CUMHURİYET, 01 Haziran 2025
STUTTGART - AHMET ARPAD
Stefanie Siebert bir "kumaş sanatçısı". Yıllarca çalışarak kumaşlardan 'insanlar' yaratmış. 1920'lerin Berlin'ini büyük müzesine taşımış.
Smokinli erkekler, şık tuvaletli kadınlar. Hepsi yaşını başını almış. Suratlar kırışmış, yanaklar sarkmış, gerdanlar çifte, burunlar düşmüş, bakışlar tepeden, cakalı ve donuk, küstah ve şımarık. Yiyip içmekten, eğlenmekten başka bir şey yok kafalarında. Suratlarından belli, bolluk içindeki bir toplumun bu üst sınıf insanlarının dünya umurunda değil. Ziyafet masasının çevresinde garsonlar koşuşturuyor. Üzeri tepsi tepsi havyar, somon, karides, ıstakoz, füme etler, haşlanmış domuz başı, salamlar, sosislerle dolu masa neredeyse çökecek.
Suratları kat kat boyalı kadınlar incecik sigaralarını altın ve gümüş uzun ağızlıklarla içerken erkekler purolarını tüttürüyor. Tuvaletleri pahalı terzilerin elinden çıkmış kadınların giyimleri rüküş. Takıları gösterişli, ağır mı ağır. Bir zamanki güzelliklerinden pek bir şey kalmamış olsa da kırıtmayı, göz süzmeyi hâlâ çok iyi beceriyorlar. Yanlarındaki adamların parasını yedikleri belli.
Salonun bir başka köşesinde küçük bir orkestra, en popüler dans melodilerini döktürüyor. Yeşil ipek tuvaletli şarkıcı kadın, dudakları kıpkırmızı boyalı kocaman ağzını açmış sonuna kadar, avazı çıktığı kadar bağırıyor. Ak saçlı bir adam dans ettiği genç kızın omzuna başını dayamış. Az ötede üzeri pastalar, kekler dolu bir başka masanın çevresinde toplanmış üç-beş kadın pahalı porselen fincanlardan kahve içip kahkahalar atıyor. Masanın altına uzanmış süslü püslü köpekleri uyukluyor. 1920'li yılların Berlin'indeyiz. Otto Dix'in insanları karşımızda. Sanki yaşıyorlar!
Hepsinin arasında, kızıl saçları beline kadar uzanan bir kadın gülümseyerek dolaşıp duruyor. Masadan masaya gidiyor. Tüm salondaki tek canlı o: Stefanie Siebert, Tübingenli bir "kumaş artisti". Salonları dolduran, insan büyüklüğündeki 80'in üzerinde figürün yaratıcısı. Yıllarını vermiş gerçek bir el emeği olan bu insanlara. "Burası benim dünyam, bu dünyada ben insanlarımla neredeyse gece-gündüz yaşıyorum" diyor ve gülümseyerek devam ediyor, "Onlarla ben akrabayız." Sanırım bir yerde de gerçeği söylüyor. Böylesine bir çalışma başka türlü mümkün olmazdı.
ERKEKLER YAŞINI BAŞINI ALMIŞ!
İnsanlarının yüzleri ve elleri ten renginde incecik triko kumaştan. Yüzlerinin içi pamuk dolu. Gözler her renk boncuktan. Işıldayan parlak kumaştan ringa balığı salamurası. Koyu kahverengi ipekten yuvarlak simitler, üzerlerindeki beyaz tuz taneleri suni inciden. Kuşkonmazlar ipek kumaşla beyaz rujdan. Kâseleri dolduran siyah ve kırmızı havyar minnacık styropor taneleri. Stefanie Siebert insanlarını yaratırken ipeğin yanı sıra saten, deri, ince kadife, sırma şeritler de kullanıyor. Az ötede, elinde uzun namlulu bir tüfek, Mrs. Marple oturuyor. Yanında duruyoruz. Öfkeli gözlerle bize bakıyor. Birkaç adım sonra aşçılar çıkıyor karşımıza. Büyük masanın çevresine toplanmış davetlilere leziz yemekler yetiştirmeye çalışıyorlar.
Siebert'e, bütün bunları başarmak için yalnızca sanatçı olmanın yetmeyeceğini söylüyorum. İdealist olmak da gerekli. "Evet", diyor biraz düşünceli. "El emeği, göz nuru ve sonsuz bir sabır insanlarımla ortak yaşamımda bana hep eşlik etti."
"Canlandırdığım erkekler çoğunlukla yaşını başını almış, yaşamlarının son döneminde, kellifelli kimseler," diyor Stefanie Siebert. Dudaklarında hep bir gülümseme var. Devam ediyor: "Kadınlar ise orta yaşın üzerinde, geçmişin güzel günlerinin anı ve özlemiyle yaşamayı sürdüren şıngır şıngır kişiler." Başka bir odada geçen yüzyılın ünlüleri! Toplanmışlar rulet masasının çevresinde. 'Dinner for One' kahramanları Miss Sophie ve uşağı James. Yan yana ayakta duranlar Salvador Dali, Marlene Dietrich ve Adolf Hitler. "Onu yaparken yüz hatları beni çok zorlamıştı."
ONUN 'İNSANLARI' MUTLU
Başka bir odada büyük bir ziyafet masası. Sokuluyoruz. Gülüp konuşanlar, siyah havyara kaşık daldıranlar, kuşkonmazı elle yiyenler, karşısındaki hovarda suratlı zengin ihtiyara göz kırpan bayanlar... Yanında durduğum posbıyıklı garson, elinde şampanya şişesi bekliyor. Bakışlarından yorgun olduğu belli.
"Gördüğünüz insanlarda en küçük ayrıntıya kadar her şey hemen hemen el dikişi. Makinemi pek kullanmam. Özellikle yüzlerdeki ayrıntılar el dikişsiz olmuyor." Gerçekten de Bernina 1230 dikiş makinesi bir köşede öyle duruyor. "Kullandığım her şey yumuşak olmalı. Satenden ipeğe, kadifeden triko kumaşına..."
Soruyorum, dikiş dikmeye ne zaman başladığını. "Gençliğimde", diyor. "Size çok şaşırtıcı gelebilir ancak okul yıllarımda el işi dersinden hep düşük not alırdım. Dikişe merak sonradan gelivermişti. Birdenbire."
Stefanie Siebert yarattığı "insanlar"ı yalnızca Almanya'nın değişik kentlerinde değil Londra'da, Kopenhag'da, Paris'te, Roma'da ve Milano'da büyük mağazaların vitrinlerinde ve galerilerinde de sergilemişti. Görenleri hayrete düşürüp kendine hayran bırakmıştı. Karı-koca Siebert'ler "insanlarının" kalıcı olması için onları sürekli sergileyecekleri bir mekânı yıllarca aramışlardı. Sonunda bu düş gerçekleşmiş, Stuttgart'ın güneyindeki Haigerloch'ta tarihi pansiyon Schwanen'i satın almışlardı. Kumaştan yaratılmış "insanlar" burada tam 10 yıl hep bir arada yaşamıştı.
Sonra yine taşınmışlardı. 2023 yılında Karaormanlar'ın güneyindeki Beuron kasabasına. Yöre Benedikt rahiplerinin büyük manastırıyla ünlü. Tuna nehrinin kaynağı az ötede. Tarihi Donaueschingen'de. Buradan İsviçre yarım saat. Benedikt rahipler, son yıllarda boş duran üç katlı, 21 odalı pansiyonlarını geçen yıl Siebert ailesine satmıştı. Yaklaşık bir buçuk yıl süren büyük tamiratın ardından güzel bir müzeye dönüştürülen yapı Nisan sonunda ziyaretçilere açıldı.
Stefanie Siebert ve "insanları" şimdi çok mutlu, çünkü artık başka yere gitmeyecekler, hep Beuron'da kalacaklar, yaşamlarını burada, Tuna kıyılarında sürdürecekler...
mail@ahmet-arpad.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder