28 Ağustos 2022

Fakirin ekmeği umut

Toplum Gazetesi/ALMANYA, 28 Ağustos 2022

Ahmet Arpad

Kazanmadığı zaman çok öfkelenir, sağa sola bağırır, Loto idaresini suçlar, devletin insanlarını dolandırdığını söyleyip dururdu. O günlerde henüz 17 yaşındaydı; Viyana'da yoksulluk içinde geçirdiği gençlik yıllarında hep düşlerinde yaşar, rahat ve varlıklı bir yaşamın özlemini çekerdi. Sokaklarda dolaşırken sık sık dükkân vitrinlerine bakar, Loto'dan kazanacağı parayla evine hangi mobilyaları alacağını, pencerelerine hangi kumaştan nasıl perdeler takacağını düşlerdi. Paraya konunca özgür bir yaşam sürecek, kendini sanata verecek, genç sanatçıları da destekleyecekti... Ne kadar üzücü, bu kişinin Viyana yıllarında Loto'dan zengin olamaması! Belki Adolf Hitler o zaman özgür ve eli açık bir ressam olarak tarihe geçerdi!

Almanlar 2021 yılında tam 8 milyar Avro'yu Loto'ya yatırmış, toplam 4 milyar Avro oynayanlara geri dönmüş. Bu şans oyunundan sadece geçen yıl 181 kişi Avro milyoneri olmuş. 20 Ekim 2020'de tek başına 42,6 milyon Avro kazanan bir talihli Loto'nun tarihine geçmiş! Ülkede insanların geliri azaldıkça, zenginle fakir arasındaki uçurum derinleştikçe, Toto ve Loto gibi oyunlarda şanslarını deneyenlerin sayısı da artıyor. Yedi milyon Alman her hafta oynuyor, yirmi iki milyon da arada bir! Eyaletler Loto gelirlerinin büyük bir bölümünü spora, sanata, kültüre, çevre korumaya ve tarihi eserlerin bakımına destek veren projelere harcıyor.

Federal Almanya'da savaştan sonra ilk Loto çekimi 9 Ekim 1955'de yapılmış; o gün çekilen sayılar 3 12 13 16 23 41 olmuş. Loto idaresinin ilginç bir açıklaması daha var: 2021 yılında en sık çekilen sayılır şunlar: 22 (167 kez), 61(166 kez), 43 (159), 31 (157 kez) 11 (155 kez).

Papa Loto'ya yeşik ışık yakmış

Papa XII. Clemens'in 1731 yılında yaktığı yeşil ışık, Avrupa'da şans oyunlarının başlangıcı olarak kabul edilir. Almanya'da ilk Loto 1735'te Bavyera'da başlar. Hamburg'da 1797'de düzenlenen bir piyangoda en büyük ikramiye, Silezya'da mükemmel bir çiftliktir. Onu kazanmak isteyenler arasında Johann Wolfgang von Goethe de vardır. Çekilişten önce Friedrich Schiller ve Dük Carl August'a yolladığı mektuplarda Silezya'nın güzel doğasında geçirmeyi düşlediği mutlu yıllardan söz eder. Fakat gerek tek başına, gerekse yakın dostlarıyla bir sürü bilet almasına karşın hiçbir şey kazanamaz ve üzüntüsünü "Hazine Avcısı" adlı baladında dile getirir. Son yıllarda kimi haftalar oluyor ki, Almanya'da Loto büyük paralar devrediyor.

Beş, on, on beş milyon Avro birikiyor. Büyük şans arkası arkasına hiç kimseye vurmayınca bu rakam bazen otuz, kırk milyon Avro'ya tırmanıyor ve tüm Almanya çılgına dönüyor! Ömründe Loto oynamamışlar bayilerin önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Alman Loto'sunda ilk büyük ikramiyeyi 1 Haziran 1958 çekilişinde 500 bin Mark ile bir Freiburglu kazanmış.

Loto'nun yaklaşık yetmiş yıllık tarihinde çok ilginç rakamlar da çekilmiş. Örneğin 23 Ocak 1988'de 24, 25, 26, 30, 31, 32 çekildiğinde bu rakamları tam 222 kişinin oynadığı ortaya çıkmış. Zavallılar adam başına sadece 43 bin Avro kazanmış! 18 Haziran 1977 çekilişi de bugün bile anılarda. Tam 25 kişi altı rakamı doğru işaretlemişti, çünkü bu rakamlar bir hafta önce komşu Hollanda'da çıkmıştı!

Her hafta milyonların umudu milyonlarda. Ve umut, sadece fakirin ekmeği değil!

21 Ağustos 2022

"Brecht rahatız edici biriydi"

TOPLUM Gazetesi, Almanya 21.08.2022

İnsanlığın 20. yüzyılda yaşadığı iki dünya savaşı Bertolt Brecht'in (1898 – 1956) yaşamını çok etkilemiştir. Bunu sadece tiyatro eserlerinde değil, şiirlerinde, mektuplarında, öykülerinde ve anekdotlarında da görmek mümkündür. 14 Ağustos 1956 günü yitirdiğimiz Bertolt Brecht sorunlar içindeki topluma seslenirken çok inandığı akılcılığı hiç elden bırakmaz.

1930'lu yıllara girildiğinde Hitler ve çevresinin Almanya'yı ele geçirmeye başladığını  sezen Brecht, 27 Şubat 1933 Alman Parlamentosu yangının hemen ertesi günü ülkesini terk eder. Bu değerli insan yaşamını Avusturya, Fransa, İsviçre, Danimarka, İsveç ve Finlandiya'da sürdürür. 1941'de yerleştiği Amerika Birleşik Devletleri'nde 1947'ye kalır. Brecht en önemli yapıtlarını 'sürgün'de gerçekleştirir. Savaş sonrası yaşamını yeni kurulan Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nde sürdürür. Bu süreçte ülkeyi yöneten Sosyalist Birlik Partisi'ne üye olmadığı için üst düzey yöneticiler, Brecht'i ilk yıllarda dışlar. Kurduğu "Berlin Tiyatro Topluluğu"nun sahnelediği oyunlar, daha çok gittiği yabancı ülkelerde başarıya koşar!

"Gerçeği Söylemenin Tehlikesi"

Bertolt Brecht'in şu sözü ilginçtir: "Başkalarını aydınlatmak dünyanın en eski 'meslekleri'nden biridir. Mesleğim beni avucunun içine aldı!" Zeki, etkileyici, yerine göre de tartışmaktan kaçınmayan biri olduğunu anekdotlarından oluşan "Gerçeği Söylemenin Tehlikesi" kitabında görüyoruz. Brecht'in tiyatro, bilim, basın, otomobiller, aristokrat komünistler üzerine gülümseten ve düşündüren görüşleri bu kitabındaki anekdotlarda yaşanıyor. Şiirlerden bir seçkinin toplandığı "Açların Ekmeği"nde Brecht'in şu sözleri ilginç: "Büyük ve ünlü şiirler kanımca insanlık için birer belgedir" der. Tiyatro yazarlığı ve rejisörlüğün yanı sıra şairliye de ağırlık vermesinin nedeni budur.

Kimi edebiyat tarihçisi Brecht'in François Villon, Arthur Rimbaud ve Frank Wedekind'den etkilendiğine inanır. O şiirlerini kalburüstü edebiyat çevrelerinin düzenlediği akşamlarda okumayı sevmezdi. Brecht burjuva karşıtıydı, şiirlerini ve şarkılarını gitarı eşliğinde küçük kent lokantalarında ve meyhanelerinde küçük insanlara sunmasını yeğlerdi.

Günümüzde şiirleri hâlâ okunuyor, yapıtları dünyanın değişik ülkelerinde sahneleniyor, üniversitelerde ders programında yer alıyor. "Sen dünyayı değiştireceksin", der Brecht. O, sömürüsüz, dürüst bir dünya için savaş verdi, derin bir toplumsal kaygıya sahip bir öncünün bilinciyle yazdı şiirlerini ve diğer yapıtlarını.

Dirençli, Kararlı Bir Brecht

En verimli olduğu 1926-1956 yılları arasında çoğu ünlü dostuna yollamış olduğu mektuplardan oluşan bir seçkiyi, "Dostlara Mektuplar" yapıtında görmek mümkün. Bu mektuplar Brecht'in görüşlerini, tiyatro çalışmalarını, yaşam koşullarını, iç dünyasını bize iletmekten öteye o yılları tanıtan çok önemli tarihi belgeler de. Yaşamı boyunca sayısız dostuna yazdığı yüzlerce mektuptan bir seçki olan bu kitapta kararlı bir Brecht var. Bertolt Brecht 1920'li yılların sonundan başlayarak her geçen gün kendini daha çok Marx'ın görüş ve öğretilerinin içinde bulur. Almanya'da nasyonal sosyalistlerin ayak seslerinin gittikçe daha çok duyulmaya başlanması, Brecht'i hızla Marx'ın öğretisine çeker.

O günlerde yazdığı tüm şiirlerde, makalelerde ve mektuplarda güçlü, dirençli bir Brecht vardır. O yaşam görevi kabul ettiği 'aydınlatıcılığı' hiç elden bırakmaz! Gerçeklere dayanan "Dinsizin Paltosu" öyküsünde 16. yüzyılda, Roma'da dinsiz olduğu için yakılmış olan Giordano Bruno'nun yaşamını anlatır. Brecht tüm öykülerinde insanın yaşamında söylediklerinin değil yaptıklarının önemli olduğunun üzerinde durur.

Faşizmle Savaş

Brecht'in yapıtlarındaki insanlar 'dünya ruhu'nun kuklalarıdır! Faşizmle savaşta etkili olacak tek silah onun gözünde Marksizm'dir! İnsanın değişken bir yapıya sahip oluşuna Brecht hayrandı. Kendisi de bu yapıda birisiydi. Böyle olmasaydı kısa yaşamında 48 tiyatro eserinin altına imzasını atabilir miydi?

Değişkenliği kadınlarla ilişkilerinde de görülür. Helene Weigel'le evliliğinin (1929 – 1956) yanı sıra Elisabeth Hauptmann, Ruth Berlau ve Margarete Steffin'le olan ilişkileri de ünlüdür!

Brecht uyanık, hep tetikte olan birisiydi, yaşam dolu bir kişiliği vardı. Çalışırken çevresindekilerinden yapabileceklerinden fazlasını isterdi. Yerine göre tartışmaktan kaçınmazdı, ancak o karşısındakine sevecen olmasını da bilen bir insandı. Brecht salt bir tiyatro adamı değildi, estetik kuramcısıydı, ahlakçı ve bir savaşçıydı. O, kendisine eylem alanı seçtiği sanatı ve sanatın gücünü bir bütün olarak kavramış, kuramın yalnızca bir tiyatro kuramı olmadığını, tüm sanat dallarını kapsadığını göstermişti; sinema, opera, şiir, roman, öykü, inceleme gibi alanlardaki üretkenliğini tiyatro ile birlikte sürdürmüştür.

"Rahatsız Edici Biriydi"

14 Ağustos 1956'da Doğu Berlin'de gözlerini bu dünyaya kapattığında 58 yaşındaydı. Ölümünden kısa süre önce yanına çağırdığı papaz ve yazar Karl Kleinschmidt'e şunları söyler: "Arkamdan yazın, Brecht rahatsız edici biriydi! Bu, ölümümden sonra da değişmeyecek!"

Sosyalist-devrimci tiyatro adamı haklı çıktı. Geçen yüzyıl Alman tiyatro ve şiirinin en önemli ismi kabul edilen, yapıtları ölümünden 66 yıl sonra da severek okunan Bertolt Brecht 48 tiyatro eseri, 2300 şiir ve 200 öyküyle arkasında uzun yıllar yitirilmeyecek izler bırakmıştır. Zamanın ruhuna karşı yapıtlarıyla küçük insanı her dönemde, her ülkede hep kendine bağlamasını bilmiştir.

Şu sözü ilginçtir: "Başkalarını aydınlatmak dünyanın en eski 'meslekleri'nden biridir. O beni avucunun içine aldı!"

14 Ağustos 2022

Hafta sonu evlilikleri

Toplum Gazetesi/ALMANYA, 14 Ağustos 2022

Saat 13.26. Paris'ten gelen Le Train à grande vitesse (TGV) Karlsruhe istasyonuna on dakika geç girdi. Kapılar açıldı. Yolcular indi. Peronda bekleşenler çabuk çabuk bindi, kapılar hemen kapandı ve TGV saat 13.28'te yoluna devam etti.

Daha yerimize bile oturmamıştık. Paris'ten gelip Stuttgart'a giden hızlı tren Karlsruhe'de iki dakika durmuştu. Fransızlar’ın bu lüks treni, otomobille 7,5 saat süren iki kent arasını 3 saat 09 dakikada alıyor. İlk kez 2008'de gerçekleşen bu bağlantı sayesinde Stuttgart'tan Paris'e uçmaya gerek yok artık. Çünkü TGV de uçuyor! Hızı saatte 320 kilometreye varan bu trenle Seine kıyıları, Eyfel Kulesi artık Stuttgart’a çok yakın. TGV Paris ile Stuttgart arasında sadece iki kez duruyor. Fransa'da Strasbourg'da, sınırı geçince de Karlsruhe'de.

Gecikme 4 dakika

İki dakika sonra kent gözden kayboluyor. Hafif bir uğultu. TGV Stuttgart yönünde uçmaya devam ediyor. Yanımda oturan gençten adamın bavulu filan yok. Sadece bir sırt çantası. Heyecanlı gibi. Elindeki derginin sayfalarını okumadan şöyle bir karıştırıyor. Karşımızdaki ışıklı tabela, trenin saatte 235 km ile gittiğini gösteriyor. Genç huzursuz. Az sonra yanımıza gelen kondüktöre biletini gösterirken soruyor:

"Acaba Stuttgart'a zamanında varacak mıyız?" Biliyorum TGV'nin Stuttgart istasyonuna girişi saat 14.04'te. Genç adamın biletini kontrol eden memur, Fransız aksanıyla Almanca yanıt veriyor: "Sanırım gecikme 4 dakikaya düşecek. Varış saatimiz 14.08 olabilir."

Bu yanıt yanımdakini pek memnun etmemiş gibi. "Fakat benim 14.14’de kalkan Münih trenine aktarma yapmam gerekiyor..." Fransız, parmağının ucuyla kasketini şöyle bir geri itip: "Merak etmeyin, yetişirsiniz" diyor ve nazikçe gülümsüyor. "Münih treni 16. perondan kalkıyor, biraz koşmanız gerekebilir..." Ve benim uzattığım bileti de zımbalayıp yoluna devam ediyor.

"Eşim Evde Bekliyor..."

Adamın sözleri, yanımdaki yolcuyu pek rahatlatmışa benzemiyor. "Bu ne biçim iş!" diye kendi kendine homurdanıyor. Dayanamıyorum, ona dönüp konuşuyorum: "Bakarsınız Münih treni de rötarlıdır." Gençten adamın gözlerinde hüzün var. "Fakat ya tam zamanında kalkarsa", diye mırıldanıyor. "Kaçırmam hiç de iyi olmaz... Saat 14.14 trenine mutlaka yetişmeliyim."

Ben sormadan o anlatıyor. "Eşim evde bekliyor. Akşama tiyatroya gideceğiz. Bugün evliliğimizin birinci yıldönümü!" Münih'te yaşıyorlar. Fakat onun işi Karlsruhe'de. Pazartesiden cumaya. Hafta sonlarını ise Münih'te eşinin yanında geçiriyor. "Ne yapacaksınız, insan bu zamanda nerede iş bulursa, orada çalışmak zorunda", diyor.

Adam haklı. İşin azaldığı son yıllarda çoğu insan çalışmak uğruna evini terk edip başka kentlere gidiyor, aileler bölünüyor, babalar çocuklarını, eşlerini haftanın iki günü görüyor. Bunun yanı sıra ekmek parası için her gün köy ve kasabalardan yakındaki büyük kentlere akın eden on binlerce çalışan da var. Yedi-sekiz saatlik iş uğruna sabahın köründe yola çıkan bu insanlar akşamın karanlığında evlerine dönüyor. Ekonomik krizin son birkaç yıldır artmasıyla Almanya küçük bir iç göç yaşıyor şu sıralar.

"Günde iki kez telefonlaşıyoruz", diye devam ediyor gençten adam. Sonra birden gülümsüyor. "Üniversite yıllarından tanıdığım bir arkadaşım var. Evli. Münih'te ev aldılar, fakat arkadaşım Hannover'de, karısı da Viyana'da çalışıyor. Cuma akşamı uçağa atladıkları gibi Münih'teki evlerinde buluşuyorlar. Pazartesi sabahı da ilk uçakla yine ters yönlere gidiyorlar. Biri Viyana'ya, öteki de Hannover'e…"

Bakışları hız tabelasında. TGV saatte 255 yapıyor. "Demek ki, beterin beteri varmış", diyorum. "Siz yatıp kalkıp şükredin halinize!"

Adam sesini çıkarmıyor. Başını pencereye çeviriyor, bakışları ötelerde...