30 Aralık 2012

Direnişçiler yürekli davranmıştı

Cumhuriyet 30.12.2012
STUTTGART
AHMET ARPAD


Hepsi de Stuttgart’ın göbeğinde. Neredeyse yan yanalar. Eyalet kütüphanesi, devlet opera, bale ve tiyatrosu, devlet sanat galerisi, konservatuvar, eyalet meclisi ve tarih müzesi! Sanırım başka hiçbir kentte böylesine birbirlerine yakın, böylesine iç içe değil sanatla kültür, tarihle politika! Kentin göbeğindeler, kocaman bir parkın içindeler. Ünlü mimarlar tarafından değişik stilde inşa edilmiş bu yapılardan, sergilediği eserlerle Baden Württemberg eyaletinin geçmişini anlatan tarih müzesi, kısa süre önce kuruluşunun onuncu yılını kutladı. Bu kutlamalar nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenledi. Eyaletin ünlü tiyatrocuları, ressamları, balerinleri, müzisyenleri, edebiyatçıları ve şarkıcıları Stuttgartlıları müzeye çekti. Stuttgart tarih müzesinde ekimden bu yana konusu çok değişik bir sergi kentlilerin ilgisini topluyor. Sayısız tarihi belge ve fotoğraftan oluşan “Onlar yürekliydi” adlı serginin ana konusu 1933-1945 yılları arasındaki Alman toplumu ve direnişçiler! Nazilerin başa geçmesinin ardından Hitler’i, anayasa olanak tanımadığı için iktidardan uzaklaştırmak mümkün değildi. Naziler faşist iktidarların tümünün yaptığı gibi korkutma, sindirme ve hile yollarına başvurarak kısa zamanda hem yürütme hem de yasama gücünü ele geçirmişlerdi! Bu süreçte toplum içinde komünistlerden, sosyalistlerden ve solculardan oluşan direniş grupların yanı sıra tek tek idealistler de görülmeye başlamıştı. Ancak hemen hemen hepsi de Nazilerin acımasız takibi sonucu savaş yıllarından önce toplama kamplarına sürülmüştü. Bu insanların başarısız olmasının en önemli nedenlerinden biri de Nazi tehlikesi karşısında “üç maymun”u oynamayı yeğleyen toplumdan hiç destek görmemiş olmasıydı! Bunun en iyi örneklerinden birini de yazar Hans Fallada’nın ünlü romanı “Herkes Tek Başına Ölür”de görebiliriz. Biricik oğulları cephede ölen işçi bir karı kocanın Nazilere tek başlarına direnişini anlatan roman yaşanmış olaylardan yola çıkmış. Çevrelerinden hiç destek görmeyen yaşlı Quangel’lerin sonu idam oluyor! Stuttgart tarih müzesindeki sergide yalnız bırakılmış Hitler karşıtlarının yaşamı günümüz insanlarına bir daha anımsatılıyor. Scholl kardeşler ve “Beyaz Gül” direniş grubu, suikast yolunu deneyen kont Von Staufenberg ve özgürlük düşkünü genç marangoz Georg Elser’e vitrinler ayrılmış. Sergide adı geçenlerden biri de, Stuttgartlı genç sendikacı Willi Bleicher. Gestapo’nun 1934’te tutukladığı Bleicher 1938’de hapisten çıkarılmadan doğru Buchenwald toplama kampına sürülür. Orada savaşın sonuna kadar kalır. Kendisine verilen görev, diğer tutuklularla kamp yönetimi arasında ilişki kurmaktır. Bleicher, bu görevini “kötüye kullanarak” çalıştırılan birçok tutuklunun hiç olmazsa aç kalmamasını sağlar. 1958’de yazdığı, ilerde filme de çekilen “Kurtlar Arasında Çıplak” adlı romanının kahramanı, gaz odasından kurtarmış olduğu üç yaşındaki Yahudi çocuğu Jetyz Zweig’dır. Büyük bir enflasyonun yaşandığı ve toplum yaşamının neredeyse çöktüğü 1920’li yılların Almanyasında yetişen Bleicher’in şu sözü ilginçtir: “İnsan olarak en önemli görevimiz üzerinde yaşamaya değer bir dünya yaratmaktır.” Almanya’da baskı rejimi toplumu ezerken Bleicher ve diğerleri çoğunluk gibi olup biteni görmezlikten gelmemiş, hayatlarını tehlikeye atarak hemcinslerine yardım etmişti! Stuttgart tarih müzesi kuruluşunun onuncu yılını kutlarken düzenlenen etkinlikler kapsamında konuşan müze müdürü Thomas Schnabel şöyle dedi: “Toplumda medeni cesaret konusu günümüzde yine çok geçerli. En son Neonazi cinayetleri de gösteriyor ki, yabancı düşmanlığı hâlâ güncel. Bizlerin görevi buna karşı duyarlı bir toplum yaratmak...”
www.ahmet-arpad.de

16 Aralık 2012

'Onur, özgürlük, anavatan'

Cumhuriyet 16.12.2012
STUTTGART
AHMET ARPAD

Tutucu öğrenci dernekleri geçenlerde Stuttgart'ın Bad Cannstatt semtinde yıllık toplantılarını yaptılar. Alman üniversite öğrencilerinin 19. yüzyılın sonunda kurduğu ve ömür boyu üye kaldığı bu derneklerin sayısı binin üzerinde. Tümü de erkek olan toplam 157 bin üyeleri var! Bu derneklerin içinde yüz kırkı sadece tutucu değil, aşırı sağcı da... Onların üye sayısı 20 bin. İşte Stuttgart'ta bir araya gelip, üç gün boyunca geleceklerini tartışanlar da bu gibilerdi. Karşıt görüşlü birkaç yüz genç üniversiteli, toplantı salonu önünde iki gün boyunca nümayiş yaptı. İki grubun birbirine girmemesi için iki yüz kadar polis de motosikletleri, su sıkma araçları, atları ve köpekleriyle salonu koruma altına aldı! Adolf Hitler'in 9 Kasım 1923 günü hükümeti devirmek amacıyla Münih'te düzenlediği başarısız darbede başrolü oynamış olan tutucu öğrenci dernekleri içinde o yıllarda NSDAP sempatizanı çok üye vardı. Bunlardan ikisi, Hitler'e çok yakın kişilerden, ilerde SS komutanlığına getirilen Himmler (Apollo Münih) ile Treblinka ölüm kampının komutanı olan Eberl (Germania İnnsbruck) idi. Bu dernekler Nazi döneminde üye sayılarını kimi kentte ikiye katlamıştı. Kurulduklarından günümüze, yabancı üniversite öğrencilerini üye olarak aralarına almazlar. Çünkü üye olmak için "saf kan" Alman olmak başkoşuldur. Pasaport hiç önemli değildir. Çoğunlukla üniversitelerde yuvalanmışlardır. Sadece Köln üniversitesinde tutucu ve sağcı 30 derneğin faaliyette olduğu biliniyor. Nedeni çok basit, ideolojileri için "işe yarar" gençlerin en bol olduğu kaynak tabii ki üniversiteler! Onları kendilerine çekmek için de kurdukları öğrenci yurtları en mükemmel "tuzak"... Daha geçenlerde açıkladılar, bu öğretim yılında devlet yurtlarının yetersizliğinden tam 70 bin öğrenci açıkta. Bu gençler ya ailelerinin yanında kalmak, ya özel odalar kiralamak ya da bu gibi derneklerin yurtlarına sığınmak zorunda. Tanışımız olan Hırvatistanlı bir aile üç yıl öncesine kadar böyle bir öğrenci yurdunda görev yapmıştı. Karı-koca bina ve oda temizliğinden, tüm alışverişe kadar çok şeyden sorumluydu. Tanış anlatmıştı: "Buradaki ağabeyler acemi öğrenciye hemen kucak açarlar. Rahat bir yaşamı olsun, ortama alışsın diye çok çaba gösterirler." Genç öğrenci iki sömestr sonra - tabii işlerine yarayan biri ise - aralarına alınırmış. Önemli olan bu kişinin saygı, namus ve şeref gibi idealleri kabullenmesi... İkinci yılın sonunda, dördüncü sömestrin ardından, işe yarayan (!) bu öğrenci kesin kabul görür. Çünkü o artık düzenin tüm kurallarını benimsemiştir, derneğin bir üyesidir. Ve bu üyeliği ömür boyudur! Stuttgart'ın yamaçlarındaki kimi tarihi, paha biçilmez değerde villa, apartman bu derneklerin malı. Her yıl sadece üye aidatlarından 200 bin Avro bir araya geliyor. Bu derneklerin, varlıklı yaşlı üyelerin parasal desteği olmadan ayakta duramayacağı biliniyor. Stuttgart'ta toplantının yapıldığı salona değil girmek, yakınına bile sokulmak olanak dışı. Sıkı bir polis korumasında aşırı sağ görüşlü tutucu öğrenciler. Ara sokaklara toplanmış genç karşıtları ellerindeki bayrak ve afişleri sallıyorlar, bağırıp çağırıyorlar, müzik yapan bir grubun çaldığı oynak melodilere ayak uyduruyorlar. "Onur, özgürlük, anavatan" sloganları olan, ülkedeki yabancılardan hiç hoşlanmadığı bilinen aşırı sağcıların toplandığı Saengerhalle salonuna giden yolun başındaki tabelada "Türkenstrasse" yazıyor... Orada duran iki izbandut polise gösteriyorum. Adamlar zorla da olsa gülümsüyorlar!

www.ahmet-arpad.de

2 Aralık 2012

Depresyon bir toplum hastalığı

Cumhuriyet, 02.12.2012
STUTTGART
AHMET ARPAD

Geçenlerde okumuştum, Türkiye’de her 3 kişiden 1’i depresyondaymış. Prof. Dr. Çorapçıoğlu: “Depresyon vakalarındaki artış giderek tehlikeli bir boyuta yükseliyor” diyor. İşsizlik, parasızlık, aşk acısı, boşanma, ölüm başlıca nedenleriymiş. Prof. Dr. Nazan Aydın da antidepresan ilaç kullanımında 2003 ile 2012 yılları arasındaki yüzde yüzün üzerindeki artışa dikkati çekiyor! Almanya’ya gelince, özellikle işyeri ve günlük yaşam stresinin altından kalkamayan insanların oranı hızla artıyor. Bu nedenle gerek hastalık sigortaları, gerek sendikalar, gerekse doktorlar konunun üzerine daha çok gitmeye başladı. Federal Çalışma Bakanlığı’nın bu yılın başında yaptığı bir açıklamaya göre, nedeni işyerinde ve aile içinde yatan depresyon sonucu hastalananların tedavisine yapılan harcamalar doruk noktasında. Sadece 2011 yılı için bakanlığın verdiği rakam 27 milyar Avro! Özellikle globalleşmenin iş yaşamına ve çalışana getirdiği baskı hızla artıyor. Alman Sendikalar Birliği’nin 2012 araştırmasına göre, çalışanların yüzde elli ikisi işyerinde sürekli stres altında olduklarını açıklamış. Hasta hasta işe gidenlerin sayısında da artış var. Nedeni, işlerini yitirmekten korkmaları. Çalışanların üçte ikisi her gün iş sözleşmesinde belirtilenden daha uzun süre çalışmasına karşın parasal karşılığını alamıyor. Yönetici durumda olanların büyük bir oranı eve de iş götürüyor.

Avrupa Depresyon Birliği’nin (EDA) ekim ayında yaptığı açıklamaya göre, sadece Almanya’da dört milyon insan depresyon hastası. Tüm Avrupa’da çalışanların yüzde onu en az bir kez bunalım nedeniyle haftalarca işinden uzak kalmış. İngiltere’de çalışanların yüzde yirmi altısı depresyon geçirirken bu rakam İtalya’da yüzde on iki... Depresyona girenler bir süre rahatsızlıklarını kabullenmedikleri için yakın çevrelerine büyük bir görev düşüyor. Bu hastalığın ilk belirtileri uyku bozukluğu, halsizlik, keyifsizlik ve iç huzursuzluğu. Bu bulgular kendini gösterdiğinde ilk yapılması gereken günlük yaşamdaki değişiklikler. Sabahtan akşama tüm gününü stresle geçiren modern büyük kent insanı huzur nedir bilmez. Özellikle 30-50 yaş arasındaki erkekler çok kolay depresyona girebiliyor. Bu yaştaki insan çok görevli bir yaşamın (multitasking) altından kalkabileceğine inanma hatasını yapabiliyor. Çünkü günümüz dünyası modern (!) toplum insanından gerek iş yaşamında, gerekse özel yaşamında aynı anda birkaç şeyi birden gerçekleştirmesini bekliyor. Modern teknoloji de beynimizi her an, her yerde sınırsız bilgiyle doldurmamıza olanak tanıyor. Bunun iyi yanları tabii ki var, ancak bireyi bağımlı yapan kötü yanları da yok değil. İnsanın yapısı, daha doğrusu beyni buna yatkın değil. Beynimiz son yirmi yılda dev adımlar atan teknolojiye uyum sağlayamıyor. Hırslı bir yapıya sahip olan modern insan ise kendi yeteneklerinin üzerinde yaşamak istiyor, akıntıya kapılıp sürükleniyor! Ve bir an geliyor ki yaşamın karmaşıklığının altından kalkamayan beyin işlevini yitiriyor ya da yavaşlıyor, algılama görevini yerine getiremiyor. Bir kısırdöngü içine yuvarlanan insanın kısa sürede ruhsal sorunlarının ötesinde mide, ülser, kolit, damar ve kalp gibi strese bağlı hastalıklara da tutulması kaçınılmaz. Yataktan çıkmasından yatağa girmesine dek gün boyunca ekran başından kalkmayan, her gittiği yere cep telefonuyla dizüstü bilgisayarını götüren, sürekli fazla mesai yapan, iş yaşamı ile özel yaşamı birbirinden ayıramayan, aile yaşamından gittikçe uzaklaşan insanın bu strese uzun süre dayanamayacağını yukarıda sözü edilen araştırmalar ve incelemeler kanıtlıyor. Almanya Şirket Doktorları Birliği Başkanı Wolfgang Panter’in geçen ay yaptığı bir açıklamaya göre, 2010 yılında ruhsal ve psikosomatik nedenlerden 70 bin çalışanın meslek yaşamı son bulmuş. Modern dediğimiz yaşam insanları boşaltıyor, tüketiyor, bitiriyor!

www.ahmet-arpad.de