16 Şubat 2014

Postacılık hiç de kolay değil...

Cumhuriyet, 16 Şubat 2014
STUTTGART
AHMET ARPAD

Postacıyı her insan sever. Çoğumuz yolunu gözler, getireceği mektupları bekleriz. Postacı gelir, kapımızı çalar. Kar kış, yağmur çamur demez, evimizin yolunu bulur. Biz postacıyı severiz, kötü haber getirmediği sürece..! Almanya'da postacılar günbegün 64 milyon mektup ve 3,4 milyon paket dağıtıyor! Noel ve yılbaşı öncesi bu sayılar ikiye katlanıyor. Posta idaresi on bin elemanı geçici olarak işe almak zorunda kalıyor, dağıtımlar için de sekiz bin araç kiralıyor! Yıllardır bizim caddede görev yapan postacı Rudolf, ellisini geçmesine karşın her sabah ağır yükünü sırtlıyor, hızlı adımlarla kapıdan kapıya, kutudan kutuya gidiyor. Ben Rudolf'u hiç yavaş yavaş yürürken görmedim. Acelesine karşın arada sırada kısa bir çene çaldığımız oluyor. Geçenlerde yeni yılını kutlarken: "Herr Arpad, hızlı yürümesem bu iş bitmez," diye konuştu. Öfkeli değildi. Gülümsedi: "Hem bu mesleğin benim için spordan farkı yok." Haklı. Bütün gününü bürosunda bilgisayarın başında geçiren onlarca milyon insan gibi Rudolf'un sağlıklı kalmak için bir ton para verip, fitness salonuna gitmesine veya orman yollarında koşu yapmasına hiç gerek yok. Çünkü o hiç oturmuyor, hep koşuşturuyor.

Biz postacıyı severiz, köpekler ise sevmez. Daha ayak sesini duyar duymaz başlarlar havlamaya. Her gün aynı saatte gelen bu adamı kollar, bahçe kapısında durup yaklaşmasını beklerler. Zavallının işi zordur. Köpeklerin çoğu iyi sözden, okşanmaktan anlamaz. Suratına havlar, her gün uğrayan adamı yaklaştırmak istemez. Ne de olsa evin ve bahçenin korunması onun sorumluluğu altındadır! Koyu giyimli, omzunda kocaman çanta, hızlı hızlı yürüyen bu adam köpek için bir "düşman" sayılır. Bir kaç yıl önce okumuştum, Almanya'da her yıl üç bine yakın postacı ev köpekleri tarafından ısırılıyormuş. "Ben kuduz ve tetanoz aşısı," oldum diyor Rudolf. "Hem sizin burada az köpek var; onlar da beni yakından tanıyor, karşılaştığımızda konuşuyoruz, çoğu ile aram iyidir." Tehlikeli köpeklerin yaşadığı mahallelerde görev yapan postacılar sprey ve kuru mama taşıyor ceplerinde. Almanya'nın kimi kentinde posta idareleri elemanlarına listeler dağıtıyor, hangi sokakta, hangi evde köpek var, önceden bilsinler diye! Burada bazı ilginç rakkamlara bir göz atmadan olmayacak. 80 milyon insanın yaşadığı Almanya'da 31 milyon ev hayvanı var. Bunlar kediler, köpekler, balıklar, kuşlar, fareler, yılanlar... En çok sevilen ev hayvanı 8 milyonla kediler! Köpekler 6 milyonla ikinci sırada. Almanlar ne mi harcıyor onların bakımına? Sevgili kedileri için her yıl 7 milyar, köpekleri için de 5 milyar avroyu ceplerinden çıkarmaktan kaçınmıyorlar! Postacıların taşıdığı 3,4 milyon paketin çoğu İnternet üzerinden alış veriş yapanların siparişleri.  Geçenlerde açıklanan verilere göre 2013 yılında bu branşın cirosu 48 milyar Avro olmuş! Yine açıklamalara inanmak gerekirse – inanması pek kolay değil – Almanya'da geçen yıl 750 milyon ürün internet üzerinden sipariş edilmiş! Sadece Noel öncesi 108 milyon İnternet ürünü paketle eve gelmiş... Bu branşın  en büyüğü, dev Amerikan kuruluşu Amazon tüm dünyada 100 bin insana iş veriyor, 2012 cirosu 67 milyar dolar!

Postacımız Rudolf bana veda ediyor ve hızlı adımlarla uzaklaşıyor... Arkasından bakıyorum; ilginç kişiliği olan bir Alman. Hiç öfkelenmiyor, yaşamı olduğu gibi kabulleniyor!

www.ahmet-arpad.de

2 Şubat 2014

Muhalefetsiz yönetilen bir ülke

Cumhuriyet, 2 Şubat 2014
STUTTGART
AHMET ARPAD

Üç ay boyunca sık sık buluştular. Görüştüler, uzun uzun konuştular birbirleriyle ve sonunda evlenmeye karar verdiler. Fakat imzaları atmadan önce yakınlarına da bir sordular. "Siz ne diyorsunuz," dediler, "bu evliliğe?" Erkek tarafı önce mırın kırın etti, fakat sonunda "peki," demek zorunda kaldı. Ne de olsa damat bey çok niyetliydi. Şimdi imzalar atıldı ve Angela ile Sigmar derin bir nefes aldı. Daha önce sorun çıkmazsa dört yıl sürecek evlilikleri!

Şaka bir yana. Sosyal Demokrat solcu Sigmar Gabriel isteseydi, Hıristiyan Demokrat sağcı Angela Merkel yerine ülküsüne daha yakın diğer iki partiyle birleşip, Almanya'yı yönetebilrdi. Nedense bunu yeğlemedi, Yeşiller'le Sol Parti'yi muhalefete itti. Şu anda en güçlü AB ülkesi Almanya'da meclis koltuklarının yüzde seksenine sahip bir iktidar var! Demokratik toplumlarda rastlanmayan, kafalarda kimi sorular oluşturan bir gelişme. Hemen hemen muhalefetsiz bir meclis ülkeyi nasıl yönetir, insanlarına ne getirir? Bundan Alman demokrasisi zarar görmez mi? İşte bütün bunlar merak konusu... "Bu evlilik 4 yıl sürmez," diyenler yok değil. Eğer boşanırlarsa tek olanak erken seçim. "Ancak erken seçime gidilmesi Sosyal Demokratlar'ın sonu olur," diye sesini yüksetenleri de ciddiye almak gerek. Görüşmeler öncesinde: "Bırakın Merkel azınlık hükümeti kursun," düşüncesine yakın olanlar da vardı. Çünkü azınlık hükümeti kurulsaydı mecliste muhalefet 319, Merkel 311 koltuğa sahip olurdu. Aradaki fark sadece 8 koltuk! Ancak bütün bunlar gerçekleşmedi, iki güç bir araya gelip, daha da güçlendi, azınlığı altına alıp, iyice ezdi. 22 eylül seçimlerinde on yedi milyon seçmenin sandığa gitmediği Almanya'da demokrasi bakalım neler yaşayacak, göreceğiz!

Ülkedeki yabancıların, özellikle Türklerin CDU ile SPD koalisyonundan beklentileri de gerçekleşmedi. Çifte vatandaşlık düşü yine suya düştü! 2000 yılında çıkarılan bir yasa ile 1990 yılından sonra ülkede doğan bütün yabancı çocukları çifte vatandaş olmuştu, 23 yaşına geldiklerinde pasaportlarından birini geri vermek koşuluyla! Ancak 2013 yılına girildiğinde bazı uzmanlar: "Anayasamız vatandaşın elinden Alman pasaportunu almaya engel çıkarır," diye açıklamalar yapmağa başlamıştı. Devlet bu yıl 23 yaşına basan ve çifte pasaportlu yaşamakta ısrar eden gençleri Alman vatandaşlığından çıkarmaya kalkıştı mı, açılabilecek davalarda zor duruma düşebilirdi. İşte şimdi bunu kavrayan CDU/SPD koalisyon hükümeti 1990'dan sonra doğan bu çocukların çifte vatandaşlığının devamına karar verdi. Merkel & Gabriel hükümetinin yasa değişikliğini sadece yabancı gençlerin çıkarı için yaptığını düşünmek doğru olmaz. Yeni yönetim kendini de düşündü. Bu konuda görüşlerini sorduğum, uzmanlık alanı yabancı vatandaşların yasal hakları olan, uluslararası ünlü profesör Kay Hailbronner Cumhuriyet'e şu açıklamayı yaptı: "Ortaya çıkabilecek sorunlar yasa değişikliğinde mutlaka önemli bir rol oynadı. Devlet şimdi o sorunlardan  kurtulacak. Ancak Türkiye çifte pasaportlu Türk gençlerini askere çağıracak mı, bu kişiler her iki ülkede de oy kullanabilecek mi? Bu gibi ayrıntıların da bir açıklığa kavuşması gerekiyor." Görüşlerini sorduklarımdan bir başkası da Sigmar Gabriel'in yardımcılarından, yeni hükümette  Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine getirilen Aydan Özoğuz. Hamburg doğumlu Özoğuz gazetemize yaptığı açıklamada: "Haklısınız, bu yasa değişlikliğinden her iki taraf da yararlanacak," diye konuştu. "SPD, çifte vatandaşlık hakkına herkesin sahip olması için savaşım vermeye devam edecektir." Baden-Württemberg Eyaleti Uyum Bakanı Bilkay Öney'in de Cumhuriyet'e açıklaması şöyle oldu: "Opsiyon modeli gerek hukuken, gerekse uygulama açısından çok tartışma yaratacak bir yöntemdi. Bu nedenle şimdi kaldırılması çok doğru olacak." Bilkay Öney, göreve geldiği 2011 yılından günümüze hep çifte pasaporttan yana olduğunu da yineledi. Görüştüğüm bir başkası da 2009-2013 arasında Yeşiller'den milletvekilliği yapmış olan avukat Memet Kılıç: "Yasa çıkmasaydı örnek davalar açılacaktı," dedi. "Çok haklısınız bu değişikliğin devlete de yararı var."

Seçim sonrasında yeni hükümetten çifte vatandaşlık bekleyen Türklerin düş kırıklığı büyük oldu! Gerek seçim öncesinde, gerekse seçim sonrasında kılları kıpırdamayan tüm Türk kuruluşları ve medyası şimdi "darbe yedik, aldatıldık, haksızlık, adaletsizlik," diye bağırmaya başladı. Almanya'daki Türk toplumunda birinci nesil dedeyle nine Türk pasaportlu, oğullarıyla kızları Alman-Türk pasaportlu, 1990'dan önce doğan ilk torun Türk, 1990'dan sonra ikinci torun ise Alman-Türk pasaportlu... Böyle aileler hiç de az değil.  

www.ahmet-arpad.de