13 Nisan 2008

Bir İstanbul Var İdi...

Cumhuriyet 13.04.2008
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL

"İstanbul'da bir Boğaziçi vardı. Küçüksu Çayırı ve Göksu Deresi vardı. Kalamış Koyu ve Moda Burnu vardı. Taksim Cumhuriyet Alanı vardı. Görkemli mermer havuzu ve ulu çınarlı kahveleriyle Beyazıt Alanı vardı. Ve Çamlıca Tepesi vardı ."
Bir masal anlatılıyor gibi, bir güzel geçmiş zaman masalını dinliyoruz gibi!..
"Şimdi bunlar belki sadece birer semt ve mahalle adı olarak var. En azından otuz yıldır çıkar ve görgüsüzlük saldırısıyla kemirilmesine rağmen, İstanbul öylesine görkemli ve güzel ki.. yine de yok edilemedi."
Sevgili dostum Burhan Arpad' ın İstanbul yazılarını okurken dalıp gittim... Bir üzüntü, bir acınma, bir öfke, bir utanç duyarak...
"Bir İstanbul Var İdi "..
İyi ki bir Burhan Arpad var idi, iyi ki öykücülüğüyle, gazetecilik ustalığıyla, derin duyarlığıyla dergilerde, gazetelerde, kitaplarda yaşattı İstanbul'u, olanca güzelliğiyle, benzersizliğiyle tanıttı bizlere de, gelecek kuşaklara da..
***
Değerli yazar Ahmet Arpad, babasının kitaplarını bir bir yeniden ortaya çıkarmalı, çıkarıyor da... Çünkü bunlar bir başkasının yazamayacağı belgesel anılar... Güzellik düşmanı ellere kalmış bir İstanbul'da yaşıyoruz, İstanbul'u bilmeden, tanımadan, en önemlisi de sevmeden!..
Arpad'ın bu derleme kitabında neler yok ki.. semtler, mahalleler, insanlar, tiyatro, sanat, edebiyat, tarih... O güzelim Boğaz vapurları; Şehzadebaşı, Beyoğlu, Sirkeci'nin eski sinemaları; Naşit' ler, Hazım' lar, Şemran Hanım' lar, Behzat Butak' lar, Tepebaşı Tiyatroları, Muhsin Bey, Muammer, Beyoğlu'nun sanat dünyası...
***
Bir eski masal dedim ya! Eskitilmiş, bile bile çirkinleştirilmiş bir kentin şimdiki durumunu anlatmak bile can sıkıcı!.. Hele, benim gibi İstanbul'u, Şehzadebaşı'ndan, Milli, Hilal, Ferah, Turan sinemalarından, Florya, Caddebostan plajlarından bile tanıyan bir İstanbul çocuğu için...
Burhan Arpad'la uzun yıllar gazete sütunlarında birlikte çalıştık, yazdık...
Eş duygular, düşünceler, umutlar ya da umutsuzluklarla, ama her zaman iyiyi, güzeli, doğruyu okurlarımıza sunarak... Şimdilerde Burhan Arpad gibi biri yok! Yazdığını yazdı, söylediğini söyledi, uğraştı didindi...
***
İnsanlar gider. Kentler kalır. Batı ülkelerinde bir Paris'tir, bir Londra'dır, bir Viyana'dır bütün eski güzelliklerine yenilerini ekleyerek yaşayan..
1832'de İstanbul'a gelen Fransız şairi Lamartine 'in övgülü satırlarını size sunarak, bitireyim.
"Gökyüzü ile toprağın, denizle insanın birlikte çalışarak böylesine eşsiz güzel bir peyzaj ortaya koyabileceklerini hayal bile etmezdim. Her bakışta görünüm değişiyor, her değişiklik başka bir güzellik sunuyor ."
"Bir İstanbul Var İdi ". Ama çok yazık ki, bir Burhan Arpad daha yok!..

6 Nisan 2008

Çocukların ne günahı var!?

Cumhuriyet 06.04.2008
AHMET ARPAD
STUTTGART
 
Toplumsal sorunları büyük bir hızla artan Almanya'da milli gelirin yüzde ellisine nüfusun yüzde onu sahip! Endüstri ülkeleri arasında Almanya "aile ve eğitim fakiri" listesinde birinci sırada. Yoksul aile çocuğu sorunlu yetişiyor, sağlıksız büyüyor, okulda başarılı olamıyor, sorun dolu kötü bir gelecek onu bekliyor. Sabahları kahvaltı etmeden evinden çıkıyor, annesi yanına bir dilim ekmek bile veremiyor. Bundan bir süre önce Stuttgart'ta okul müdürleri eyalet eğitim bakanlığına ve kent belediyesine karşı 'ayaklandılar'. Fakir çocukların çoğunlukta olduğu okullarda öğle yemeği verilmesini talep ettiler. "Gittikçe daha çok karnı aç öğrenci derslere giriyor" diyen müdürlerin tepkisi başarıya ulaştı, yeni ders yılının başlamasıyla 80 okulda dar gelirli ve fakir aile çocukları sadece bir Avro karşılığında öğle yemeği yiyebilecekler. Mercedes'in, Porsche'nin, Bosch'un doğum yeri Stuttgart, Almanya'nın "yaşanmaya değer varlıklı kentleri" listesinde birinci sırada. Giderek daha çok modern bina yapılırken, dev bir fuar alanı kurulurken, yeni yeni yollar, tüneller açılırken, kent istasyonunun yeraltına indirilmesine, demiryolu güzergâhının toptan değiştirilmesine, tepeleri delerek kent havaalanına daha hızlı bir trenle bağlanmasına 10 milyar Avro'dan fazla harcanırken Stuttgart'ın okullarında çocuklar karnı aç derslere giriyor. Sorunun üzerine giden eğitimciler başarılı oldu. Ancak onlar da biliyor ki, bu girişimleri fakirliğin çözümü değil. Ve bu fakirlik tüm Almanya için geçerli. Gittikçe artıyor, hem de çok hızlı bir şekilde. Zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor, ülkede resmi verilere göre 6 milyon çocuk fakir ailelerde yaşıyor. Toplumdaki zengin-fakir ayrımı eğitimde de kendini gösteriyor. Her çocuk istediği okula gidemiyor, zengin öğrenci fakir öğrenciden uzak duruyor. Fakir insan yalnız bırakılıyor, toplumdan koparılıyor. Almanya'da açlık sınırında yaşayan anneler çocuklarını öldürüyor. 2007 yılında tam 22 bebek ve küçük çocuk doğar doğmaz ya da daha beş yaşına gelmeden yaşama veda etti. Bu cinayetleri, çoğu kez tek başına kalmış, çalışmayan, doğumdan sonra hızla artan sorunların altından kalkamayan, çevresinin ilgilenmediği genç anneler işliyor. Akrabalar, komşular, okul, gençlik daireleri yavaş yavaş gelen bu faciaları nedense fark edemiyor. Çocukları koruyan yasalar yetersiz, reformlar gerekli. Ancak çoğu kez fakirlikten kaynaklanan bu gibi trajedileri, çıkarılacak yeni yasalar da pek önleyemez. Nedenler daha derinlerde yatıyor. Ve olan çocuklara oluyor!
 
www.ahmet-arpad.de

4 Nisan 2008

AB bulunmaz Hint kumaşı mı?

Cumhuriyet HAFTA, 04.04.2008

AHMET ARPAD
 
Türkiye'deki kimi Avrupa Birliği yandaşları şu sıralar pek ümitsiz. Nedeni de boyalı basın yazarcıklarının suçladığı "AB projesine karşı çıkan ulusalcılar" değil. AKP hükümetinin yakın geçmişteki girişimleri ile başbakanımızın Almanya'daki son çıkışları, 22 Temmuz 2007 seçiminde ona destek veren Avrupalıların gözünü korkutmuş gibi. Erdoğan ise hâlâ AB özlemini çeken bir politikacı havasında. Bu kuruluşun tepeden inme aldığı kararlarla birlik olmaktan ve insanlarından giderek uzaklaştığını bilmemesi şaşırtıcı. Avrupa Birliği'nin son otuz-kırk yılda insanlarının birliğine yönelik hiç bir şey yapmamış olduğunu görmemek için üst düzey politikacı, ya da yazar-çizer olmaya gerek yok. Bu dev organizasyon kurulduğundan bu yana bir arpa boyu yol alamadığı gibi, iki binli yıllara girildiğinde de çok gerekli olan reformları bir türlü gerçekleştiremedi. Bunun baş nedenlerinden biri, AB'nin uzun yıllar lokomotifliğini yapmış Almanya'nın, özellikle iç sorunları nedeniyle güç yitirmiş olması. Batısının doğusu ile birleşmesi ülkeye hiç yaramadı. Rusya ile Amerika'nın aralarında anlaşarak 'onay verdikleri' bu birleşme Almanya'nın yanı sıra AB'nin de zayıflamasına neden oldu. 

Avrupalı politikacılar bundan yarım yüzyıl önce yola çıktıklarında önce Amerika ve Rusya'ya, sonraki yıllarda da Çin ve Japonya'ya karşı ekonomik ve askeri bir güç oluşturmak, barış içinde yaşamak istiyorlardı. Şimdi ise Amerika kimseyi dinlemeden yoluna devam ediyor. Önce Doğu Almanya'yı Batı Almanya'ya geri veren, ardından da diğer Demirperde ülkelerini AB'ye 'kakalayan' Putin'li Rusya da kendi bildiğini okuyor. 2,4 milyarlık Hindistan'la Çin'in attığı adımlar giderek büyüyor, hızlanıyor. Dünya sahnesine yeni yeni küresel oyuncular çıkıyor. Uluslararası sorunların çözülmesinde Avrupalılar sus pus. Amerikan emperyalizmi Irak'ta 'at koştururken' kimi Avrupa ülkesinin komşumuzda kan akmasına destek vermesi de AB'nin ne kadar zayıf olduğunun en büyük kanıtı. Bir türlü insanlarının yararına bir birlik olamayan Avrupa bu gidişle büyük ekonomik ve sosyal dönüşümleri başaramayacak gibi. Küresel güç düşünden de yavaş yavaş vazgeçmek zorunda kalacak. Birlik üyeleri 21. yüzyıl dünya gerçeklerine karşın birbirleriyle anlaşmaktan hâlâ çok uzaklar. AB ülkelerinde bir çok karar halka sorulmadan alınıyor. Üyeler arasındaki kültürel farklılıklar da, hiçbir zaman çözümlenmeyecek, sürekli zorluklar yaratacak kalıcı bir sorun. Unutmayalım, kültür birliği olmayan ülkelerin uzun süre yaşamadığı, dağıldığı bilinen bir gerçek. 
 
"Sevgili Nicolas" ile "Chère Angela"

Şu günlerde Avrupa Birliği çok önemli ve de tehlikeli bir gelişimin eşiğinde. Almanya ile Fransa arasında kimi sorunlar yaşanıyor. "Sevgili Nicolas" ile "Chère Angela"nın arasına kara kedi girmiş gibi. 26 şubatta yapılması öngörülmüş olan Alman-Fransız Ekonomi Bakanları buluşması bir gün kala aniden iptal edildi. Sarkozy ile Merkel 3 martta Bavyera'da bir araya gelecekti. Bu doruk tâ 9 hazirana ertelendi. Çiçeği burnunda koca Sarkozy kendi başına bir şeyler yapmağa başladı. Kafasından bir "Akdeniz Birliği" geçiriyor. Bu da tabii Berlin'in hiç hoşuna gitmiyor. Almanya Avrupa Birliği aracılığı ile Doğu Avrupa'ya açılırken, Fransa da Akdeniz ülkeleri ile ortak bir girişime imza atıp, Avrupa'nın güneyine ağırlığını koymayı düşlüyor. Korkusu, Almanya'nın birliğe üye olmalarına büyük destek verdiği eski demirperde ülkelerinde söz sahibi olup, güçlenmesi. AB içinde bir karşı denge oluşturmak isteyen Fransa Avrupa Merkez Bankası'nın denetlenmesini de üstlenmek istiyor. Paris'e sert çıkış yapan Angela Merkel, Avrupa Birliği'nin bölünebileceğine dikkati çekti. Sarkozy'nin "Güney Avrupa" düşü gerçekleştiğinde Almanya'nın da bir "Doğu Avrupa Birliği" kurabileceğini açıkladı. Şu sıralar anlaşmışlar gibi bir hava esiyor. Bakalım gelişmeler neler gösterecek? Almanya Fransa'nın ‘Akdeniz projesi'ne göz yumabilir, Fransa'da Almanya'nın doğu Avrupa'da etkili olmasına. Bakarsınız içi güçlü AB'yi çıkarları doğrultusunda bölüşür! Görüldüğü gibi Avrupa Birliği, temeli atılmış, duvarları çıkılmış, fakat bir türlü bitirilmemiş çok katlı bir yapı. İnsana İstanbul'un varoşlarındaki yarım kalmış, yıllardır içi boş bırakılmış binaları anımsatıyor. Böyle yapılarda oturulmaz! Bizim AB hayranları ise birilerine sürekli yaranarak kişisel ve ideolojik çıkarları uğruna dört takla atmaya devam ediyor, AB'yi öve öve bitiremiyor. Sanki Avrupa Birliği bulunmaz Hint kumaşı!