Stuttgarter Zeitung, 28.11.2015
28 Kasım 2015
15 Kasım 2015
Stefan Zweig çevirilerinde rekor kırdık!
ZAMAN KÜLTÜR, 15 Kasım 2015
ZEHRA ONAT - İSTANBUL Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden Stefan Zweig'ın eserleri üstündeki telif hakları 2013'te kalktı.
Büyük küçük çok sayıda yayınevinin, tıpkı bu yılın başında Antoine de Saint-Exupery'nin Küçük Prens kitabında yaşadığımız gibi, Zweig eserlerini ardı ardına yayımlaması uzun sürmedi. Halen kitapları satışta olan 28 ve kitaplarının baskısı çoktan tükenmiş 18 yayınevi daha… Bu demek oluyor ki, okur tezgâhlarda, vitrinlerde şimdiye kadar (yanılma payını da ekleyerek) 46 farklı yayınevinden Zweig kitabı okudu, okuyor.
Peki, Türkiye'de Zweig'a bu kadar yoğun ilgi gösterilmesinin sebepleri neler, çok sayıda yayınevi neden Zweig kitabı yayımlıyor? Alfa Yayın Grubu edebiyat editörü Mehmet Said Aydın, yayınevlerinin bu ilgisi için şunları söylüyor: "Çok zor bir zamanın, çok mühim bir dehası Zweig. Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada teveccüh görüyor. Türkiye'de çok basılmasının ilk sebebi bu elbette. Ama ikinci bir neden daha var: Zweig'ın kitapları telifsiz basılabiliyor. Dolayısıyla irili ufaklı birçok yayınevi, iyi olduğuna inandığı çevirilerle, sırtını "güvenilir" birine dayamayı tercih ediyor haliyle. Bütün çevirilerin iyi olduğunu söylemek de güç ne yazık ki."
ZWEİG ÇEVİRİLERİ NE KADAR YETKİN?
Zweig yayınlarının çokluğu bir yana, asıl mesele çeviri kalitesi. 57 farklı çevirmenin dışında, çevirmen bilgisi bulunmayan 14 kitap daha var. Son iki yılda üç büyük yayınevinin 39 Zweig eseri için 25 farklı çevirmenle çalıştığını da ekleyelim. Çevirmen sayısının çokluğu ister istemez Zweig çevirilerinin yetkin olmayan kişiler tarafından yapıldığı ve bunun Zweig edebiyatına zarar verdiği yönünde endişe ve eleştirileri de beraberinde getiriyor. Can Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Sırma Köksal, bu konunun Zweig'a özgü bir durum olmadığını söylüyor: "Ülkemizde birçok yazar ve yapıt yetkin olmayan çevirilerle yayımlanıyor. Klasikler söz konusu olunca sorun iyice çetrefilleşiyor. Çünkü bu yapıtlar, herkesin, istediği gibi yayımlayabildiği yapıtlar ve birçok yayınevi bu kitaplarda sadece kapak fiyatı üzerinden rekabet ediyor. Bu da yetkin olmayan çevirmenlere yaptırılan az telif ödenmiş acele basılmış kitapların okunamaz metinleri olarak okura dönüyor."
Şimdiye dek yazarın 21 eserini yayımlayan İş Bankası Kültür Yayınları, Stefan Zweig kitapları editörü Gamze Varım, çevirideki ölçütlerini şöyle açıklıyor: "Yazarın üslubunu korumaya, anlam kaymalarını önlemeye, çeviride herhangi bir şeyin kaybolmamasına, yazarın kurmuş olduğu dünyanın Türkçede mümkün olduğunca bire bir yaratılmasına çaba harcıyoruz."
"YAZARIN KENDİNE ÖZGÜ ANLATIMI KAYBOLUYOR"
Stefan Zweig denince akla gelen ilk çevirmenler Burhan Arpad ve oğlu Ahmet Arpad. Salzburg Üniversitesi Stefan Zweig Merkezi ile Stefan Zweig Cemiyeti'ne de üye, 13 eserde imzası olan Ahmet Arpad, "Piyasaya çok Zweig çıkması bir yandan güzel, öte yandan ise altmışa yakın Zweig çevirisinin 57 çevirmeni olması kabul edilemez bir durum. Bu yöntemle eser kesinlikle kalite yitiriyor. En önemli sıkıntı, Stefan Zweig'a özgü anlatımı Türkiye'de piyasaya çıkan altmışa yakın eserde çoğu deneyimsiz 57 çevirmenin yakalamasının tabii ki mümkün olmaması. Okur hangisinin Zweig'ın anlatımı olduğunu nasıl ayırt edecek? Ünlü yazara saygısızlık yapıldığı gibi, okurun da kafası karıştırılıyor. Yayıncıların bunu nasıl göze alabildiğine şaşırmamak, hatta öfkelenmemek mümkün değil!" şeklinde değerlendiriyor.
Zweig edebiyatı para kazanmanın gerisinde mi kaldı?
Hildemar Holl (Salzburg Üniversitesi, Uluslararası Stefan Zweig Cemiyeti yöneticisi): "Burhan Arpad ve Ahmet Arpad, yaşamları boyunca toplamda Stefan Zweig'ın 22 eserini tercüme etti. Bu, Zweig'ın eserlerine, diline, fikir dünyasına ve biyografisine dair çok yoğun bir bilgiye hâkim olmayı getiren olağanüstü bir performans. İki çevirmen de yazarın yaşadığı döneme ve kültüre oldukça vâkıf. Eserlerinin telif hakları kalktığından beri 57 çevirmen, Zweig'ın eserlerini Türkçeye çevirmiş. Bunlar arasında Ahmet Arpad ve Ahmet Cemal gibi uzmanların bulunup bulunmadığı konusunda şüpheliyim. Çevirilerin içeriği ve çevirmenlerin sayısı bende Zweig edebiyatının Zweig'dan para kazanmanın gerisinde kaldığı izlenimini bıraktı."
"Zweig, kitaplarının en iyi şekilde çevrilmesini isterdi"
Klemens Renoldner (Salzburg Üniversitesi, Stefan Zweig Merkezi yöneticisi): "Türkçe okuyamadığım ve Türkiye'deki edebiyat ortamını bilmediğim için Zweig çevirileriyle ilgili bir şeyler söylemem zor. Fakat Stefan Zweig çevirilerinde 57 farklı çevirmenin olmasını düşünemiyorum. Ahmet Arpad uzun yıllardır Zweig çevirileri yapıyor ve Salzburg'daki konferansları ve dersleri takip ediyor, bu yüzden Zweig kitaplarını en iyi aktarabilecek çevirmenlerden biri olduğunu düşünüyorum. Elbette Zweig'ın Türkiye'de iyi tanınmasından dolayı mutluyum. Ama bilmelisiniz ki Zweig çevirmenleriyle çok yakındı ve kitaplarının en iyi şekilde çevrilmesini isterdi. Çevirmenlerine mektuplar yazar ve onlarla iletişimde olmak için bu konuyla çok meşgul olurdu. Halkın iyi çeviriyi kötü çeviriden ayıracağını ve yıllar içinde iyi çevirinin başarısının görüneceği kanaatindeyim."
En büyük hümanistlerden biri
Avusturyalı gazeteci, romancı, oyun ve biyografi yazarı Stefan Zweig, 1881 yılında Viyana'da doğdu. Viyana ve Berlin'de eğitim aldı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Yirmi yılını Salzburg'da geçirdi. Bütün hayatını yazıya adadı. Hümanist bir dünya görüşüne sahipti, Avrupa kültürüne inanmıştı. 1933 yılında, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. Bir yıl sonra Gestapo'nun evini basıp silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Farklı türlerde 60'a yakın eser yayımlayan Zweig, İngiltere ve ardından ABD'ye gitti. Daha sonra Brezilya'ya geçerek oraya yerleşti. Avrupa'nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve hayal kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Türkiye'de en çok okunan yabancı yazarlardan biri olan Zweig'ın, Dünün Dünyası, Amok Koşucusu, Satranç, Rotterdamlı Erasmus, Joseph Fouche, Sabırsız Yürek, Balzac gibi çok sayıda eseri dilimize çevrildi.
8 Kasım 2015
Özgürlüğün olmadığı yerde sanat da olmaz
CUMHURİYET, 08.11.2015
STUTTGARTAHMET ARPAD
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkmıştı. İmparatorluk yok olup gitmişti; yollar paramparça, evler yıkık kırık, Viyana'nın dar sokakları karanlıktı. Ceplerindeki paranın değer yitirdiği insanlar karınlarını zor doyursa da, birkaç lambanın aydınlattığı buz gibi salonlarda oynanan opera ve operetlere akın ediyordu. Viyanalı aradan daha bir yıl geçmeden ayağa kalkmasını başarmıştı. Stefan Zweig ilerde anılarında o günlerden şöyle söz etmişti: "Özgürlüklerini arayan insanlarımızın sanata olan olağanüstü bağımlılığı ve tutkusu Viyana'yı bir kez daha kurtarmıştı... Özgürlüğün olmadığı yerde kültür ve sanat gelişemez."
Bir mucize daha
Orkestralar ve sanatçılar başarının doruğuna erişmişti. Ve sonra bir mucize daha gerçekleşmişti. Dört, beş yıl içinde her şey yine eskisi gibiydi. Yıkık binalar yepyeni ayakta, bahçeler, parklar rengârenkti. Viyana. birden canlanmış, kent eskisinden daha güzel olmuş, her alanda etkinlikler hızla artmıştı. Avusturya aynı alınyazısını 2. Dünya Savaşı yıllarında da yaşamıştı. Özellikle 12 Mart 1945 günü bine yakın Amerikan ve İngiliz uçağının bir buçuk saatlik aralıksız bombardımanı sonucu Viyana yerle bir olmuştu. Hemen hemen hiçbir şey ayakta kalmamıştı. Ancak 1950'li yıllarda başlatılan ve inatla sürdürülen yeniden inşaat ve restorasyon çalışmaları sonucu günümüz Viyanası bugün Paris ve Roma'yı çoktan geride bıraktı. "Art Nouveau'nun dünya şampiyonu" kabul edilen Tuna kentinin sokakları, caddeleri, alanları, bulvarları bu sanat akımının değerli yapılarıyla dolu. Saraycıklar, zengin villaları, opera, tiyatrolar, kiliseler, müzeler, kahvehaneler, çeşmeler, tuvaletler, tren istasyonları, oteller ve resmi binalarda Art Nouveau dekoratif süslemelerle doruk noktasında.
En büyük kayıp
Viyana'ya gelip de ünlü operanın, Burg Tiyatrosu'nun veya Volksoper'in kapısından içeri adım atmamak büyük bir kayıp. Geçen ay izlediğim „Im Weissen Rössl" opereti de kaçırılmaması gereken eserlerden biri. İki bin şansona, ellinin üzerinde sahne eserine, sayısız film müziğine, romanlara, şiirlere ve makalelere imza atmış olan üstün yetenekli Ralph Benatzky'nin bu eseri hem bir operet, hem bir müzikal, hem de bir revü. 1898'den bu yana kapılarını yılın 300 akşamında açan Volksoper'in sanatçıları tıka basa dolu salonu coşturuyor. İzleyiciler sahneden sıçrayan kıvılcımla kısa sürede sanatçılarla bütünleşiyor.
Vodvil gibi
Viyanalı için opera, operet ve müzik hâlâ günlük politika kadar önemli. Neşeli ve alaylı şarkılar, çok hareketli danslar, yanılgılar, taşlamalar, raslantılar ve ezgilerle dolu Viyana operetleri birer vodvil sayılır, öyle bir an gelir ki konu içinden çıkılmayacak kadar karışır. Fakat sonunda her şey yine yoluna girer, herkes sevdiğine kavuşur. „Im Weissn Rössl" de böyle bir operet. İzleyeciler, neşe dolu güzel şarkı ve melodilere hafif mırıldanarak, oturdukları yerde iki yana sallanarak katılıyor. Yaşam sevincini sahneden salona taşıyan bu operette büyük bir orkestra hareketli caz melodilerine, tiz sesle söylenen dağ şarkılarına, kanunu andıran bir aletle çalınan romantik Alp ezgilerine dek bütün oyuna başarıyla eşlik ediyor. Göz kamaştıran pırıl pırıl giysileriyle dans eden oyuncular kimi sahnede sizi bir an için 1920'li yılların revülerine götürüyor. Vals ve fokstrot ağırlıklı danslar dinamik ve fantazi dolu. İlk gecesini 1930 yılında Berlin Büyük Sahnesi'nde 700 oyuncu ve figüranla yaşayan „Im Weissn Rössl"ü kısa süre sonra Naziler "soysuz sanat" gerekçesiyle yasaklamıştı! Viyana'da şu sıralar kapalı gişe oynayan eserde müzisyenler, 2009 yılında bir rastlantı sonucu Belgrad'da bulunan Benatzky'nin orjinal orkestra uygulamasına sadık kalıyor. Viyanalı'nın yaşam sevincine en güzel operetlerde tanık oluyorsunuz. Perde kapanırken müthiş bir alkış fırtınası kopuyor. İki buçuk saatin ardından salonu terk eden mutlu insanlar yakındaki birahane ve şaraphanelere koşuyor.
www.ahmet-arpad.de
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)