14 Haziran 2015

Viyana'nın tarihi saraycıkları

CUMHURİYET, 14.06.2015
VİYANA
AHMET ARPAD

Lirik tenor Frizt Wunderlich'in "Viyana, sen benim düşlerimin kentisin..." şarkısı hep belleklerde! Tuna kenti Viyana bu günlerde, belki de dünyanın en güzel bulvarı olan Ringstrasse'nin açılışının 150. yılını kutluyor. Kenti çevreleyen, 5,3 kilometre uzunluğundaki, 57 metre genişliğindeki, baştan sona ıhlamurlarla süslü Ringstrasse'de gezinmeden, faytonla keyifli bir tur atmadan Viyana'dan dönülmez. Haydn, Mozart, Mahler, Strauss, Beethoven, Freud, Zweig, Roth, Grillparzer, Schnitzler, Klimt, Schiele, Schubert, Lang, Simmel gibi ünlülere ilham vermiş olan Viyana belki de dünyanın en güzel kenti! Tarihi bulvara sadece opera, tiyatro, üniversite, müzeler, parlamento, kiliseler, imparatorluk sarayı, kahvehaneler, ucu bucu görünmeyen parklar açılmıyor, görkemli, birbirinden güzel sayısız yapı da Ringstrasse'yi bir kolyenin incileri gibi süslüyor. Düzinelerle barok, gotik, yeni gotik, yeni rönesans, art nouveau yapı 150 yaşındaki bulvarı erişilmez yapıyor. Prenslerin, varlılıkların, ünlülerin, sözü geçenlerin saraycıkları da bu kolyeye serpiştirilmiş.

Viyana'nın göz kamaştıran yapıları

İmparator I. Franz Joseph, Osmanlı ordularının Viyana kuşatmaları sırasında önünde durmuş olduğu kent duvarlarına bir kaç yüz metre ötedeki boş alanlara 1858'de büyük ve gösterişli bir bulvar açılması emrini vermiş. O günlerde bulvar boyunca sağlı sollu uzanan çoğu arazinin Viyana'nın burjuvazisinin varlıklı Yahudilerine satılmasıyla da Habsburg monarşisi inşaatın giderlerini karşılanmış. 1865'de bitirilen bulvara, imparatorluğun başkentinde toplumun en üst katında yaşayan kömür ve tekstil patronları, çelik sanayicileri, bankerler zenginliklerini herkese göstermek amacıyla villalar, saraycıklar oturtmuşlar. On dokuzuncu yüzyıl Viyanası'nın günümüzde de göz kamaştıran bu yapıları Yunan tapınaklarını anısmatan sütunlar, heykeller, parmaklıkları altın kaplama balkonlar, fayanslar, kabartmalar süslüyor. Saraycıkların çoğu, o zaman için çok modern kabul edilen ısıtma düzenli, lüks banyolu ve tuvaletli inşa edilmiş. "Zenginlerin ışığı" elektrik yüzyılın sonunda bu lüks yapıları aydınlatmaya başlamış. Viyana'da akşama doğru etekleri yerlere kadar uzanan ipek giysili, kenarları geniş şapkalı şık hanımefendiler, üniformalı yakışıklı süvari subayları, ellerinde bastonları kırıtkan snoplar, uzun çizmeli, dar giysili hafif kadınlar bulvarın geniş kaldırımlarını doldurmuş. Sohbet toplantıları, oda konserleri, okuma akşamları saraycıkların salonlarında, gizli buluşmalar, iş görüşmeleri bulvarın kahvehanelerinde yapılmış.

Antisemitizmin ilk tohumları

Dorotheer sokağındaki Yahudi Müzesi'nde şu günlerde çok kapsamlı bir ‘Ringstrasse' sergisi var. Salonlarında dolaşırken yeni şeyler öğreniyoruz. On dokuzuncu yılın ortalarında Tempel sokağındaki sinagoğun temeli için Kudüs'teki Zeytin Dağı'ndan getirilen taşların bazıları Ringstrasse'de 1879'da ibadete açılan Votiv kilisesinin temelinde de kullanılmış. Çoğu Yahudilere ait saraycıklar bugün Unesco kültür mirası bulvarı süslemeye devam ediyor. Todesco, Goldschmidt, Springer, Epstein, Gomperz, Colloredo, Mansfeld, Dumba, Ephrussi, Biedermann, Helfert, Königswarter, Leitenberger, Wertheim, Württemberg bütün görkemleriyle Viyana'nın güzelliğini günümüzde de kanıtlayan, hepsi birer eşsiz sanat eseri yapılar.Yahudi burjuvazisi olmasaydı acaba Viyana bugün böyle güzel bir bulvara sahip olur muydu? Avusturya-Macar İmpartorluğu döneminde Bohemya, Moravya, Macaristan ve Galiçya'dan gelen Yahudilerin zamanla sadece ekonomiyi değil, sanat ve kültür yaşamını da önemli derecede etkilediği Viyana'da antisemitizmin ilk tohumları 20. yüzyılın başında atılmış. Belediye başkanı Karl Lueger'in 1916'daki "Viyana'yı Büyük Kudüs yaptılar... Peygamberimizi öldürdüler... En son Yahudi yok olduğunda antisemitizm de sona erecektir..." sözleri bugün arşivlerde. Dorotheer sokağındaki sergi, Hitler'in Avusturya'ya el koymasıyla kültürlü ve varlıklı bu insanların toplama kamplarına yollandığını, Nazi güruhunun villalarını yağma ettiğini de anımsatıyor...

www.ahmet-arpad.de

7 Haziran 2015

'Olaylar 1933 sonrasını andırmaya başladı'

Cumhuriyet 07.06.2015
STUTTGART
AHMET ARPAD


Bir rastlantı sonucu Doğu Almanya'da 2011 yılında neonazi NSU grubunun 2000-2006 yılları arasında biri Yunan, sekizi Türk, yabancı kökenli dokuz insanı öldürmüş olduğu ortaya çıkmıştı. Ancak bu cinayetlerin ardından Alman makamlarının yıllarca yanlış iz sürdüğü Mayıs 2013’de Münih'te başlayan, geçenlerde 215 duruşmayı geride bırakan ve Ocak 2016'ya kadar sürmesi beklenen dev davada kanıtlandı. Hepsi bu kadar! Çünkü iki yılda bir arpa boyu yol alındı. Tanıklık yapması beklenen üç kişi arka arkaya aniden yaşamlarını yitirdi! 2007’de Stuttgart’ın kuzeyindeki Heilbronn’da bir kadın polis öldürüldü. Katillerinin sekiz Türk’ü öldüren Neonazi NSU grubunun üyeleri olduğu cinayetten ancak 4 yıl sonra ortaya çıktı. Bir süre sonra da cinayetle ilgilenen polislerden ikisinin ırkçı örgüt, gizli tarikat Ku Klux Klan’ın Stuttgart koluna üye olduğu, yirmiye yakın Stuttgartlı polisin de geçici süre için bu örgüte katıldığı tespit edildi. Ardından kurulan Eyalet Meclis Araştırma Komisyonu, Federal Meclis NSU komisyonu gibi uğraşıp duruyor, fakat ortaya ipe sapa gelen bir şey çıkaramıyor.

"Olaylar 1933 sonrasını andırıyor”

2006 yılında Doğu Almanya'da aşırı sağcıların sokak ortasında Anne Frank'ın kitabını yakmasının ardından Almanya Yahudileri Merkez Konseyi başkanı Charlotte Knobloch: "Günümüzde doruk noktasına ulaşan aşırı sağcı ve antisemitist olaylar neredeyse 1933 sonrasını andırmaya başladı" diye konuşmuştu. 19. yüzyıl Alman edebiyatının önemli isimlerinden Heinrich Heine’nin: "Bugün kitap yakanlar, yarın insan da yakar" sözlerini Hitler 80 yıl sonra gerçekleştirmişti! Önce kitapları yakmıştı, sonra da insanları! Günümüz Almanyası’nda mülteci yurtları yakılıyor. Federal İçişleri Bakanlığı’nın Ocak 2015’de Solcu Parti’nin soru önergesine verdiği yanıta göre aşırı sağcılar sadece Kasım 2014’de yabancılara yönelik 1202 saldırıya imza atmış! Aynı bakanlık 2014’de tam 1275 Yahudi karşıtı saldırı belgelemiş. Almanların yüzde kırkbeşi: "Yahudiler bugün de ülkede çok etkili” diye düşünüyor. Anayasayı Koruma Örgütü yabancı düşmanı eylemlere hazır 9,600 aşırı sağcının varlığından söz ediyor.

Aralık 2014 verilerine göre Almanların yüzde kırk üçü: "Müslümanların sürekli arttığı ülkemde kendimi yabancı hissetmeye başladım” diyor. Son yıllarda yaşanan olumsuz gelişmelerin ardından ülkede gittikçe daha çok tutucu görüşlü insanla aşırı sağcının sokağa dökülmesine, kol kola girip İslam, yabancı ve sığınmacılar karşıtı mitingler yapmasına şaşmamak gerek. Büyük partiler üye yitirirken sağcı popülist parti AfD yeni üyeler kazanıyor. Nedense bir türlü önüne geçilemeyen yabancı düşmanlığını görünce insan düşünmeden edemiyor, acaba Almanya 2001’de Avrupa Komisyonu’nun: "Ülkedeki yabancı düşmanlığı, ırkçılık, antisemitist düşünce ve hoşgörmezlik önemli bir sorun olarak kabul edilmelidir" açıklamasını hiç umursamadı mı?

Toplum bilincini değiştirmek zor

Yedi buçuk milyon yabancının yaşadığı Almanya'da toplum bilincini değiştirmek kolay değil gibi. Ülkedeki yabancı düşmanlığının, ırkçılığın ve antisemitizmin neden olduğu sorunların altından kalkmak neredeyse olanakdışı. Neonazilerin, özellikle Almanya’nın doğusunda attığı tohumlar çok kolay yeşeriyor. Aşırı sağcı partileri, grupları yasaklasalar da, dazlakları içeri tıksalar da bu işin sonu pek gelmeyecek gibi. Geri planda ipleri ellerinde tutan takım elbiseli, sinekkaydı tıraşlı, kravatlı, Mercedes'li Neonazileri değil sorgulamak, yanlarına bile sokulamazlar. Savaş sonrası Almanya'sında üst düzey görevlere gelmesini becermiş eski Nazilerin "çocuklarına" ülkede hiç kimse dokunamıyor... Almanya'nın giderek artan toplumsal sorunları çok karmaşık. İç içe geçmiş. Tam bir arapsaçı.

www.ahmet-arpad.de