31 Mayıs 2020

'Sen sevdikçe seni de seven olacaktır...'

CUMHURİYET, 31 Mayıs 2020
STUTTGART – AHMET ARPAD

Oturmuş göl kenarındaki tahta iskeleye, sallandırmış çıplak ayaklarını sulara, anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıyor. Çevre çok sessiz, doğa uzun süren kış uykusundan uyanıyor.

Göl kıyısındaki, dalları sulara değen ağaçlar yeşermiş, ıslak çimenleri rengârenk çiçekler bürümüş. Tahta sıralardan birine oturuyoruz. Adam bizi görmüyor, kendinden geçmiş gibi. Mırıldandığı şeyler yabancı bir dilde. Bir yandan da hafifçe sallanıyor. Gölün durgun sularına kuşlar inip kalkıyor, güzel renkli ördekler, peşlerinde yavruları, bembeyaz kuğular kıyı yakınında yiyecek bir şeyler arıyor. Adam susuyor. Şimdi hiç kıpırdamıyor. Az sonra ayağa kalkıyor ve bizi görüyor. Gülümseyerek yanımıza sokuluyor, karşımızdaki boş sıraya oturuyor. Biz sormadan konuşuyor: "Ne güzel bir gün, ne güzel bir doğa!" Sesi çok usul, şarkı söyler gibi.

Giysileri bembeyaz. Gülümsemeye devam ediyor. Yanımdaki tanış, kim bu tuhaf adam, der gibi bana bakıyor. "İnsan yüreği hep buradaki çiçekler gibi açmalı..." Başını çevirip doğaya bakıyor, ayağa kalkıyor, dans eder gibi kendi etrafında dönüyor. Biz hâlâ suskunuz. "Gülümse ve sev... Sevmeye hep devam et..." Yine kendi dünyasına dalmış gibi. "Sen sevdikçe seni seven de olacaktır..." Çimenlere doğru yürüyüp menekşeler topluyor, kollarını havaya kaldırıyor, bale yapar gibi birkaç adım atıyor, dönüyor. Dudaklarında hep bir gülümseme. Gidip kıyıdaki sazların arasında oturuyor, gözleri kapalı güneşe bakıyor. "Gel, kalkalım" diyor tanışım. "Yolumuza devam edelim."

ORMAN YOLLARINDA YÜRÜYÜŞ

Stuttgart ve çevresinde şu günlerde havalar neredeyse yaz. Kentin kuzeyindeki ormanlarda uzun bir yürüyüşteyiz. Trenle Murrhardt'a gelmiştik, orman yollarından Schwäbisch Hall'e gitmekti amacımız. Yöre her mevsimde güzel. Böyle bir doğada insan kendine geliyor, canlanıyor. Irmaklar, dereler, göl ve gölcükler, yeşil yamaçlar ve çayırlar, korular, ormanlar... Kızıl çamlar, ladin ağaçları, kayınlar, akçaağaçlar, dişbudaklar, gürgen ağaçları...

Az sonra ağaçlar bitiyor, üzüm bağlarıyla kaplı yamaçlarda uzanıyor yol. İkimiz de konuşmuyoruz. Buralar büyük kent insanının nefes alabildiği bir yöre, doğanın ciğeri. Yüzlerce kilometrelik yürüyüş ve bisiklet yollarıyla, balık avlanan, kürek çekilen, yüzülen küçük gölleriyle, yöresel yemek ve şarapların sunulduğu lokanta ve şaraphaneleriyle bir doğa cenneti. Uzaktan Rosengarten görünüyor. Tanışım, sanki aklımdan geçeni okumuş gibi: "Burada mola verebilseydik ne güzel olurdu" diyor. Ne yazık ki köy girişinde küçük lokanta haftalardır kapalı... Yola devam ediyoruz.

MİSTİZM MERAKI...

"Adamcağız meditasyon yapıyordu, rahatsız ettik" diye konuşuyor tanış. Anlamamış gibi suratına bakınca da devam ediyor: "Kim bilir hangi gurunun müridi?" Ben hâlâ, ne demek istiyorsun, diye ona bakıyor olacaktım ki konuşmasını sürdürüyor: "Belki de Bhagwan'ındır? Bizim enişte de 80'li yıllarda mistisizme meraklanmış, hatta ta Poona'lara gitmiş, gurunun yanında iki ay kalmıştı." Soruyorum: "Hindistan'a mı gitmişti?", "Evet, onun müridi olmuştu", diyor tanış. "O yıllarda Amerika'dan, Japonya'dan, Avrupa'dan genç yaşlı, ünlü ünsüz ona gider, gerçek benliğine kavuşmayı düşlerdi. Bhagwan, sonra ona Osho adını da verdiler ya, çevre etkisiyle sahte bir benlik oluştuğunu savlardı.

Gelecek yüzyılda meditasyon dinsiz Batı zenginlerinin yeni dini olacaktır, sözü de onundur." Mistisizm üzerine bir şeyler daha söylüyor, ancak benim bakışlarım ışıl ışıl doğanın güzelliğinde. Bana ne onun anlattıklarından! Anımsıyorum, Bhagwan için, modern zamanın en sahte ve zengin gurusu, diyenler de olmamış mıydı o yıllarda? Susuyorum. Gözlerimi hafif kısıyorum. Ötelerde, yamaçlar ardında hedefimiz tarihi kent Schwäbisch Hall. Daha ötelerde, kuzeyde Main Nehri ve daha çok ormanlar, akarsular, göller, yüzlerce kilometre yürüyüş yolları... Şaraphaneleri ve köy lokantalarını yakında açacaklarmış! O zaman bir kez daha geliriz bu güzel yöreye...

www.ahmet-arpad.de

27 Mayıs 2020

Dünün Dünyası'nda Kalmaya Kararlı Bir Yazar

27 Mayıs 2020
Nazmi Özüçelik

1920'lerin ve 30'ların önde gelen yazarlarından Stefan Zweig, lise yıllarımda okumaya başlayıp okumadığım kitabı kalmayan tek yabancı yazardı. Almancam, Allgemeine Elektrische Gesellschaft, nam-ı diğer AEG ile sınırlı olduğundan, dilimize çevrilmiş kitaplarını kastediyorum, tabii. Zweig'ı Türkçe'ye her çevirmenin imreneceği mükemmellikte kazandıran Burhan Arpad'tır. Onun Türkçesiyle Avusturyalı yazara hayran kalmamak olanaksızdır.

1910'un 19 Mayıs'ında, Bursa'da (Mudanya) doğan, aynı zamanda gazeteci ve yazar olan Burhan Arpad, Almancadan yaptığı çevirilerle bizi yeni yazarlarla tanıştırmış ve edebiyat dünyamızın zenginleşmesine unutulmaz bir katkı sağlamıştır. Gençliğimizde bizlere, Zweig'la birlikte okumayı da sevdiren çevirmeni 110. doğum yılında yazarlık emeğine saygı adına burada anmış olalım.

Zweig sevgisi sanki babamdan bana genlerle geçmişti. Evimizin kendi halindeki kütüphanesinde yazarın kitapları baş köşede durur ve sayıca üstünlüklerini sergilerlerdi. Elimi uzatıp birini çekmem, yazara ulaşmaya yetiyordu. İlk okuduğum romanı, sonradan Acımak olan çevrilen Merhamet'ti. Ergenliğime denk gelen bu psikolojik aşk romanını hiç unutmam. Babamın da unutmadığına eminim, çünkü o da kitaptaki karakter gibi, bir subaydı: Üniformanın büyüsünü gençliğinde fark etmiş olduğuna kuşku yok.

Sonraları satranca yönelmiş olmam ve öyküsever bir yörüngeye girmem, Satranç Oyuncusu'nu öne çıkarttı. Yazarın, Amok Koşucusu, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ve Yakıcı Sır gibi özgün uzun öykülerinin yıldızı edebiyat semalarında parlar da parlar. Tarihi kişiliklerin biyografilerini ve olayları Zweig'dan okumak ve onun kendine has, anlatımı ters yüz eden karşıtlıklar taşıyan, yaratıcı ve adeta mükemmel bir kristalliğe kavuşmuş üslubunun tadına varmak gerçek bir edebiyat deneyimidir.

Ülkemizdeki görünür Zweig hayranlığının nedenleri gerçekten araştırmaya değer bir konudur. Bunda, kanımca tarihte Almanlarla uzun süren müttefiklik yıllarımızın etkisi vardır. Bir dönem gelişen Alman hayranlığı dil içinden geçerek yerini Zweig hayranlığına bırakmış gibidir. Bu hayranlığın nesilden nesile aktarılmakta oluşunda Burhan Arpad'dan sonra bayrağı devralıp ileri taşıyan oğlu Ahmet Arpad'ın nitelikli çevirilerinin rolü büyüktür.

Birçok şair ve yazarın özgeçmişinin intiharla sonlandığını biliyoruz. II. Dünya savaşında Hitler'in zalimliğinden kaçan Stefan Zweig ve karısının savaşın ortasında, Brezilya'da birlikte intihara karar vermelerinin nedenini bıraktıkları mektuptan öğreniyoruz: Yeni bir hayata başlamanın güçlüğü. Yaşadığı dönemin tarihine tanıklık eden Dünün Dünyası'nın yazarı için intihar, belki de en 'doğal' ölüm şekli idi. Dünün dünyasında kalmaya kararlı bir yazarın bugünün dünyasında bunca yer edinmesi hayatın sayısız sürprizlerinden biri değilse nedir?

Kaynak: https://parsomenfanzin.com/2020/05/27/nazmi-ozucelik-oz-gunluk-3/

19 Mayıs 2020

Burhan Arpad'ı Anımsamak

19 Mayıs 2020
Emine Gül Türk 

"İstanbul'da doğup büyüdüğüm için hep şanslı saydım kendimi. Aradan geçen yılların ardından belleğime kazınan o görkemli, güzel kenti tanımakta zorlanıyorum. Sokaklarında, caddelerinde dolaşırken, yanımdan geçenlerin konuştukları Türkçeyi anlamakta güçlük çekiyorum. Kenti saran gürültü kirliliğinden, trafiğin kabadayısı değnekçilerden, kentin her bir köşesini inşaat alanı haline getiren dozerlerden kurtulabilmek için sessiz mekanlara sığınabilmenin çarelerini arıyorum. Bu da pek kolay olmuyor. Tarihi yapılarına, ağaçlı alanlarına, denizine, kültürüne reva görülen tahribata ise değinmek bile istemiyorum. Eski İstanbul'u özlüyorum. "

Burhan  Arpad'ı bu dizelerdeki İstanbul sevgisiyle tanıyoruz. Bu bakımdan kendisini İstanbul yazarı sayabiliriz.

Arpad gelecek İstanbul hakkındaki eleştirilerine ve öngörülerine kitaplarında sık sık değinmiştir. Yazılarında yalnızca İstanbul'un güzelliklerini göz önüne sermemiş, kültür insanlarını, sanatçıları, tiyatroları ve eski Babıâli'yi de anlatmıştır. Bir nevi İstanbul halkını gelecek hakkında uyarmıştır.

1910 yılında Mudanya'da dünyaya gelen Burhan Arpad, Rehber-i Tahsil Numune Mektebi ve Orta Ticaret Mektebinden mezun olduktan sonra 1936 yılında Vakit gazetesinde mesleğine başladı. Daha sonra sırasıyla Uyanış ve Kurun dergilerinde, İleri, İstiklal, Tan, Cumhuriyet, Memleket, Hürriyet, Vatan ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabir, istihbarat şefi ve yazar olarak kariyerine devam etti.

Burhan Arpad'ı yoğun gazetecilik çalışmalarının yanı sıra aslında edebiyatımıza kattığı öykü, roman, gezi yazıları, tiyatro eleştirileri, anı ve Alman edebiyatı ile Avusturya edebiyatından aktardığı çeviri kitaplarıyla da ele almalıyız.

1943'den başlayarak Alman edebiyatından, özellikle Erich Maria Remarque ve Stefan Zweig'ten yaptığı çeviri eserlerle bu iki yazarı edebiyatımıza tanıtan kişi olarak bilinir. AnnaSeghers, Joseph Roth, OdonvonHorvath, Thomas Mann, IngeborgBachmann, FritzHabeck, IgnazioSilone, William Saroyan, Henry Wallace, Şalom Aljehem, DimitirDimov, Haşek, Silanpaa ve Istrati gibi isimler de, yazarın Türk okuruyla tanıştırdığı isimlerdir.

Alman edebiyatından yaptığı Erich Maria Remarque ile Anna Seghers'in romanlarının çevirileriyle toplumcu gerçekçi görüşü destekleyerek edebiyatımıza da, toplumcu gerçekçi anlayışa da önemli katkılarda bulunmuştur.

Toplumsal ilişkilerdeki çelişkilere bütün çıplaklığıyla yer veren yazar özellikle romanları ve  öykülerinde bu tutumunu net şekilde görebiliriz.

"Okuyup sevdiğim, topluma yararlı olacağına inandığım kitapları çevirdim" diyen Burhan Arpad, dilimize kazandırdığı kırka yakın yapıtta kişiselliği de gözlemleyebileceğimiz ortak değerler bulmuştur.

Yazar eserleri ve çevirilerinin yanı sıra aldığı ödüllerle de adından sıkça bahsettirmiştir.1961 ve 1964 yıllarında Berlin Film Festivali'nde jüri üyeliği yapmış olan yazarımız, sık gittiği değişik Avrupa ülkelerinden izlenimlerini topladığı Gezi Günlüğü kitabı ile 1963 yılında Türk Dil Kurumu ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında ise Bulgaristan Cumhuriyeti Kyryl Kardeşler Kültür Nişanı'na layık görülmüştür. Stefan Zweig Cemiyeti üyesi olan Arpad, Alman edebiyatının en seçkin yazarlarından yaptığı çevirilerle bu edebiyatların Türkiye'de tanınmasına olan katkılarından dolayı 1985 yılında Federal Almanya Cumhuriyeti Birinci Derece Liyakat Madalyası'na, 1987 yılında da Avusturya Cumhuriyeti Bilim ve Sanat İçin Birinci Derece Onur Madalyası'na layık görülmüştür. Burhan Arpad ayrıca Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü (1985) ve Basın Şeref Kartı'nın da sahibi olmuştur.

1 Mayıs 2020

Stefan Zweig'ın Sigmund Freud hayranlığı

TUNA dergisi Viyana, Mayıs 2020
AHMET ARPAD

Viyanalı Stefan Zweig Viyanalı Sigmund Freud'la 1908 yılında tanışır. Adını o yıllarda duyurmaya başlayan genç yazar bir yıl önce çıkmış olan Tersites trajedisini imzalayıp hayranı ünlü psikoloğa: "Profesör Sigmund Freud'a en içten saygılarımla... Stefan Zweig, Viyana, Nisan 1908" sözleriyle imzalayıp yollar. Freud'un 3 Mayıs 1908 tarihli teşekkür mektubu, otuz yıl sürecek ve Viyanalı psikoloğun 1938'de ölümüyle sonuçlanacak kalıcı bir dostluğun başlangıcı olur.

Stefan Zweig, Freud psikoanalizini uyguladığı öykülerinde olayları, kişi davranışlarını, onların düşün dünyalarını en önemsiz sayılabilecek ayrıntılarına kadar işlerken yalın bir lirizm, vurucu bir gerilim sağlamayı ustalıkla başarır. Anlattıkları çoğu kez onun psikolojik-edebî deneyimleri, kişi olarak yaşadıklarıdır. Kimi yapıtında karşımıza çıkan alışılmamış kişilikteki insanlar ise yazarın gözüpek heveslerini kamçılayarak onu yaratıcılığa sürükleyen karakterlerdir. Stefan Zweig bir şeye hep sadık kalır: Doğruya ve insancıllığa dikkatimizi çeker, karşıtlar arasında aracı rolünü üstlenir. Okurunu inandırıcı gücüne, anlatımı ve diliyle ulaşır. Zweig iyimserdir, sürekli barışı, iyiliği düşler. Her şeye hümanizmin penceresinden bakar.

Salzburg'dan yolladığı 15.04.1925 mektubundaki övgü dolu şu sözler bir gerçeği yansıtır: "Sizin gibi çok çalışan, çok önemli şeyler üzerine kafa yoran birinin kitabımla böyle ilgilenmesi beni çok duygulandırdı ve gururlandırdı..." Zweig için Freud'un öğretisi ve görüşleri çok önemliydi. "Siz olmasaydınız Kleist Duyguların Patolojisi'ni veya Nietzsche Hastalığın Savunması'nı yazmazdı." Zweig'a göre Freud döneminin çoğu yazarına korkusuz ve utançlara kapılmadan duyguların en derinlerine yaklaşabilme cesaretini vermişti. Stefan Zweig'ın 1926 yılında çıkan öyküler seçkisi "Karmakarışık Duygular"ı Freud teşekkür mektubunda: "Olağanüstü bir yaratıcının sanatında ulaştığı doruk!" sözleriyle över. Freud aynı mektubunda öyküleri psikanaliz açıdan inceler, kimi yerlerde anlatımı yorumlar.

Tanıştıklarında 52 yaşında olan Freud 27 yaşındaki genç Zweig'a yetenekli 'oğlu' gözüyle bakıyordu! İlerki yıllarda ünlü psikolog Zweig için çok saydığı, hayranlık ve minnettarlık beslediği bir 'baba' olmuştu! Londra'da ölümünden kısa süre Freud'a yeni yapıtı "Yürek Çöküntüsü"nü: "Sigmund Freud, medico, magistro, amici" sözleriyle imzalar.

Sigmund Freud'un 26 Eylül 1939 günü Londra Golders Green Krematoryum'daki cenaze töreninde bir konuşma yapan Stefan Zweig tabutun başında şu sözlerle ünlü psikoloğa veda eder: "Teşekkürler sana örnek insan, sevgili dost, yaratıcılık dolu bir yaşamın oldu, arkanda bizlere unutulmayacak yapıtlar bıraktın! Bize bilmediğimiz yeni dünyaların kapılarını açtığın için sana teşekkürler. Şimdibizler önderliğin olmadan o dünyalarda gezinirken seni hep saygıyla anacağız. Sigmund Freud, dostların en candanı, ustaların en değerlisi..."