23 Şubat 2020

Sosyal medyada özgürlük!

CUMHURİYET, 23 Şubat 2020
STUTTGART
AHMET ARPAD


Sosyal medya günlük yaşamı abartıyor, birçok kişide psikolojilk sorunlara neden oluyor, insanlar ruh ve sinir hastalıkları nedeniyle doktora başvuruyor. Yüzlerce milyon İnstagram kullanıcısı günbegün – çoğu kez bilinçli yayılan – gerçekdışı haber ve görselleri tanımadığı insanlarla paylaşmaktan çekinmiyor. Bir düşler dünyasında yaşayan bu insanlar hep güzel şeyler okumak, görmek istiyor, ancak belli bir süre sonra bu 'balon dünya' patlıyor, gerçek ortaya çıkıyor, altından kalkması güç psikolojik sorunları beraberinde getiriyor.
 

İnsan sansasyonu çok sever. Bu nedenle günümüzde yalan haberlere inanmaya yatkın, daha doğrusu inanmak isteyen kişilerde bir süre sonra şaşkınlık, korku, iğrenme ve nefret gibi duygular görülüyor. Açıklamalar doğruysa Alman gençlerinin %74'ü günde yirmi kez İnstagram'a giriş yapıyor, her saniyede – gerçek veya gerçekdışı – 6 bin Tweet dünyada bir yerlere gidip geliyor! Massachusetts Institute of Technology'de (MIT) görevli bilim insanları 2018 yılında, Türk Profesör Sinan Aral sorumluluğunda 4,5 milyon Twitter paylaşımını yapay zeka yardımıyla incelemiş ve şunu tespit etmişti: Çoğunlukla yalan yanlış haberler paylaşılıyor. Araştırma sonuçlarına göre yalan haberler diğerlerine göre % 70 daha hızlı yayılıyor. Prof. Aral o günlerde meslek dergisi Science'a şöyle konuşmuştu: „Bunun toplum için hissedilir ve dramatik sonuçları kaçınılmaz."

Aşırı sağ kullanıyor 

Almanya'da her eyalette içişleri bakanlıklara bağlı "Politik Eğitim Merkezleri" var. Bu kuruluşların görevi "demokratik bilinci sağlamlaştırmak ve vatandaşların politik işbirliğine istekliliklerini güçlendirmek." Baden-Württemberg şubesinin eş başkanı, uzun yıllardır tanıştığım, siyasal bilim ve türkoloji yüksek öğrenimi görmüş olan Sibylle Thelen: „Son yıllarda toplumda insanların özgürce söyleyebileceklerinin ötesine çıktığını tespit ediyoruz," diyor. „Konuşma ve yazma özgürlüğünün sınırları yerinden oynatılıyor..." Ona göre ortaya atılan görüşler ve kavramlar alışılmış sınırları aşmış. Demokrasinin temel ilkesi 'düşünce özgürlüğü'nün ardına gittikçe daha çok aşırı sağcının sığınmaya başlaması ve kendilerini eleştirenleri: "Vatan hainleri", "yalancı basın" diye damgalaması da huzur kaçırıcı!
 

Baden-Württemberg Eyalet Meclisi'nde geçen yılın son oturumu oldukça öfkeli geçmişti. 2016 yılında popülist Almanya İçin Alternetif Parti'den (AfD) meclise giren Heinrich Fichtner, İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan 'anı mezarlıkları'nı koruma çalışmaları ve günümüz insanlarını Hitler yıllarında yaşananlar üzerine aydınlatıcı projeleri nedeniyle Stuttgart Politik Eğitim Merkezi'ni: "Çalışmaları despotluğu andırıyor", sözleriyle eleştirmiş, bu kuruluşa arka çıkan Yeşiller'e de saldırmıştı. Konuşması düşünce özgürlüğünün sınırlarını zorlayıp hakarete dönüşmeye başlayınca Meclis Başkanı Muhterem Aras milletvekili Fichtner'i önce ihtar etmiş, sonra da susturmuştu. Aşırı sağcı parti AfD ortalama % 20 oyla girdiği eyalet meclislerinden federal meclise kadar zehirleyici ve huzur kaçırıcı atılımlar yaparken sırtını 'düşünce özgürlüğü'ne dayadığını iddia ediyor. Bu popülistler için sosyal medya tabii olağanüstü bir buluş!
 

Ölüm tehditleri 
Bir süre önce SPIEGEL dergisinde çıkan bir habere göre siyasi görüşlerini Facebook aracılığı ile yayan partiler arasında AfD başı çekiyor. Nefret ve fesat yaymanın bir özgürlük olduğuna inananlar sosyal medyada at koşturuyor! Gittikçe daha çok politikacı aşırı sağcıların, neonazilerin hakaretine uğruyor, hatta ölüm tehditleri alıyor. Kısa süre önce: "Geçerli yasalar yetersiz, yeni yılda yasal değişikliklere gidilecek", diyen Federal Adalet Bakanı Christine Lambrecht de popülistlerin tehdit yağmuruna tutuldu. Bavyera Eyaleti Protestan kilisesi piskoposu Bedford yılbaşından önce: "Akdeniz sularında tehlike yaşayan mültecilerin kurtarılmasına 2020 yılında kilisemiz de katılacaktır", açıklamasını yapmıştı. Aradan çok geçmeden İnternet ölüm tehditleriyle doldu. Bedford:" İçlerinde çok ciddileri var," diyor.
 

Birilerinin 'sınırsız özgürlüğün' geçerli olduğunu iddia ettiği, ancak her türlü kabalığa, saldırganlığa ve psikolojik baskıya 'kapıları açık' sosyal medya aracılığıyla yaydığı yalanlara inanan insanların sayısı arttıkça dünya toplumunu bekleyen büyük tehlike de hızla doruğa yükseleceğe benziyor. Günümüzde insanoğlunun zekâ katsayısında (IQ) düşme olduğunu söyleyen, yüzlerce milyon İnstagram kullanıcısının gerçeklerden uzak bir düşler dünyasında yaşadığını iddia eden bilim adamları da var. Birilerinin: "Yaşamın artık kolaylaşacak", diye getirip önümüze koyduğu kimi yeniliklere bağımlı yaşamak özgürlük mü? Yakın gelecekte insanoğlu dijitalleşme ve yapay zekânın kölesi olup gücünü yitirecek mi?
 

mail@ahmet-arpad.de

9 Şubat 2020

"Ben bildiğimi yaparım"

CUMHURİYET, 9 Şubat 2020

STUTTGART - AHMET ARPAD

Stuttgart'lı mimar Prof. Paul Bonatz İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye'ye sığınan Alman profesörlerinden biriydi. 1943 yılında kaçar gibi Türkiye'ye gelmesinin tek nedeni, Hitler'e sunduğu yeni Münih tren istasyonu projesini kendi kafasına göre değiştirip dev bir istasyon yapmayı düşleyen, „ben bildiğimi yaparım" kafa yapılı Führer'le anlaşmazlığa düşmesiydi. Anıtkabir projesinde uluslararası jürinin başkanlığını yapan Bonatz yaşamını 1954 yılına kadar Türkiye'de sürdürdü. Ünlü mimarın Ankara Saraçoğlu Mahallesi, Sergievi'nin tiyatro ve opera binasına dönüştürülmesi gibi birçok önemli projenin altında imzası vardır. Kent plancısı Bonatz İstanbul Teknik Üniversitesi'nde dersler verdi, 1946-1954 yılları arasında mimari proje öğretmenliği de yaptı.

Paul Bonatz adı Almanya'da yirmi yıldır dillerden düşmüyor. Onun en önemli eserlerinden biri kabul edilen Stuttgart'ın 100 yıllık tarihi tren istasyonunu kısmen yıktılar. Bugünkü 16 peronlu istasyonda her saat 40 tren durup kalkıyor. Bonatz'ın yapısı 100 yıl sonra da Almanya'nın en dakik tren istasyonu olarak ünlü! Toprağın altına inşa edilecek yeni istasyon ise sadece 8 peronlu! Yer üstündeki raylar kalkınca boşalacak araziye milyonerlerin satın alabileceği lüksün lüksü sayısız yapı kondurulup projenin milyarlık kazanç kaymağını birilerinin yemesi sağlanacak! Böyle bir projeye karşı çıkan binlerce insan 2010'dan bu yana aralıksız her pazartesi akşamı sokaklarda. Aynı yıl Stuttgart'ın büyük parkında, iki yüze yakın tarihi çınar yeraltı istasyonuna yer açmak için yok edildi. Çimenlere oturarak ağaç kesimini engellemek isteyen çoğu yaşlı insanı geri tepen binin üzerindeki polisin aşırı kaba kuvvet kullanması sonucu 450 kişi yaralanmış, üç kişi görme özürlü olmuştu.

Birkaç gün önce, 3 Şubat Pazartesi akşamı Bonatz istasyonunun önünde toplanan inatçı dört bin Stuttgartlı 26 Ekim 2009'dan bu yana aralıksız sürdürdükleri 'pazartesi nümayişleri'nin beş yüzüncüsünü gerçekleştirdi! Çünkü proje 25 yıl sonra da anlamsız, gereksiz! Ancak başta Angela Merkel olmak üzere Berlin'in üstdüzey politikacıları da inatçı! Ekonomik olmadığı çoktan kanıtlanan devasa projeden vazgeçmiyorlar! "Stuttgart-Münih arası trenle 30 dakika kısılacak", diyorlar. Kentin altına ve Ulm yönündeki dağlara toplam 60 kilometrelik tüneller açılacak, ancak yöre arazisinin büyük bir bölümü, suyla karıştığı anda kabarıp şişen kireçtaşı karışık topraklardan oluşuyor. Uzmanlar uzun tünellerdeki yangın riskini de bir türlü ortadan kaldıramıyor! Budapeşte'den sonra Avrupa'nın ikinci büyük kaplıca kenti olan Stuttgart'ta, tamamı toprağın altında gerçekleşen bu projeyle şifalı yeraltı suları da büyük tehlike altında. 1995'de 2,4 milyar Avro'ya çıkacağı söylenen projenin gideri Alman Sayıştayı'nın son açıklamasına göre 10 milyar Avro'yu buldu! Almanya tarihinin "en ünlü ve adıya kötüye çıkmış" bu büyük devlet projesinin temeli 15 yıllık bir ön çalışmanın ardından 2 Şubat 2010'da atıldığında "2019'da bitireceğiz" demişlerdi. Şimdi ise 2026'dan söz ediyorlar!

İnsanlar politikacılardan soğudu
Bu 'çılgın düş' son yıllarda insanları politikacılardan iyice uzaklaştırdı. Bonatz'ın tarihi istasyonunu kanatsız bir kuşa çevirmekte, altından kalkması gerçekten çok güç bir projeye olmayan milyarları yatırmakta inat edenler kenti ikiye böldü, gruplar oluştu, insanlar politize oldu. Hakkını arayan, kimi şeylerin en son ana kadar kendilerinden gizlenerek tepeden inme yapılmasına karşı koyan, önerdikleri yeni projeler Berlin'deki burnu büyük otoriterler tarafından anında reddedilen Stuttgart'lılar bir ilki başardı sayılır! Son on yıldır Almanya'nın değişik yörelerindeki projelerde: "Ben bildiğimi yaparım" diyen, şeffalıktan kaçan yönetenlere karşı çıkan toplum hareketleri oluşmaya başladı. Seçmen artık kuklalaşmak niyetinde değil. Yönetenlerin sonunda, uyguladıkları acımasız 'buldozer politikası'nın altında kalma riski giderek artıyor!

mail@ahmet-arpad.de