27 Ağustos 2023

"Göl Kıyısında Yaşanacak Bir Kent!"

Toplum24 / Almanya, 27 Ağustos 2023

Ahmet ARPAD

Cenevre'nin caddelerini her mevsimde alışverişe çıkmış varlıklı Araplar dolduruyor. Salına salına yürüyorlar siyah giysili kadınlar. Kara sakallı erkekleri iki adım önde. Asyalılar ise gruplarla gezmeyi seviyor... Tarihi yapıların sıralandığı sokaklar, caddeler cıvıl cıvıl. Cüzdanları kredi kartı dolu kalburüstü yabancılar şık mağazaların devamlı müşterileri! Göl kıyısı kenti Cenevre'ye gelen bol para harcamadan dönmüyor. Şık vitrinler kolye, küpe, yüzük, kol saati, altın, platin, gümüş doldu. Her yerde dünya markaları. Pırıl pırıl, ışıl ışıl

Onlara bakan insanların gözleri de. bir taş atımı ötedeki İtalya'dan, Fransa'dan günübirlik uğrayanlar var. Ara sokaklarda butikler, antikacılar. az değil. Şarküteri dükkânlarında peynirin, salamın, jambonun kırk çeşidi. Cenevre'yi yabancılar Akdeniz kentlerini anımsatan, iklimi nedeniyle. seviyor.

Rhone Irmağı'nın kenarında masaları beyaz örtülü şirin lokantalar iştah açıcı, huzur verici. Leman Gölü'nün çevresinde yapılacak romantik yürüyüşler dinlendirici. Gölde yüzen ördekler, kuğular, Quai du MontBlanc'dan peş peşe demir alan bembeyaz gezinti gemileri… Jardain Anglais'den kalkan, Nyon'a, Yvoire'a, ta Lozan'a uzanan yüz yıllık yandan çarklılar. Gölün içinden suları 140 metreye fışkırtan dev fıskıye. Ötelerde Parc Le Grange, Parc des EauxVives… Doğa ve yöre mutlu edici. Gustave Ador, göl kıyısında kilometrelerce uzanan ağaçlıklı geniş bulvar. Koşanlar, gezinenler, bisiklete binenler. Yat limanından yelken açan kar beyazı zengin tekneleri. Yeşille mavinin arasında doğa güzelliği, refah ve huzur..

Lozan Antlaşması ve Modern Türkiye

Cenevre gölüne gelip de kıyılarına serpiştirilmiş şirin kentleri ve Alplerin eteğindeki olağanüstü doğayı görmeden buradan dönmek olmaz. Tarihi yapıları, dar sokakları, şık butikleri, gösterişli vilları, dünyaca ünlü otellerinin yanısıra dorukları karlı dağlar, üzüm bağlarıyla kaplı yamaçlar ve tarihi köylerden oluşan Montrö mutlaka uğranması gereken bir kent! İki bin metrelik Rochers-de-Naye'nin yamaçlarına serpiştirilmiş villalar arasında üzüm bağları.

Çayırlarda şu günlerde nergisler açıyor. Montrö'nün bağlarında Unesco'nun 2007'de listesine aldığı Lavaux şaraplarının üzümleri yetişiyor, doğa koruma alanı Grangettes'de 250 kuş türü yaşıyor. Villeneuve'den Montrö'ye uzanan yoldaki en önemli yapı 12. yüzyıldan kalma Chillon şatosu. Göl üzerindeki bir kayaya oturtulmuş şatoya uzaktan baktığınızda sularda yüzüyormuş sanıyorsunuz. Chillon'un cumhuriyet tarihimizde önemli bir yeri vardır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni 1936 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras bu şatoda imzalamış.

Az ötedeki Vevey İsviçreli ve yabancı varlıklıların yeğlediği, yeşil yamaçları villalarla dolu yörenin en güzel küçük kenti. Tarihi kent merkezinin dar sokaklarında şirin yapılar yanyana. Gezinirken butikler, dükkanlar, Café'ler, lokantalar sizi çekiyor. Göl kıyısındaki Grand Hotel du Lac'ın kapısında limuzinler dizi dizi, şirin lokanta Ze Fork ağzına kadar müşteri dolu. Fotoğrafçı Afyonlu Çağan, bakkal-manav Kayserili Ali, Kosovolu taksi şöförü Avni de onlarca yıldır Vevey'de mutlu yaşayan insanlardan sadece üçü...

Az ötedeki Lozan da Montrö gibi bir yamaca kurulmuş. Kentin eski evleri ve dar sokakları, şirin lokanta ve Café'leri göl kıyısında değil, yukarda! Bir finiküler kıyıyı kent merkeziyle bağlıyor. 160 bin nüfuslu Lozan'da görülecek yerler arasında en ilginci, her yıl 400 bin ziyaretçiyi çeken 13. yüzyıldan kalma gotik yapı, görkemli katedral. 1915'den bu yana Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin merkezi de Lozan'da. On binin üzerinde giysi, madalya, belgenin vitrinlerini süslediği, geniş bir parkın ortasındaki Olimpiyatlar Müzesi'ni her yıl 250 bin insan ziyaret ediyor. Lozan'ın cumhuriyet tarihimizdeki yeri çok önemli.

Bundan tam 100 yıl önce, 23 Temmuz 1923'de imzalanan Lozan Antlaşması modern Türkiye'nin temelini oluşturuyor. İmzaların atıldığı Beau-Rivage Palace yörenin en şık ve ünlü otellerinden. Odalarının manzarası eşsiz. Cenevre gölü ayaklarınızın altında. Şirin göl gemisi, 1910 yapımı yandan çarklı 'La Suisse' iskeleye yanaşıyor. Yeşiller, çiçekler arasında gezinirken hiç acele eden yok, gürültü yok. Her yerde bir huzur! İnsancıl, barışsever ve öncü 'Şarlo' işte bu cennette yaşadı. Audrey Hepburn de Lozan'a yakın Tolochenaz'da, 16 dönümlük parkın ortasındaki villasında yaşamının son 30 yılını geçirdi.

20 Ağustos 2023

1945'den sonra yaşanan skandallar

Toplum, 20.08.2023

AHMET ARPAD

1950 yapımı filmin adı "Günahkâr". Rejisörü ünlü Willi Forst. Bir sokak kadını rolünde oynayan Hildegard Knef'in çok kısa da olsa çıplak görünmesi savaş sonrası Almanya'sında büyük bir skandala neden olmuştu. Katolik ve Protestan kiliselerinin büyük tepkisi üzerine politikacılar araya girmiş ve filmi yasaklamaya çalışmışlardı. Ancak bunu başaramamışlar ve "Günahkâr" aylarca kapalı gişe oynamış, rejisörüyle artistleri de büyük üne kavuşmuştu.

1950'li yılların "ahlak düşkünü" Almanya'sını sarsan ikinci skandalını, politikacılarla zengin endüstri patronlarının yataklarından çıkmayan, Frankfurtlu sokak kadını Rosemarie Nitribitt cinayeti yaratmıştı. Savaş sonrasının bu en büyük toplum skandalına neden olan Nitribitt, 1957 yılında öldürüldüğünde 24 yaşında, çok zengin ve çok ünlüydü. "Sevgilileri" arasında yeni Almanya'nın ünlü patronları Harald Quandt, Krupp ailesinden Harald von Bohlen ve Gunter Sachs da vardı. Banka hesabı çok şişkin, altında o yılların en şık ve en pahalı otomobili kırmızı Mercedes 190 SL ve Frankfurt'un en güzel yerinde büyük bir apartman katına sahip olan Nitribitt'in katili hiçbir zaman bulunamadı. Not defterindeki isimler, adresler ve telefon numaraları da hiç açıklanmadı. Ölüm nedeni hep bir sır kaldı.

Uçak alımında oyunlar

1961 yılında Batı Almanya, ABD uçak fabrikası Lockheed'den tam 916 adet F-104 Starfighter savaş uçağı almaya karar verir. Adenauer hükümetinin Savunma Bakanı Franz Josef Strauss'tur. O yıllarda Lockheed, İtalya, Hollanda, Japonya'ya da aynı uçaklardan satar. Son ana kadar Fransız Mirage uçaklarının alınmasını isteyen bakan Strauss, bir Amerika ziyaretinin ardından fikrini değiştirir. Starfighter'ların Almanya'ya tesliminden kısa süre sonra Der Spiegel dergisinde yayımlanan bir makalede, Lockheed fabrikasının lobicisi Ernest Hauser, Savunma Bakanı Strauss ve partisi CSU'ya şirketin 10 milyon dolar "bağış" yapmış olduğunu açıklar. 1962 yılına gelindiğinde Der Spiegel'de çıkan bir makalede, Alman ordusunun savunma gücünün çok yetersiz olduğu iddia edilir. Bakanlık, ülke sırlarını açıkladığı iddasıyla dergi aleyhine dava açar. Bakan Strauss'un isteği üzerine başsavcı Spiegel'de arama yaptırır, kaynaklarını açıklamayan gazeteci Ahlers ile genel yayın müdürü Augstein tutuklanır. Adenauer hükümetinin basın özgürlüğüne darbe indirdiğini söyleyen beş bakan istifa eder. Savunma Bakanı Franz Josef Strauss da görevinden ayrılır.

İsviçre'de aklanan "bağışlar"

Batı Almanya 1981 yılında yine çok büyük bir politika skandalı ile sarsılır. Ülkenin en büyük endüstri kuruluşlarından Flick Holding'in, 1975'te Deutsche Bank hisse senetlerinin satışından elde ettiği 2 milyar markı yeni bir yatırımda kullanmak ve vergisini vermemek için bütün partilere 260 milyon mark bağışta bulunduğu ortaya çıkar. Bağıştan yararlananlar arasında sağcı ve solcu partilerden öteye bazı büyük sendikalar da vardır. Der Spiegel "bağışların" İsviçre'de aklandığını tespit eder. Suçlanan şirketin yöneticileriyle partinin "babaları" ufak cezalarla kurtulurlar. Başbakan Kohl de "hiçbir şey anımsamadığını" söyler.

1983 yılında Stern dergisi "Hitler'in Anıları"nı 9,3 milyon marka satın alır! Bu savaş sonrası Almanya'sında bir sansasyondur. Satanlara göre savaş bitiminden az önce Doğu Alman topraklarında, Börnersdorf yakınlarına düşmüş olan bir nakliye uçağında bulunmuştur. Stern bu "anıları" büyük bir coşkuyla yayımlamaya başlar ve aradan on beş gün geçmeden sahte oldukları ortaya çıkar. Stuttgartlı ressam Kujau'nun elinden çıkmış olan 59 ciltlik "Hitler'in Anıları"nı Stern, eski Nazilerin aracılığı ile almıştır. Almanya'nın ünlü haftalık dergisi rezil olur.

1987 yılında Schleswig-Holstein seçimlerini mutlaka kazanmak isteyen eyalet başbakanı Uwe Barschel, rakibi sosyal demokrat Björn Engholm'u, basın danışmanı yaptığı gazeteci Pfeiffer'in hazırladığı dalaverelerle ağır ithamlar altında bırakır. Olaya el atan Der Spiegel bu skandalı ortaya çıkarır. İstifa eden Barschel, Kiel'den ayrılır ve dokuz gün sonra Cenevre'nin göl manzaralı, çok ünlü Beau Rivarge Oteli'nin 317 numaralı odasında, içi su dolu banyoda, giysileri üzerinde ölü bulunur. Otopside midesinde sekiz ilaçlık bir "kokteyl" tespit edilir. Barschel'in öldürülmüş olduğu ileri sürülür. İsrail'in Kuzey Almanya'daki gizli bir silah ticaretini engellediği için, MOSSAD'ın intikamı, denir. Kiel'deki tersane HDW'nin Güney Afrika'dan aldığı denizaltı siparişi gerçekleşmeyince, aracılık ettiği ve rüşvet aldığı için öldürüldüğü iddiası da ortaya atılır. Cenevre'de kaldığı günlerde silah kaçakçılarının bir toplantısına Barschel'in de katılmış olduğu söylenir. Alman Haberalma Servisi BND'nin bir adamının onunla aynı otelde kalmış olduğu da ortaya çıkar. Bir CIA ajanının Barschel'i öldürmüş olduğunu açıklayan Afrikalı silah taciri Dirk Stoffberg, kısa süre sonra ölü bulunur. Barschel olayı gizemini 1987'den günümüz hâlâ koruyor .

Sorumlular hep kurtuldu

Bütün bu bilgiler Bonn Tarih Evi Vakfı'nın yayını olan "Almanya'da 1945'den Sonra Yaşanan Skandallar" adlı belgesel kitapta yer alıyor. O süreçte demokrasiye kavuşan Batı Almanya'da çıkarlarını her şeyden üstün tutan kimi üst düzey "gözü açık" politikacının neden olduğu skandalları, olayın üzerine giden özgür basın ortaya çıkarmıştı. Ancak kitabın belki de en ilginç yanı, zamanla her olayın üstünün örtüldüğü, neden olan politikacı ve endüstri patronlarının da burnunun bile kanamadığı acı gerçeğini gözler önüne sermesi...

17 Ağustos 2023

"Kurtlar Sofrasında"

Cumhuriyet Kitap, 17.08.2023

Ahmet Arpad

20. yüzyıl Alman dili edebiyatının ünlü yazarı Hans Fallada'nın yapıtları arasında en ön sırada yer alan dev "Kurtlar Sofrasında" romanı iç ve dış gerilim, acımasız bir gerçekçilik dolu. Anlatım çok özenli. Kahramanları küçük insanlar. Fallada bu yapıtında kendi yaşadıklarını ve deneyimlerini anlatıyor.

*

Almanya'da 1920'li yılların başlangıcındayız. İnanılmaz bir enflasyon tüm ülkeyi alt üst ediyor, aileler parçalanıyor ve kargaşa içindeki bir toplum yavaş yavaş çöküyor... Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Wolfgang Pagel evden kaçarak kendini kumara veriyor. Düğününden bir gece önce elindeki bütün parayı rulet masasında yitiriyor, çaresizlik içinde sevgilisini ve Berlin'i terk ediyor. Alınyazısı onu Berlin dışındaki bir zengin çiftliğine götürüyor. Pagel burada büyük toprak sahibi soylu bir ailenin nasıl paramparça olduğuna, enflasyon batağına sürüklendiğine tanık oluyor. Sadece para değil, ahlak da değer yitiriyor, ilişkiler kopuyor, artık mutluluk nedir bilmeyen insanlar yalnızlaşıyor... Paranın çılgın gibi değer yitirdiği dönemde insanlar kendilerini, parçalanmaya başlayan toplumun içine düştüğü bataktan kurtarmaya çabalıyor.

'Kurtlar Sofrasında' bir dev roman

Hans Fallada'nın yaşamın gittikçe çılgınlaştığı Berlin'de geçen bu yapıtında Birinci Dünya Savaşı'na birlikte gitmiş üç insanın yazgısını ele alıyor. Ünlü yazar "Kurtlar Sofrasında" romanında toplumun her kesiminden seçtiği kahramanlarına bir 'resmigeçit' yaptırıyor. Okur, varlıksız soyluları, yarın nasıl yaşayacağını bilemeyen küçük insanları, subayları, sokak kadınlarını, kumarbazları, içki bağımlılarını ve karaborsacılarıyla Birinci Dünya Savaşı'nın ardından sarsılmış Alman toplumunu sanki içindeymiş gibi yaşıyor. Hans Fallada'nın bilinen olağanüstü toplumsal gerçekçiliği "Kurtlar Sofrasında" yapıtında da doruğuna ulaşıyor. Geride bıraktığımız yüzyılın bu çok önemli dönemini yaşayan Fallada, kargaşa içinde geçen 1920'li yıllar için: "Herkes herkese karşıydı, insanlar sadece kendilerini düşünüyordu," der.

"Kurtlar Sofrasında" bir toplum romanı. Hans Fallada hem karmaşık hem trajikomik bir konuyu renkli kişilikli roman kahramanlarıyla çok canlı ve sürükleyici anlatmasını başarıyor. Almanya'nın aşırı enflasyon yaşadığı 1923 yılının ikinci yarısında toplum düzeni çöküyor. İlk günlerde 1 Amerikan Doları'nın karşılığı 100 bin Mark olurken yıl sonunda 4,2 trilyon Mark'a ulaşıyor! İnsanlar tüm birikimlerini bir gecede yitiriyor. Fallada bize düzeni bir anda çığırından çıkmış Alman toplumunu gösteriyor. "Kurtlar Sofrasında" insanlar bencil. Güçlünün hakkının sıradan insanın hakkından önce geldiği bir toplum oluşuyor, insancıllık yitiriliyor. Hans Fallada'nın katılığın ve bencilliğin öne çıktığı bu dev romanında insanlar kendi kendilerini yok ediyor. Yazıldığı günlerde çağının çok ilerisinde kabul edilmesi gereken politik içerikli bir yapıt!

Acımasız bir gerçekçi

Fallada 'küçük insanların avukatı'ydı. Bu çok önemli yapıtında Almanya'nın zor geçen 1920'li yıllarını kendine özgü acımasız gerçekçiliği ile anlatıyor. Konusu Berlin ve çevresinde geçen "Kurtlar Sofrasında" çok çarpıcı anlatımıyla 20. yüzyıl Alman klasikleri arasına girmiş bir yapıt. Bir politik roman. Fallada elini kaldırıp okura öğütte bulunmak, ona akıl vermek istemiyor. O sadece tanık olduklarını tüm gerçekçiliği ile önümüze seriyor. İnsanlık sevgisi ön planda. Bu, Wolfgang Pagel ile Petra Ledig arasındaki aşkta da çok önemli bir rol oynuyor.

Edebiyatçı dostu Hermann Broch 22 Kasım 1937 tarihli mektubunda Fallada'ya şöyle yazar: "Güzel bir romanı değerli yapan her şey var bu yapıtınızda. Sağlam bir temele dayandırdığınız konuyu tümüyle ele alıp işliyorsunuz. İnsanlarınız kişiliklerine uygun gelişiyor. Yazar olarak hiçbirini zorlamıyorsunuz, onları kendilerine bırakıyorsunuz. Yapıt, bir mimar titizliği ile yaratılmış. Bir meslektaşınız olarak sizi bu başarınız nedeniyle kıskanmadım değil..."

Fallada bütün romanlarında gerçeklerden yola çıkar. Ona göre boynu bükük küçük insanların uyandırılması gerekiyor. 20. yüzyıl Alman dili edebiyatının bu önemli yazarı "Küçük Adam Ne Oldu Sana?" ve "Herkes Tek Başına Ölür" dev yapıtlarında da bu hedefinden vazgeçmiyor.

13 Ağustos 2023

Ruslar'ın Baden-Baden Sevgisi

Toplum24 / Almanya, 13 Ağustos 2023

Ahmet ARPAD

Stuttgart'tan tanıdığım, son yirmi yıldır Baden-Baden'de yaşayan Wolfgang ile arada sırada hâlâ görüşürüz. Bu kez buluşma yerimiz şifalı kaplıcaları, tarihi kumarhanesi, at yarışları, ender güzellikteki köşkleri, villaları, şık dükkânları, beş yıldızlı otelleri, parkları ve tiyatrosuyla ünlü Baden-Baden. Bu Karaormanlar kenti için "Rusya dışındaki tek Rus kenti" diyenler var!

Kimler gelmemiş şifalı sularına, at yarışlarına ve ünlü kumarhanesine! Tolstoy, Dostoyevski, Gogol, Turgenyev... Rusların Baden-Baden sevgisi Çar Aleksander'in 1793'te bu yöreli Luise ile evlenmesiyle başlamış ve aralıksız sürmüş. Daha o yüzyılda yeşillerin ortasında köşkler, villalar satın almışlar. Bugün de değişen pek bir şey yok. Özelikle son yirmi yılda Rusya ve kimi eski Demir Perde ülkesinde mantar gibi biten yeni zenginler kazançlarını (!) yurtdışına taşırken Baden-Baden ve çevresine de büyük emlak yatırımları yapmışlar...

Oos ırmağı kıyısındaki küçük kentin yamaçlarını dolduran çoğu tarihi villa çoktan el değiştirmiş, Almanlardan Ruslara geçmiş. Irmak kıyısında yürürken Wolfgang: "Rusların o yıllarda tam 32 tarihi villayı satın aldığı biliniyor", diyor. "Buna tabii sayısız lüks apartman katını da eklemek gerekir."

Şirin Karaormanlar kasabasında mutlaka görülmesi gereken yapı Bühler tepesinden Baden Baden'e bakan dev saray! Koruma altındaki bu tarihi yapı 1914 yılında bir 'Subay Sanatoryumu' olarak inşa edilmişti. 1920-1986 yılları arasında herkese açık bir sanatoryumdu. 1988'den 2010'a kadar da Almanya'nın en lüks ve pahalı oteli olarak zenginlere kapılarını açmıştı! Sahibi ünlü işadamı Dietmar Hopp'un 2010 yılında Ukranyalı oligark İgor Bakai'ye satmasıyla sonu gelmişti! Der Spiegel dergisinin bir zamanlar yazdığına göre 2000 yılına kadar Ukrayna devlet gaz şirketi Naftogaz'ın baş sorumlusu olan Bakai 2004'te Moskova'ya kaçarken yüklü bir serveti de beraberinde götürmüş. Şimdi bu paranın bir kısmının Baden-Baden'deki saray ve villalarda yattığı söyleniyor!

Baden-Baden'deki sarayımsı yapı 2013'de yine el değiştirmiş, bu kez Kazak yatırımcıların kurduğu Bühlerhöhe Castle İnvest Limited Şirketi'nin malı olmuştu. O günlerde basında çıkan haberlere göre bu şirket Baden Baden'de değişik villalara da sahip. Bunlardan biri de 1900 yapımı Stroh villası! Şirketin yetkilisi Timur Kulibajew. Bu kişi 1990-2019 arasında Kazakistan Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Nursultan Nazarbayev'in damadı. Yüzlerce milyon Avro değerindeki Bühlerhöhe Oteli 2010'dan bu yana bomboş duruyor!

Ruslar Ortalıkta Görünmüyor

Rusya'nın Ukranya'ya saldırısına kadar Baden-Baden'de adım başında bir Rus'a rastlamak çok olağandı. Tarihi sokaklarda gezinirken, lokantalarda yemek yerken, Café'lerde otururken, Friedrichsbad ve Caralla kaplıcalarının sağlıklı sularında keyiflenirken, kumarhanenin karşısındaki, tezgâhtar kızların Rusça konuştuğu kuyumcu vitrinlerine ağzı açık bakarken, mağazalarında alışveriş yapamadan gezinirken hep onlar karşınıza çıkıyordu... Oos kıyısındaki şirin Karaormanlar kentine kısa süre öncesine kadar Rusya'dan sık sık ünlü opera ve bale sanatçıları da geliyordu. Gösterileri hep kapalı gişeydi! Şimdi Ruslar hâlâ Baden-Baden'de, fakat pek ortada görünmüyorlar!

Bu şirin kente gelip de Alman medya patronu Burda'nın büyük sanat galerisindeki birbirinden ilginç sergileri, Fabergé müzesindeki Çar III. Aleksander döneminden kalma altın, pırlanta ve elmasla süslü mücevher yumurtaları görmeden dönmek doğru olmaz. Buradan Stuttgart'a ne götüreyim diye düşünürken, Wolfgang: "İsviçre çikolatası götür!" deyiveriyor. Bu öneriye karşı çıkılır mı? Ünlü Laederach'ın şubesine uğruyoruz. Bir avuç pralin çikolataya 11 Avro öderken neredeyse utanıyorum. Çünkü önümdeki iki Rus sarışını onun yirmi katını kasaya bırakmıştı!

Satranç oynayanlar ve ahmak ıslatan

Cumhuriyet, 13.08.2023

Stuttgart'ın göbeğindeki büyük parkta bir tur attıktan sonra satranç oynayanların yanında duruyoruz. Tarihi ağaçlar altında büyük satranç tahtaları yerde, kocaman siyahlı beyazlı taşlar. Oyuncuların çoğu orta yaş ve üzerinde. Buraya sürekli gelenler, yaz kış demeden her havada oynayan satranç bağımlıları! Yüzlerce yıldır süregelen bir oyun satranç. Gerçek bir strateji; altmış dört karede hareket eden otuz iki taş. Şah, vezir, kaleler, filler, atlar, piyonlar. Zamanında İran'da bir şahın geliştirdiği savaş stratejisi, günümüzde milyonları kendine bağlayan bir oyun olmuş.

Ahmet Arpad / Stuttgart


Birden yağmur atıştırmaya başlıyor. Ahmak ıslatan. Kimse onu umursamıyor. Ne koşanlar ne de satranç oynayanlar. Her pazar olduğu gibi bugün de Stuttgart'ın göbeğindeki büyük parkta gezintimizi yapıyoruz. Kentin orta yerinden başlayıp ta Neckar kıyısına uzanan park gezinenler, koşanlar, çocuk arabası sürenler, tekerlekli paten yapanlar, pedallara basan bisikletlilerle dolu. Çoğu insan evinden çıktıktan birkaç dakika sonra kendini kilometrelerce uzanan bu yeşilliğin ortasında buluyor. Yaşlısı genci, binlerce insan nefes alıyor, spor yapıyor, rahatlıyor tarihi ağaçlar, bakımlı gezinti yolları arasında. Küçük göllerde yüzen ördeklere, kazlara, kuğulara yem atıyor, günün stresini burada unutuyor. Sonsuz çimenliklerde bebekler emekliyor, büyükler uzanıp güneşleniyor, uykuya dalıyor…

HERMANN HESSE'NİN ŞARAPHANELERİ

Yağmur artıyor. Satranç oynayanlar ve onları seyredenler şemsiyelerini açıyor. Pek konuşan yok. Kocaman taşlar bir yerden bir yere hareket ediyor. Parkta gezinen köpekli polisler bir an durup oynayanları seyrediyor, sonra yine yollarına devam ediyorlar. Rudi her zamanki yerinde. Üzerinde blucin, kara deri ceket. Saçlarına ak düşmüş, dinç biri. Tanıyorum onu. Onlarca yıldır burada haftanın beş günü. Yaş yetmiş beş. Fakat yaşından çok daha genç gösteriyor. Hans ondan da yaşlı. 82. Her cumartesi, pazar ta Leonberg'den kalkıp buralara geliyor. Az ötedeki büfeye uğrayıp sıcak çay ısmarlıyoruz, çikolatalı küçük kekler de. Yanımızdan geçiyor çabuk çabuk yürüyenler, Nordic Walking yapanlar, bastonuna dayanmış, beli bükük çok yaşlılar, bisikletliler, yavaş ve hızlı koşanlar. Hareket halinde herkes. Bütün gün büroda, evde televizyon karşısında oturan insanlar. Hafta içinde evden işe, işten eve koşuşturanlar, hafta sonlarında parklar, ormanlar, göl ve ırmak kıyılarında koşuyor...

Bir saatlik yürüyüşten sonra Neckar kıyısına gelenler canları çekerse ırmak kıyısında yollarına devam ediyor. Altında bisikleti, pateni olanlar Ludwigsburg'a, Esslingen'e uzanıyor. O kadar yolu gözü almayanlar, hava güzelse, kıyıda bekleyen gemilere binip gezintiye çıkıyor. İsteyen park bitimindeki tabiat müzesini dolaşıyor veya az ötedeki tarihi Wilhelma Hayvanat Bahçesi'nde saatlerini geçiriyor. Susamış, karnı acıkmış olanlar ırmak üzerindeki tahta köprüden karşıya uzanıp Hermann Hesse'nin sorunlu lise yıllarını geçirdiği, arada bir de uğramadan edemediği Bad Cannstatt'ın şaraphanelerini yeğliyor!

mail@ahmet-arpad.de

6 Ağustos 2023

"Silah Lobisi Çok Güçlü"

Toplum24 / ALMANYA, 6 Ağustos 2023

Ahmet ARPAD

Küçük lokantanın ıhlamur ağaçları altındaki bahçesi dolu. İki garson kız koşuşturuyor. Et, balık, patates, hamur işi, soslar dolu tabaklar gidiyor masalara. Çoğu müşteri şarap içiyor. Masaya gelen garson kız aşçıbaşının bugün özel olarak yapmış olduğu haşlanmış sığır bifteğini öneriyor. Yanında patatesle havuç var. Biz tabii bu tipik Avusturya yemeğini yeğliyoruz. Et ağızda dağılıyor.

Az sonra yörenin taze çileğinin yanında kaymaklı İtalyan dondurmasını kaşıklarken kalabalık, gürültücü bir grup bahçeye giriyor. Ellerinde kılıflara sokulmuş tüfekler var. Yakındaki atıcılık kulübünün üyeleri olmalı. Uzun bir masaya oturup şaraplarını ısmarlıyorlar. Kahkahaların ardı ardası kesilmiyor.

Biraz öfkeyle bakanlar oluyor. Keyifleri kaçmış gibi. Bizi öğle yemeğine davet etmiş olan tanışımız: "Haydi kalkalım”, diyor. Kahvemizi Waldenstein kalesinin terasında içeceğiz. Neredeyse otuz yıldır Rems ovasında yaşayan, Mercedes'ten emekli tanış, yörede bol sayıda görülen atıcılık kulüplerinden hoşlanmadığını söylüyor.

Komşu kavgası ve cinayet

Langweid Augsburg yakınlarında bir köy. Burada yaşam sakin. Daha doğrusu bir hafta öncesine kadar sakindi! Komşular arasındaki bir kavganın sonunda 64 yaşındaki bir silah meraklısı 3 kişiyi öldürdü, 2 kişiyi de yaraladı. Katil yerel avcılık ve atıcılık kulübüne üye. Değişik silahlara sahip, silah ruhsatı elinde! Cinayetin ardından kaçan adamı yakalayan polis otomobilinde ve evinde bulduğu tüm silahlara el koydu.

Augsburg'daki bu çok üzücü olayın ardından Almanya'da yine silah karşıtı sesler yükseldi. Bunlardan biri de 2009 yılında "Spor silahları cinayet silahları!” adlı girişimi kuran Roman Grafe. "Bu silahların öldürücü riski büyük, denetlenmesi bugünkü yasalarla hemen hemen olanak dışı!” diyor Grafe. "Çünkü yasalarımız çok gevşek!” Almanya'daki Augsburg benzeri şu cinayetlere de dikkatleri çekti:

Erfurt (2002), Winnenden (2009), Hanau (2020) ve Hamburg (2023). Grafe'nin bu çıkışına ilk tepki derneklere kayıtlı yetmiş bin avcının olduğu Bavyera'dan geldi. Eyalet İçişleri Bakanı Joachim Hermann: "Silah taşıma yasamız yeterlidir”, dedi. "Değişmesi söz konusu değildir.” Bavyera'da 470 bin kişi de 4600 atıcılık kulübüne üye!

Yasa nedense değiştirilemiyor

On yedi yaşındaki öğrenci Tim K.'nın 2009 yılında Stuttgart yakınındaki Winnenden'de yerel atıcılık kulübüne üye babasının dolabından tüfeğini çalarak nefret ettiği (!) okulunda on altı kişiyi öldürmesinin ardından sadece bu yörede 6500 silah sahibinin üzerine yirmi beş bin silahın kayıtlı olduğu ortaya çıkmıştı. Almanya'da on beş bin atıcılık kulübüne üye bir buçuk milyon kişiden üç bin beş yüzü kadınmış! Ruhsatlı silahların sayısı da tam on milyon.

Bunlara üç yüz elli bin avcıyı da eklemek gerek! 2009'daki Winnenden olayının ardından Alman hükümeti çıkarmaya çalıştığı yeni bir yasayla silah alım ve kullanımıyla atıcılık sporu yapanların silahlarını evlerinde muhafaza etmelerini zorlaştırmak istemişti.

Ancak yasa önerisi ne atıcılık kulübü üyelerini ne de Tim K.'nın öldürmüş olduğu on altı gencin ana babasını memnun etmişti. İnsanlar o günlerde:

"Hiçbir şey değişmez", demişti. Haklı çıkmışlardı, çünkü ülkede silah lobisi çok güçlü! Unutmamak gerek, on milyon ruhsatlı silahın yanı sıra yirmi milyon da ruhsatsız silahın evlerde saklandığı tahmin edilen Almanya dünyada ABD ile Rusya'nın ardından silah ihraç eden üçüncü büyük ülke! Satışlarını son beş yılda yüzde yetmiş arttıran Alman silah endüstrisi Haber Ajansı dpa'nın bildirdiğine göre Türkiye'ye geçen yıl 344,6 milyon Avro karşılığında silah satmış. Tüm dünyaya 2022 yılında ihraç ettiği silahlar karşılığında kasasına 8,35 milyar Avro girmiş.

Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir'in bir hafta önce yaptığı açıklamaya göre de Türkiye 2022 yılında 4,4 milyar dolar karşılığında silah ve cephane ihraç etmiş. 2023 yılının beklentisi altı milyar dolar!