Toplum Gazetesi/ALMANYA, 27 Kasım 2022
28 Kasım 1881'de Viyana doğmuş olan Avusturyalı yazar Stefan Zweig'ı 141. doğum gününde çevirisi Ahmet Arpad tarafından yapılmış "Kitaplara Teşekkür" denemesiyle anıyoruz.
Yeryüzünde bütün hareketlerin kaynağı, insan bilincinin iki buluşudur. Mekânda hareket tekerleğin bulunmasıyla, düşündeki hareket de yazının bulunmasıyla gerçekleşmiştir. Tekniğin gelişmesiyle nasıl tekerlek lokomotifin altında onu raylarda ilerletiyorsa, otomobili yollarda sürüyorsa, uçağı hareket ettirerek pervanesini döndürüyorsa, yazı da rulodan kitaba, tek tek kağıtlardan bir araya getirilmiş yüzlerce kâğıda geçerek yaptığı gelişmeyle bireyin kendi içine kapanık düşünce ve görüşlerini artık geniş bir çevreye yaymasını sağlamıştır.
"Kitaplar aracılığı ile birey düşünceleriyle tek başlarına yaşamaktan kurtulmuş, kendini yeryüzünde olup bitenin, insanlığın düşünce ve duygularının ortasında bulmuştur. Günümüzde tüm düşün hareketlerinin temeli kitaplardır. Materyalizmden daha yüce olan ve adına kültür dediğimiz yaşam şeklinin kitaplar olmadan gerçekleşmesi mümkün değildir."
Kitapların, insan ruhunu özgürleştiren, hatta bir yerde dünyayı yaratan gücünün özel yaşamımızdaki etkileri sonsuzdur, ancak biz çoğu kez bunun farkında değilizdir. Kitaplar günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır, onun varlığına teşekkür borçlu olmamız gerekir. Nasıl her nefes alışımızla ciğerlerimize oksijen dolduruyor, görünmeyen bu gıdayla damarlarımızdaki kanı besliyorsak, okuyan gözümüzle de düşün organlarımızı sürekli canlandırıyor ya da onları yoruyoruz.
"İçimize kapandığımız, düşüncelere daldığımız, verimli olduğumuz anlarda onun değerini kavrıyoruz. Sadece böyle anlarda kitabın gizemli ve duygulara etkileyici gücü karşısında saygı duyuyoruz. O günlük yaşamımızın önemli bir parçası oluyor. Yirminci yüzyılda kitabın mucizevi varlığı olmadan ruh dünyamızın ayakta durması mümkün olamaz."
Bir okuma-yazma bilmeyenin iç dünyasını bir türlü gözümün önüne getiremediğim için kitapsız kendi yaşamımın nasıl olabileceğini düşünmeye çalıştım. Önce, her gün kitap okumaya ayırdığım zamandan bir saati kestim, fakat başaramadım. Kitaplar ve kültür aracılığı ile elde ettiğim bilgi, deneyim ve duyguların gücünü tekrar geri almaya kalkışınca benliğimde çözülme belirtileri görüldü. Neyi düşünürsem düşüneyim, bütün anılarımı ve deneyimlerimi, hepsinin kitaplarla bağlantılı olduğunu fark ettim. Aklıma gelen birçok ilginç kelimenin bile kaynağı okuduğum kitaplar ya da kimi belgelerdi.
O anda anlıyorum, çok şeyi kapsamlı ve sayısız ayrıntıları ile düşünme, dünyaya değişik açılardan bakma yeteneğine sadece, kitaplardan edindiği bilgilerin dışında yıllar boyu birçok ülkeden ve insanlarından öğrendiklerini de katan bir insan sahip olabilir. Kitaplardan yoksun birine dünya çok dar geliyor olmalıydı...
Kitapları okurken tanımadığımız insanların iç dünyalarını yaşamıyor, onların gözleriyle bakmıyor ve onların beyinleri ile düşünmüyor muyuz? Şimdi bana, kitaplar aracılığı ile yaşamış olduğum sayısız mutluluğu anımsattığı için az önceki o rastlantıya teşekkür etmeliydim. Sonra aklıma geldi anılarım tek tek, gökyüzünde sıralanmış şu parlak yıldızlar örneği. Kitaplar aracılığı ile öğrendiklerim, yaşamımı bilgisizliğin sıkıcı darlığından kurtarıp özgürleştirmiş, bana, küçük adama, değerler, coşku ve deneyimler kazandırmıştı. Çocuk ruhum macera kitaplarıyla etkilenmişti, bana yabancı ve vahşi gelen bir dünya burjuva evimizin duvarlarını kırıp içeri girmişti, ben de onların dışına çıkmıştım.
Kitaplardır çocuğa ilk kez dünyamızın ölçülemeyecek kadar büyük olduğunu gösteren, ona bu dünyada yaşama coşkusu yaratan. İçimizdeki heyecanın, istek ve hırsın, varoluşumuzun bu en güzel yanını, daha doğrusu benliğimizin o kutsal susuzluğunu, bizi sürekli yeni yeni yaşantıları içmeye zorlayan kitaplardaki o tuza borçluyuz. Yaşamımda birçok kararı almamda kitaplar önemli bir oynamıştı. Bazı dostlar ve kadınlarla buluşmaktansa artık yaşamayan edebiyatçılarla bir araya gelmeyi çok kez yeğlemiştim, kimi aşk gecelerini de kitaplarla yaşamış, uykusuz kalmıştım.
Üzerinde kafa yordukça düşün dünyamızın milyonlarca parça izlenimden oluştuğuna daha çok inanıyorum. Bu izlenimlerin çok azı görülen ve yaşanandan oluşuyor. En önemli bölümünü ise kitapların bize verdiklerine, kitaplardan öğrendiklerimize borçluyuz. Böyle düşüncelere dalmak ne güzel. Kitaplarla yaşamış olduğum mutlu anları anımsadım, birini düşünürken bir başkası aklıma geliyor. Tıpkı tepemdeki kadife yumuşaklığında gece gökyüzünün yıldızları gibi, birine bakarken yanında bir başkasını görüyorum, hep yenileri ortaya çıkıyor, nereye bakacağımı şaşırıyorum. Yıldızların sardığı gökküresinin derinliklerine bakarken, biz insanların da düşüncelerinin çevresinde ışıl ışıl bir ikinci uzayın oluştuğuna inanıyorum.
O gece elimde bir kitap tutmuyordum, fakat sadece onları düşünmekle kitaplara tüm yaşamımda hiç böylesine yakın olmamıştım. Bizden tek farkı okuma yazma bilmemek olan ve bu nedenle de yaratıcılığın uzak dünyalarına ulaşamayan o insanla, ruhun o zavallılığı ile yaşadığım küçük olay bana, kendini bilgilendirmek isteyen herkese evrenin kapılarını açan kitapların büyüsünü daha da yakından hissettirdi.
Yaşamı boyunca tek bir kitap bile okumuş olsa, yazılanların, basılanların, sözlerin, düşünceler aracılığı ile sonsuzluğa ulaştırılmasının değerini kavramış olan her insan, günümüzde çok kişinin, hatta en akıllı geçinenlerin bile şu korkusu karşısında biraz da acıyarak gülümser. Artık kitapların sonu geldi, şimdi tekniğin sözü geçerli, diye yakınıyorlar.
Onlara göre gramofon, sinema makinesi ve radyo sözlerle düşünceleri çok rahat ve akıllıca nakleden buluşlar. Yok etmeye başladıkları kitapların kültür tarihi misyonları çok yakında geçmiş olacak... Çok dar görüşler, kısa ömürlü düşünceler bunlar! Kitapların bin yıllık etkisini yok edecek üstün nitelikli bir şeyi teknik bugüne dek bulamamıştır. Basılı kağıtların oluşturduğu küçük deste kalıcılığını her zaman kanıtlamıştır.
Şimdiye kadar hiçbir ışık kaynağı incecik bir kitapçığın aydınlatmasına ulaşamamış, hiçbir suni enerji insan ruhunu dolduran basılı kelimelerin gücüne erişmemiştir. Kitabın yaşı sonsuzdur, o yok edilemez, değiştirilemez, teknikten korkması da gereksizdir. Teknik kitaplar aracılığı ile ortaya çıkar, kendini yenilemesi için de kitaplara gereksinimi vardır. Sadece insan yaşamının değil, bilginin ve bilimin de temelini kitaplar oluşturur. Ve insan kendini kitaplara ne kadar çok verirse, onlara ne kadar içten bağlanırsa, yaşamı da o kadar yakından tanır. Çünkü dünyasını sadece kendi gözleriyle görmez, kitaplardaki sayısız başka gözlerin de yardımıyla onu çok yakından tanır ve sever.
Buradalar, bekliyorlar ve susuyorlar. İtişip kakışmıyorlar, bağırmıyorlar, istemde bulunmuyorlar. Duvar kenarına dizilmiş suskun öyle duruyorlar. Uyukluyorlar sanki, fakat üzerlerindeki bir isim açık bir göz gibi sana bakıyor. Onlara bakarak, şöyle bir dokunarak yanlarından geçerken, yalvarır gibi arkandan seslenmiyorlar, senden bir şey istemiyorlar. Hayran olmanı bekliyorlar, ancak o zaman açılıyorlar. Önce çevremizde bir suskunluk, sonra içimizdeki bir suskunluk. Ardından hazırız, bir akşam, yorgun günün sonunda eve döndüğümüzde, bir öğle üzeri, insanlardan bitkin, bir sabah, güzel düşlerle geçmiş bir gecenin sonunda...
Sokuluyoruz onlara, yüzlerce göz, yüzlerce isim suskun ve sabırla senin arayan bakışlarını takip ediyor, bir sarayın paşasının seslenmesini bekleyen esir kadınlar örneği. Sonra uzanıyor elin, bir piyanonun tuşlarına dokunan parmaklar gibi, içlerinden birine, açıyor sayfalarını, okuyor birkaç satır, bir kıta. O anda isteksizsin, düş kırıklığı, bırakıyorsun yerine. Arıyorsun bir başkasını, o anda sana en uygun olanını. Ve birden kuşatılıp sarılıyorsun, nefesin bir başka nefesle karışıyor, sanki bir kadının sıcak, çıplak vücudu yanı başında yatıyor. Seçtiğin kitap seni mutlu ediyor, içinden yükselen ışıkla ısınıyorsun. Düşlerin bulutları aralanıyor, seraplar görünüyor. Caddeler açılıyor ufka kadar, uzaklar duygularını çekip içine alıyor.
Bir yerlerde bir saatin çalıştığını duyuyorsun. Fakat o seni rahatsız etmiyor, burada başka saatin sözü geçiyor. Karşısında kitaplar, içlerindeki sözler dudaklarına dokunana kadar yüzlerce yılı geride bırakmışlar... Sonra yepyenileri, daha gençleri, henüz dünyaya gelmişler. Hepsi de büyüleyici bir dili konuşuyor, heyecanlandırıyor, nefes kesiyor. Heyecanlandırırken teselli de ediyorlar. Kendini onların içinde buluyorsun, sayfalarından yükselen melodiyle, düşüncelere dalıyorsun, sakinleşiyorsun, yükseklerde, başka dünyalarda uçuyorsun. Günün huzursuzluğunu unutturan o güzel saatlere, insanın sadık dostu, suskun arkadaşı kitaplara, hep yanımızda olduğunuz, varlığınızla bize hep yaşam verdiğiniz için teşekkürler! İnsanlara yaşantılarının en karanlık günlerindeki desteğiniz cephe hastanelerinde, kışlalarda, hapishanelerde, acıdan kıvrandıkları yataklarda. Her yerde, her zaman yanlarında bulunmuş, onlara düşler getirmiş, huzursuzluk ile ıstırap arasında bir avuç huzur olmuştunuz! Günlük yaşamın altında ezilen ruhunu çekip kurtaran Tanrı mıknatısı sizler. İnsan ruhunun karanlığını hep aydınlatır, onu ötelerin aydınlığına taşırsınız.
Sonsuzluğun bu küçük parçaları sizler, yan yana ve suskun, evimizin duvarına sıralanmış öyle duruyorsunuz. Fakat bir el sizi çekip alınca, yürek size dokununca, mekanları kırıp parçalıyor, çılgınca ileri atılan bir araba örneği bizi sonsuzlara taşıyorsunuz.
Çeviri: Ahmet Arpad