25 Ekim 2020

"Saygı duyun bize..!"

CUMHURİYET, 25 Ekim 2020

STUTTGART – AHMET ARPAD

Hitler 1939 yılında altına imzasını attığı bir kararla iyileşmesi mümkün olmayan, "daha çok azap çekmesinler" dediği, sakat ve özürlü her yaşta insanın ortadan kaldırılması emrini verdi. 1940 yılında Güney Almanya'daki hastanelerle özürlü bakım evlerinden toplanan bedensel ve zihinsel özürlüler gecenin karanlığında kara otobüslerle getirildikleri Grafeneck tepesindeki tarihi sarayda kısa bir muayenenin ardından, tıpkı Yahudilere yapıldığı gibi, "duşa gidiyorsunuz" kandırmacasıyla gaz odalarını boyladı. Stuttgart'ın güneyindeki Grafeneck'te bir yıl içinde 10 bin 654, daha sonraki yıllarda da tüm Almanya'da 70 bin özürlü ölüme yollandı. Hitler'in doktorları "yaşamaları gereksiz" dedikleri bu insanlara iğne yaptılar, Luminal denen ilacı içirdiler, aç bıraktılar, gaz odalarında karbondioksit verdiler. "Bir özürlü yatağında yatarken, savaş yaralısı yatak bulamıyor!" sözleri Hitler'indir.

Nazilerin ve Afrika diktatörlerinin doktoru
"Führer"in doktorları savaş yıllarda tüm Almanya'da ve istila ettikleri ülkelerde de toplam 200 bin özürlünün yaşamına son verdi. Bu kıyımda büyük bir rol oynayan ve 1940'da Grafeneck yöneticisi olan doktor Horst Schumann kuzey Almanya'da da benzeri görevlere yollandı, savaşın son yıllarında doğu cephesindeki kamplarda, özellikle Auschwitz'de çalıştı. "Aşağı ırktan" tutuklular kısırlaştırılrı, ağır işlere koşuldu, "verimsiz" olanlar da doğrudan gaz odalarına yollandı. Savaşın ardından Nazi doktorun Schumann'ın başına hiçbir şey gelmedi! 1951'de arandığını duyunca Almanya'dan kaçtı, gemilerde doktorluk yaptı, Japonya'da yıllar geçirdi, oradan kapağı Afrika'ya attı, diktatörlerin özel doktoru oldu! 1959 yılında "Hristiyanlık ve Dünya" adlı gazetede çıkan bir makalenin ardından dikkati çekti. Yaşadığı Gana onu ancak 1965'de Almanya'ya iade etti. 1970 hakkında açılan dava 18 ay sonra, "suçlu ağır hastadır, bu nedenle mahkeme huzuruna çıkabilecek durumda değildir" gerekçesiyle düştü. Schumann'ın ağır hastalığı yüksek tansiyonuydu! 1972'de serbest kalan Schumann 1983 yılındaki ölümüne kadar Frankfurt'ta özgün bir yaşam sürdürdü! Olay Almanya'da hep bir "hukuk skandalı" olarak kabul edilmiştir. Horst Schumann geçmişte yaşananları ölümünden az süre önce itiraf etti: "Bize gelen emirlere uyarak özürlülerin yaşamlarına son verdik!" Grafeneck tepesindeki sarayda bugün de özürlüler var. 1947'den günümüze gerçekten tedavisi yapılıyor onların. "Ölüm barakaları" çoktan yerle bir edilmiş.

Özürlüler gözümüzü açmak istiyor
Aralarında Bahattin, Seyyah ve Haydar'ın da olduğu çoğu orta yaşlı kadın-erkek 12 özürlünün değişik rolleri üstlendiği bir oyun Grafeneck'te tam 80 yıl önce yaşanmış, bir insanlık utancı olan özürlü kıyımını anlatıyor. Reutlingen'deki "Die Tonne" tiyatrosunun Enrico Urbanek yönetimindeki yürekli bu projesi (https://spuren-nach-grafeneck.de) bir ‘sokak tiyatrosu'. Kent belediyesinin önündeki alanda izliyoruz. "Burada Kalacaksınız" adlı oyunla günümüz insanlarının gözünü açmak istiyorlar. Özürlüler tiyatrosu bu oyunu, 1940'da Baden-Württemberg Eyaleti'nde ailelerinden koparılıp "kara otobüslerle" ölüme götürülen 10 465 özürlünün yaşamış olduğu 25 kasabanın alanlarında sergiliyor!

Oyununun senaryosu Grafeneck ve Achern arşivlerindeki belgelere dayanarak yazılmış. Bir yıl boyunca tiyatro uzmanlarından oyun, konuşma ve dans eğitimi alan özürlüler Reutlingen yöresindeki bakım evlerinden seçilmiş. Düşündürücü, hareketli, çağrışımlar ve değişimlerle dolu "Burada Kalacaksınız"da özürlü oyuncuları sürekli başka başka rollerde izliyorsunuz. Bahattin daha çok hareketli, danslı, tekerlekli sandalyede oturan Seyyah da yüksek sesle, atılgan konuşmayı gerektiren sahnelerde ön planda. Kimi bölümleri gizemlerle dolu bir Brecht yapıtını anımsatan oyunda müziğe de yer verilmiş. Özürlü olmayanların çaldığı gitar, keman ve flüte özürlüler yer yer koro olarak eşlik ediyor. Birlikte şarkı söylüyorlar, tek tek haykırıyorlar: "Zincirler! Korku! Hüzün! Duygusuzluklar! At gözlüklüler!"

Doğuştan özürlü bu insanlar tepeden tırnağa kıpkırmızı tulumların içinde iki saat boyunca aralıksız sahnede kalıyor, haykırıyor, coşku ve hüzün dolu şarkılar söylüyor, dans ediyor, gezici demir kafesler içinde bir yerden bir yere gidiyor. Özürlüler rollerini ciddiye alıyor. Onlar biz özürlü olmayanları bilgilendiriyor, uyarıyor, düşündürüyor ve hüzünlendiriyor. Almanya'nın karanlık geçmişinde yaşananlara çok yönlü bakan, insan yok edici düzeni, tüm yalanların üstünü örten Nazi propagandasını çok canlı, heyecan ve duygu yüklü anlatan "Burada Kalacaksınız"ın sonunda özürlüler haykırıyor: "Saygı duyun bize!"

mail@ahmet-arpad.de

11 Ekim 2020

Dondurmanın büyüsü

CUMHURİYET, 11 Ekim 2020

STUTTGART - AHMET ARPAD

 Bir yaz daha geçti... Can sıkıcı, ürkütücü, huzursuz. Çoğu insan tatil yapamadı, yapmaktan çekindi, yakıcı sıcaklarda evine kapandı. Keyifsiz bir yaz geçirdi. Her zamanki gibi Akdeniz kıyılarına gidemeyen, gitmekten çekinen milyonlar tatil haftalarını balkonlarında, bahçelerinde, orman yollarında, açık yüzme havuzlarında, göl kıyılarında geçirmeye çalıştı. Cebinde bol parası olan varlıklı özgür altına bir karavan çekip aklının estiği yöne direksiyon salladı! Kısa süre önce açıklanan verilere göre Almanya'da son altı ayda 70 bin yeni karavan satılmış. Geçen yılla kıyaslandığında yüzde altmışlık bir artış! Bahçesi, balkonu, karavanı olmayan az varlıklı, çok çocuklu aile ise son yılların en sıcak yazında evine kapandı. Varsa az ötedeki parkta gezindi, çocuğunu oyun bahçesine, dondurmacıya götürdü...

1901 yılından bu yana dondurmacı
Stuttgart'ın merkezindeki Bertazzoni kentin tanınmış dondurmacılarından. Vitrinde elliye yakın çeşit dondurma var. Böğürtlenli, vişneli, muzlu, ağaç çilekli, mürver çiçekli, limonlu, kavrulmuş bademli, raventli, yaban mersinli. Rengârenk, dev bir tabloyu andırıyor. Karşısında sabırla duranlar sanki müze ziyaretçileri! Dondurmacılık koronadan etkilenmeyen ender mesleklerden. Kuyruk uzun, maskeli bekleşenler mesafeli durmak zorunda. Dükkânın önündeki geniş kaldırım masalarla dolu, yer bulmak güç! Giulio Bertazzoni için dondurmacılık baba değil dede mesleği. Bertazzoni sülalesinde bu meslek çok çok gerilere gidiyor. 1898 yılında çalışmak için İtalyan'dan Stuttgart'a gelen dedesinin babası kendine doğru dürüst bir iş bulamayınca dondurmacılıkta karar kılmış. İyi de yapmış! 1901'de Stuttgart'ın banliyösü Esslingen'de açtığı dükkânla insanlara İtalyan dondurması nedir tanıtmış. Şimdi yetmişine merdiven dayamış torununun oğlu, eşinin de desteği ile bu güzel geleneği başarıyla sürdürüyor. Esslingen'deki ilk dükkân hâlâ duruyor, Giulio, yüzünde maskesi, çoğu gün Stuttgart'ta koşturuyor.

İnsanlık tarihinde ilk dondurmayı yiyenlerin Çinliler olduğu söyleniyor. Eski Yunan'da şair Keos (M.Ö. 400) dondurmadan söz ediyor. Büyük İskender ve Hippokrates de dondurma hayranıymış! Hint kralı Ashoka (M.Ö. 200) dondurmasını sadece Himalaya dağlarından getirttiği karla yaptırtırmış. Günümüzde en çok dondurma yiyen toplum Finler! Adam başına yılda 15 litre, onları İsveç ve Danimarka takip ediyor. Üçüncü Almanya adam başına yılda 8 litre ile İtalya'nın az önünde!

Sık gittiğim Münih'te üniversiteye yakın "Çılgın Dondurmacı"nın dondurmaları gerçekten çılgın. Güzel Bavyera kentinde dört şubesi olan bu dondurmacıda kavrulmuş bademli, çörek otlu, zencefilli, Cuba Libre'li, Camembert, Kaşar ve krema peynirli dondurmalar var. Münihliler ünlü Augustin birasını da dondurma yapımında kullanıyorlar.

"Dondurmacılık bir bilimdir"
Almanya'da yaklaşık 6 bin dondurmacı var. İnsanların en çok sevdiği dondurma, keskin vanilya aroması ve bitter çikolata parçacıklarıyla stracciatella. Onu çikolatalı, kaymaklı, çilekli, limonlu dondurmalar izliyor. Stuttgart'lı Giulio Bertazzoni atalarının mesleğine geç girmiş. O daha önce sivil pilotmuş! Değişik havayollarında onlarca yıl pilotluk yapmış, dünyanın her köşesine uçmuş. Ünlü Alman Başbakanı Helmut Kohl'ü de sağ salim ülkesine götürmüş. Giulio gülümsüyor: "Dondurmacılık bir bilimdir", diyor. Vitrinde dizili dondurmaların tümünde meyve oranının yüzde 60 ile yüzde 70 arasında değiştiğini söylüyor. Hiçbirinde kesinlikle katkı maddesi yok. "Biz İtalyanlar hâlâ dondurmanın en lezizini yapıyoruz, çünkü biz yaratıcı olmasını biliriz", diye övünürken göğsünün kabardığı belli oluyor. "Ben çoktan emekliyim, ancak çalışmaya devam edeceğim. Bu dükkân evimiz, mesleğimiz yaşam mutluluğumuz. Biz müşterilerimize çok şey borçluyuz!"

İnsanlar ellerinde dondurmalar yavaş yavaş uzaklaşıyor. Çocuklar mutlu, anne babalar mutlu, dedelerle nineler de.

mail@ahmet-arpad.de