Toplum Gazetesi /ALMANYA, 24 Ekim 2021
Köln'deki camilerde her cuma öğle namazı öncesi hoparlörler aracılığı ile 10 dakika ezan okunacak! Köln Büyükşehir Belediye Başkanı Henriette Reker kısa süre önce bu müjdeyi verdi! "Müslüman hemşehrilerimiz, şehrimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Şehrimizde kilise çanlarının yanı sıra ezan sesinin duyulması, Köln'de çeşitliliğe değer verildiğini ve bu çeşitliliğin burada yaşandığını gösterir."
Almanya'da üç bine yakın cami ve mescit var. Yetmişli yılların başında sayıları otuzu geçmezdi. Günümüzde Almanya'da sadece Cuma öğle namazında dolan camilerin ancak üçte biri, Anayasayı Koruma Örgütü'nün verilerine göre ülkedeki Türk Müslümanlarının yüzde 80'ini temsil ettiği söylenen Diyanet'in! Bunun çeşitli nedenleri var. Azınlığın temsilcisi Milli Görüşçüler, Süleymancılar, Nurcular resmi makamlardan, kiliselerin de desteği ile, onlarca yıl rahatça yapı izni aldılar, sürekli "Ankara'nın etkisindeki bir dinin temsilcileri" dedikleri Diyanet camilerine ise hep zorluk çıkarıldı.
En son örneğini uzun yıllar Stuttgart-Esslingen'de yaşadık. Bu küçük kentte Milli Görüş ile çok iyi anlaşan belediye, Diyanet camisinin büyütülmesine değişik nedenler bularak sürekli engel olmuştu. Bu sorunlar Pforzheim ve Mannheim Diyanet camilerinin yapımında da yaşanmıştı. Almanya genelinde tüm camilerimizin başka bir sorunu da minareler. Kimi yerde minareye hiç izin vermiyorlar, kimi yerde de ancak kısacık bir minareyi kabulleniyorlar. Günde beş vakit ezan okunmasına ise hiç izin verilmiyor.
Çanlar Çalmaya Başladı
Geçenlerde Stuttgart'ın göbeğinde, Schiller Alanı'nda, uzun yıllardır tanıştığım, fakat birkaç yıldır görmediğim Tübingenli Doğubilimci bir Türk dostla karşılaştım. "Alte Kanzlei" lokantası alanın bir kenarına masalar kurmuş. Hemen oturduk. Hava serin, fakat güneşli. Garson kızın getirdiği, yörenin güzel şaraplarını yudumlayıp dereden tepeden konuşmaya başladık. Söz sözü açtı. Yaz tatilinden, Korona‘dan, Almanya'daki son seçimden, milli futbol takımından, Stefan Kuntz'dan söz ettik. Tabii Türkiye'deki "en son gelişmeler"e de değinmeden olmazdı. Tam sohbeti koyulaştırmıştık ki çanlar çalmaya başladı.
Schiller Alanı'nda yükselen dev Stift Kilisesi‘nin tepemizdeki dev çanları çok gürültü çıkarıyordu. Bir süre susmak zorunda kaldık. Konuşmanın anlamı yoktu. Biri ötekinin ne dediğini anlamıyordu! Az sonra, çanlar yine sustuğunda, konumuz değişivermişti. "Bizimkilere altmış yıldır ezan okutmuyorlar, kendileri gece gündüz, saat başı, kimi yerde her yarım saatte bir bu çanları çalıyorlar!" diye biraz öfkeli konuştu dostum. "Ülke onların, istediklerini yaparlar", diye karşı çıkmak istedim.
O atılıp sözümü kesti: "Çan ne İsa'nın emridir, ne de İncil'de yeri vardır!" Söylediğine göre çan çalma geleneği İsa'dan 1200 yıl sonra başlamış. Tarlasında çalışan köylüye dua saatini anımsatmak için. "Sonra Katolik ve Ortodokslar sayesinde dallanıp budaklanmış", diye heyecanla devam etti; "Azizlerin doğum, şahadet yıldönümlerini, mucizelerini anmak; insanları düşmana, genellikle Orta Avrupa'ya yaklaşan Osmanlı ordularına karşı duaya çağırmak için de çalmaya başlamışlar."
Yağma Kilise Çanları
Geçen ay katolik ve protestan kiliseleri ilginç bir açıklama yapmıştı: Hitler Almanyası, İkinci Dünya Savaşı'nın en hareketli döneminde, 1940'da çıkardığı bir kararnameyle Almanya'da ve işgal ettikleri doğu Avrupa ülkelerinde 100 binin üzerinde kilise çanına el koymuştu. O günlerde değişik cephelerde sürdürülen acımasız savaşlarda çok sayıda silaha gerek vardı. Dört yıl boyunca Wilhelmburg ocaklarında eritilen bronz ve demirden kilise çanları toplara, tüfeklere ve mermilere dönüştürülmüştü. Savaş yıllarında eritilmemiş ve sonra Almanya'nın değişik kiliselerinde kullanılmaya başlanmış ‘yağma çanlar' birkaç yıldır, nereden geldikleri bulunduğunda, iade edilmeye başlandı. Bu arada Stuttgart yakınlarındaki Rottenburg Piskoposluğu da çevredeki katolik kiliselerinde 54 ‘yağma çan' olduğunu tespit etti.
Kafamdan bunları şöyle bir geçirdikten sonra sohbeti sürdürdüm: "Hepsi iyi güzel de, 21. yüzyılda her saat başı, kimi yerde gece yarısı bile çalınmasını pek anlamıyorum", dedim. Dost gülümsedi: "Evinin karşısında kilise olan yandı demektir", dedi. "Adamcağız çan sesini bütün gün çekmek zorundadır. Ne kadar dava açarsa açsın, çan sesinin dayanılmaz olduğunu bilirkişi raporları ile kanıtlasın, hiçbir mahkeme onu haklı çıkarmaz Almanya'da!"
Çünkü çan sesi bir liturya kabul ediliyormuş. Dayanamadım, gülümseyerek sordum: "Peki, bize niçin günde beş kez ezan okutmuyorlar?" Hemen yanıt vermedi. O da bir an gülümsedi, sonra: "Korkuyor olacaklar!" dedi. "2001'de Nobel ödülü verdikleri Naipaul, İran'dan Malezya'ya İslam ülkelerini gezdikten sonra ne demiş biliyor musun? 'İslamın girdiği yerde Araplaşma başlar!'..." Ben yine de ısrarla sormaya devam ettim: "Ezan kilise çanından daha dinsel değil mi?" Açıkladı: "Rivayete göre ezan istişareler sonucu belirlenmiş ve peygamberin onayını almış. Ezanın metni Kuran ayeti filan değildir, peygamberin sözü de değildir, fakat dinsel olarak kilise çanından daha önemlidir. Arapça olmasına karşın ezan bir manifestodur..."
Bakalım Köln'deki camilerde her cuma öğle namazı öncesi hoparlörler aracılığı ile 10 dakika ezan okunması ne sonuç verecek?