9 Aralık 1994

YEDİRENK

UGUR KÖKDEN, Cumhuriyet, 9 Aralık 1994

1990 Ocak ayı tarihi taşıyan köşe yazısında, kendi döneminden 1940 kuşağı gelen Samim Kocagöz'e şöyle sesleniyordu Burhan Arpad: "Sevgiliarkadaşım, yolun yansını çoktan arkada bıraktık. Ama yolculuğun sonuna kadar gitmekten kaçmamalıyız. En son adıma kadar!" Gerçekten Burhan Arpad, kendi terimleriyle 'namuslu ol maya çalışan bir yazar' karakteriyle yolun son dakikasına dek 'kafasındaki doğrular'ın izinde gitti. Dört yılı aşkın bir süre önceydi. llık bir ilkyaz akşamı. Esentepe'de Gazeteciler Mahallesi'nde, Dergiler Sokak on iki kapı numaralı, iki katlı, bahçe içinde, balkonlu güzel bir ev. Arka bahçede nefti kuytuluk, oturma yerleri, önde çiçeklerin kokusu, gittikçe azalan alaca ışık ve ağaçlara, köşe bucağa sinen akşamın esmer gölgesi. Mayısın son günlerinin kuşattığı böyle bir zaman diliminde, Arpad'ın sekseninci yaşgünü kutlanıyor. Çevrede tanıdığım, tanımadığım insanlar: M. Ali Aybar, Oktay Akbal, Ömer Lütfü Akad, eski öykücülerden İhsan Devrim, Hüsamettin Bozok, Erdal Öz, ilhan Selçuk ve Cumhunyet'in yazıişleri müdürü Okay Gönensin. Bu arada Alpay Kabacalı var mıydı acaba? Aynca oğlu Ahmet Arpad. İlk kez, kendisini orada tanı yordum. Baba Arpad, üçlü koltukta oturuyor. Hafif yan dönmüş, kısık bir sesle Halide Edip'le ilgili bir anısını anlatıyor: Adıvarlar'ın yurda yeni döndüğü yıllar. Tanınmış ro- mancıyla gerçekleştirdiği bir konuşmada, ona "Gazeteci lik bir tür polislik gibi" der Burhan Arpad. Bunun üstüne Halide Edip, genç gazeteciye, "Hayır, siz doğrulan anyorsunuz; oysa polisler hep suçlu bulmak arayışı içinde koşariar" diye karşılık vermiş. O mayıs akşamında sekseninci yılın eşiğinde, dünün genç gazetecisi, "8u özdeyişı hiçbir zaman unutmadım" diye sözlerini tamamlamıştı. Arpad, kırk kuşagının bir üyesi. "Bizim kırk neslinin -tu haf bir nesildir bu- bir özelliği vardır. Çoğu ya memur, ya taşrada öğretmen ya da Sait Faik gibi işsiz güçsüzdü. Bir bağlantısı yoktu " şeklinde tanımlamıştır kendini. Gerçek o ki, o da başlangıçta uzun yıllar memurluk yapmıştı. Sonra 1940 yılı başından başlayarak aytık "Inanç" isimli bir der gi çıkarmaya girişti. On beş ya da yirmi sayı sürdü, herhalde. Kurucusu olduğu "Inanç" için Arpad, yıllar sonra "Hü- manist fikihenyaymak amacıyla çıkanyorduk. Kuşe kapak- lı, çok temiz baskılı bir dergiydi°6emek\e yetinmiştir. Böylece, Arpad'ın gazeteciliği Hürriyet, Vatan ve Cumhuriyet gibi ıstasyonlardan geçerek uzun yıllar sürdü. Ay nca edebıyatın çeşitli dallannda da ürünler veriyordu. Öy kü yazariıgı, tiyatro eleştınlen, gezı notları, köşe yazarlığı, çevirmenlik ve son olarak Refi Cevat Ulunay'dan devraldığı 'Istanbul' yazılan. "Bazı mesleklerde durmadan vermek gerekir, gazeteci- lik de bunlardan biri ve vermek kazandınr" düşüncesine inanmıştı. Yaratıcı veriminin büyük çoğunluğu, 1953-65 yıllan ara- sında kitapiaştı. Özellikle Yeditepe Yayınlan arasında çık tı. Herhalde Burhan Arpad'a en yakışan yayınevi de üstün de Istanbul'un yedi tepeli eski silüeti bulunan bu yayınevi olmalı. Sözgelimi "Tuna'dan ŞimaleAvrupa", "Uçuş Günlüğü", "Gezi Günlüğü " (1976) ve "Avusturya Günlüğü " bu arada sayılabilir. Tiyatro eleştirileriyse "Perde Arkası" ve "Ilk Gece" başlığı altında toplandı. Hepsi dört citt. Bir de roman: "Alnındaki Bıçak Yarası." Anılanndan oluşan "Hesaplaşma" (1976), daha sonraki yıllarda yayımlandı. "Hesaplaşma", aynı zamanda onun gazetede sürekli yazdığı köşesinin adıydı. Üstün bir anla- tım gücü isteyen fıkralan en az beş binin üstündedir. Onun ismini taşıyan zengin çeviri kitaplığı, Türk okuru için gerçek bir kazanç kaynağı sayılmalı. Arpad, "Okuyup sevdiğim, topluma yararlı olacağına inandığım kitaplan çevir dim" diye tanımlamıştır çevirilerinin gerekçesini. "Çeviri- lerimin tek bir amacı vardı: Dil bilmeyenlerimiz de, insan cıl yazarian tanısın ve benimsesinler istedim." İkincil önem taşıyanlan bir yana bırakırsak, Burhan Arpad'ın birbirinden değişik konuma sahip, başlıca dört 'sev gili yazan' vardı: Thomas Mann (1), Anna Seghers (2), E. Maria Remarque (6) ve S. Zweig (8). Bu yazarlann ortak özelliği insancıllıklan, antifaşist, antimilitaristve banşsever olmalan. Bunu Arpad da bir yazısında belirtmişti. Aynca, onun çeviri yazarlar ailesi içinde Avusturyalı Joseph Roth, Habeck; Bulgar Dimov (defalarca basılan "San Tütün"ün yazan), Çek Haşek, Rumen İstrati ve Finli Silanpaa da bulunuyor. Bu yazarları seçen ve onlann ürününü çeviren Arpad, 'toplumumuzun koşullanyla o toplumun koşullannı karşılaştırarak doğruyu bulmaya çalışıyordu', kendi terimleriyle anlatılırsa. Günümüzde bu çevirilerin bir bölümü yeniden yeniden yayımlanıyor; ancak kimi kitaplan bulmak da olanaksız. Örnek vermek gerekirse, E. M. Remarque'ın "Lizbon‘da Gece" romanını ancak kendisinden ödünç alarak okumuştum. Edebiyatımızın Fahir Onger'in deyimiyle 'kızgın adam lanndan biri' olan Burhan Arpad'ın yaşamı sonsuzlukla birleşti. Ama Kocagöz'e seslenişi, keskin ve acı bir çığlık gibi havada asılı duruyor: "Onca ömür tükettik, bir arpa boyu yol alamadık."