1 Ağustos 2018

Viyana’nın tarihi saraycıkları

TOPLUM Gazetesi, Ağustos 2018

    Lirik tenor Frizt Wunderlich’in “Viyana, sen benim düşlerimin kentisin...” şarkısı hep belleklerde! Tuna kenti Viyana 2015‘de, belki de dünyanın en güzel bulvarı olan Ringstrasse’nin açılışının 150. yılını kutlamıştı. Kenti çevreleyen, 5.3 km. uzunluğundaki, 57 m. genişliğindeki, baştan sona ıhlamurlarla süslü Ringstrasse’de gezinmeden, faytonla bir tur atmadan Viyana’dan dönülmez.

    Haydn, Mozart, Strauss, Beethoven, Freud, Zweig, Grillparzer, Schnitzler, Schubert, Lang gibi ünlülere ilham vermiş olan Viyana belki de dünyanın en güzel kenti! Tarihi bulvara sadece opera, tiyatro, üniversite, müzeler, parlamento, kiliseler, imparatorluk sarayı, kahvehaneler, ucu bucu görünmeyen parklar açılmıyor, görkemli, birbirinde güzel sayısız yapı da Ringstrasse’yi bir kolyenin incileri gibi süslüyor. Düzinelerle barok, gotik, yeni gotik, yeni Rönesans, art nouveau yapı 150 yaşını kısasüre önce geride bırakan bulvarı erişilmez yapıyor. Prenslerin, varlıklıların, ünlülerin, sözü geçenlerin saraycıkları da bu kolyeye serpiştirilmiş.

    İmparator I. Franz Joseph, Osmanlı ordularının Viyana kuşatmaları sırasında önünde durmuş olduğu kent duvarlarına birkaç yüz metre ötedeki boş alanlara 1858’de gösterişli bir bulvar açılması emrini vermiş. O günlerde bulvar boyunca sağlı sollu uzanan çoğu arazinin Viyana’nın burjuvazisinin varlıklı Yahudilerine satılmasıyla da Habsburg monarşisi inşaatın giderlerini karşılamış. 1865’te bitirilen bulvara, imparatorluğun başkentinde toplumun en üst katında yaşayan kömür ve tekstil patronları, çelik sanayicileri, bankerler zenginliklerini herkese göstermek amacıyla villalar, saraycıklar oturtmuş. 19. yüzyıl Viyanası’nın günümüzde de göz kamaştıran bu yapıları Yunan tapınaklarını anımsatan sütunlar, heykeller, parmaklıkları altın kaplama balkonlar, kabartmalar süslüyor. Saraycıkların çoğu, o zaman için çok modern kabul edilen ısıtma düzenli, lüks banyolu inşa edilmiş. “Zenginlerin ışığı” elektrik yüzyılın sonunda bu yapıları aydınlatmaya başlamış. Viyana’da akşama doğru etekleri yerlere kadar uzanan ipek giysili, şapkalı şık hanımefendiler, üniformalı yakışıklı süvari subayları, ellerinde bastonları snoplar bulvarın geniş kaldırımlarını doldurmuş.

    Dorotheer Sokağı’ndaki Yahudi Müzesi’nin salonlarını dolaşırken yeni şeyler öğreniyoruz. Tempel Sokağı’ndaki sinagogun temeli için Kudüs’teki Zeytin Dağı’ndan getirilen taşların bazıları Ringstrasse’de 1879’da ibadete açılan Votiv Kilisesi’nin temelinde de kullanılmış. Çoğu Yahudilere ait saraycıklar bugün UNESCO kültür mirası bulvarı süslemeye devam ediyor. Todesco, Goldschmidt, Springer, Epstein, Gomperz, Colloredo, Mansfeld, Ephrussi, Biedermann, Helfert, Königswarter, Leitenberger, Wertheim, Württemberg bütün görkemleriyle Viyana’nın güzelliğini günümüzde de kanıtlayan, hepsi birer eşsiz sanat eseri yapılar.

    Yahudi burjuvazisi olmasaydı acaba Viyana bugün böyle güzel bir bulvara sahip olur muydu? Avusturya- Macar İmpartorluğu döneminde Bohemya, Moravya, Macaristan ve Galiçya’dan gelen Yahudilerin zamanla sadece ekonomiyi değil, sanat ve kültür yaşamını da önemli derecede etkilediği Viyana’da antisemitizmin ilk tohumları 20. yüzyılın başında atılmış. Belediye Başkanı Karl Lueger’in 1916’daki “Viyana’yı Büyük Kudüs yaptılar... Peygamberimizi öldürdüler... En son Yahudi yok olduğunda antisemitizm de sona erecektir...” sözleri bugün arşivlerde. Dorotheer Sokağı’ndaki sergi, Hitler’in Avusturya’ya el koymasıyla kültürlü ve varlıklı bu insanların toplama kamplarına yollandığını, Nazi güruhunun villalarını yağma ettiğini de anımsatıyor...