29 Mart 2020

Tuvalet kağıdı yok satıyor!

CUMHURİYET, 29.03.2020
STUTTGART – AHMET ARPAD


Nerede insanlar? Sokaklar, caddeler, alanlar boş, bomboş. İn cin top oynuyor! Her yer kapalı. Tüm dükkânlar, sinemalar, tiyatrolar, kütüphaneler, okullar, çocuk yuvaları, berberler, güzellik merkezleri, spor salonları, futbol sahaları, yüzme havuzları, lokantalar, kahveler, barlar, gece kulüpleri, küçük oteller... İş yerleri kapalı olanlar, mikrop kapacağım diye dışarı çıkmaktan korkanlar evlerinde, çalışabilenler iş yerlerinde. Okula gitmesi yasaklanmış torunlar dedeleriyle ninelerini göremiyor! Çoğu resmi daire kapalı, mahkemelerde duruşmalar ertelendi. Tek-tük market açık, uzun kuyruklarda bekleyenler arasında en az 2 metre mesafe var. İnsanlar birbirine uzak duruyor. Çoğu kişi haftada bir alışverişe çıkıyor. Köşe başlarında polisler! Caddelerde pek araç görünmüyor. Otobüsler, tramvaylar, metro, banliyö trenleri seyrek çalışıyor. Yolcu yok! Stuttgart'ın 16 peronlu tarihi tren istasyonu neredeyse bomboş. Yılda 12 milyon yolcu kapasiteli, günde 400 uçağın inip kalktığı, 11 bin insanın ekmek kapısı Stuttgart havalanından şu sıralar en son kalkış akşam saat 19'da, gelip giden uçakların sayısı günde 15'e düşmüş!

Sadece yayalara açık caddelerde yanyana en fazla 2 kişi yürüyor. Merkel hükümeti daha fazlasını yasakladı! Gruplar oluşturup havanın da güzelliğinden yararlanarak açık alanlarda eğlenenlere, içkili 'Korona partisi' yapanlara, durumun ciddiyetini kavrayamayan bu düşüncesizlere 25 bin Avro'ya kadar ceza kesilebiliyor. Aşırı benciller, bildiğini okumaya devam edenler birkaç yıllığına hapise bile atılabiliyor... Almanya'da birçok eyalet kamusal alana kısıtlamalar getirdi, önlemlere uyulmaması durumunda sokağa çıkma yasağının gelmesi kaçınılmaz olacak. İnsanlar son günlerde marketlere hücum ediyor. Sanki yarın savaş çıkacak! Alışveriş arabalarında yığın yığın, kilo kilo patates, pirinç, makarna ve çeşitli konserve. Tüm Almanya'da rekor satış – nedense – tuvalet kağıdında! Fransa'da ise kırmızı şarapta!

"Dünyamız tükenmişlik yaşıyor"

12 Haziran'da Roma'da Türkiye - İtalya karşılaşmasıyla açılmasını planlanan Avrupa Futbol Şampiyonası gelecek yıla ertelendi. Almanya Milli Futbol Takımı çalıştırıcısı Joachim Löw'ün tepkisi şöyle oldu : "Biz de sevinçle bu turnuvayı bekliyorduk, ancak güvenlik ve insan sağlığı her şeyden daha önemli. Son günlerde yaşananlar beni çok düşündürdü. Dünyamız tam bir burnout yaşıyor. Gücün ve açgözlülüğün geçerli olduğu yaşam son bulmalı!"

Angela Merkel'le eyalet başbakanlarının geçen pazar aldığı ve günlük yaşamı kısıtlayan kararlar, ne kadar süreceği belli olmayan bu salgına daha çok insanın kurban olmasını belki engelleyecek, ancak peşinde ne gibi izler bırakacak, kimse bilmiyor! Şu ana kadar bütün günü evinin dışında geçiren, birbirlerini akşamları birkaç saat gören çoğu aile artık pek sokağa çıkmadan, dost-tanış, akrabayla görüşemeden 2-3 odalı evinde günler, haftalar geçirmeye mahkum!

Bunalımlar kaçınılmaz olacak

Sosyal yaşam aşırı kısıtlandı. Tek başına yaşayan şimdi daha da yalnız kaldı! Ülkede bireyin özgür, rahat, tasasız yaşamı bir iki hafta içinde kökünden değişiverdi. Evine "zorla" kapanan sokağa çıksa ne yapacak? Ne alışveriş yapabileceği bir dükkân var, ne de oturup espresso yudumlayabileceği bir Café. Olumsuz gelişmeler birkaç hafta böyle devam ederse toplumda bunalımlar kaçınılmaz olacak. Çoğu insan ya işini yitirdi, ya da yarım gün çalışıyor, bir geçim savaşı veriyor. Stuttgartlı üç dev şirket, Mercedes, Porsche ve Bosch üretimi neredeyse sıfırladı. Alman ekonomisi ağır yara almadan Covid-19'dan kurtulacağa benzemiyor.

Stuttgart'ta şu günlerde yaşananlar Almanya'nın her kenti için geçerli. Bir gün gelecek tüm Avrupa onu boyunduruğu alan 'Korona diktatörü'nü tabii ki yenecek, ancak insanlar yaşamlarına getirilen kısıtlamaların neden olduğu ruhsal sorunların altından kalkmayı bakalım başarabilecek mi? Başarmaları gerekiyor. Milli takım çalıştırıcısı Joachim Löw şu görüşte: "Yaşamda en önemli şeyin ne olduğunu kavramalı, birbirimize daha çok saygı göstererek geleceğimizi belirlemeliyiz!"

mail@ahmet-arpad.de

17 Mart 2020

Komik-i Şehir Naşit Bey

Ek Dergi, 17 Mart 2020
Burhan Arpad 

Başlangıçta kimsenin gözüne çarpmadı. Tuluatın bellibaşlı tiplerini taklitleriyle canlandıran ünlü oyuncular da buldukça ona sıra geleceği yok gibiydi.

Komik-i Şehir Naşit Bey 26 Nisan 1943 yılında aramızdan ayrılmıştı. Sahne sanatçısının değişmez yazgısı gereği şimdi yalnız adı biliniyor.

Şehzadebaşı/Balabanağa Mahallesi'nde konak yavrusu bir evin haşarı oğlan çocuğu Ahmet Naşit, Beyazıt Rüştiyesi'ni bitirdiğinde on yedisindeydi. Hacı Ahmet Bey, oğlu baytar olsun istiyordu. Babası, Sultan Hamit'in eczacıbaşısıydı. Amcası da Deniz Hastanesi'nin paşa rütbesinde başhekimiydi. Erkek çocuğu için "baytar mekteb-i şahanesi"ni uygun görüyordu. inatçı adamdı. Kafasına koyduğunu yapardı. Ahmet Naşit'in baytar mektebine kayıt işlemlerini yaptırmış ve açılış günü eliyle götürüp okul müdürüne teslim etmişti. Fakat Ahmet Naşit'i Balabanağa Mahallesi'nde karşısında görünce şaşalamıştı. Naşit, bir yolunu bulup okuldan savuşmuştu, direniyordu. Israr ederlerse okuldan her gün kaçacağını, çekinmeden söylüyordu. Daha önce Saray Müzikası'na girip Güllü Agop Efendi'nin yanında zenne (kadın) çıkmış olan ağabeyi Ziya'yı ileri sürüyordu. Sonunda isteğini kabul ettirdi, 1904 şubatının son günü Saray Müzikası'na verildi. Ahmet Naşit, Saray Müzikası'nda dört yıl kaldı.

Sultan Hamid'i güldürmüştü

Başlangıçta kimsenin gözüne çarpmadı. Tuluatın bellibaşlı tiplerini tak¬litleriyle canlandıran ünlü oyuncular da buldukça ona sıra geleceği yok gibiydi. Naşit, geceleri koğuşta taklitler yapıp monologlar söyleyerek arkadaşlarını güldürmekten daha aşırı bir öte yere, bir başarıya ulaştı: Ancak günün birinde, Apti Efendi'ye adını duyurabildi. Kadrodaki tuluat ustaları, ünlü ortaoyuncuları önünde taklitten sınav vererek öylesine heyecanlanmıştı ki jüridekilerin iznini koparıp yüzünü duvardan yana çevirdikten sonra Meddah İsmet'in ‘Millet kayığı' monoloğunu söyleyebilmişti. Ustalar, bu utangaç gencin taklitte gösterdiği başarıya hayran kalmışlardı. Naşit o günden sonra çabucak göze girmiş, kısa zamanda yeteneklerini geliştirmişti. Yıldız Saray Tiyatrosu bu yaldızlı kafeslerle örtülü localarıyla büsbütün loşlaşmış salonunda Sultan Hamid'i kalın sesiyle, sık sık güldürmüştü. Meşrutiyet ilan edilip Saray Müzikası dağılınca Apti Efendi yeni kurduğu heyete Naşid'i de almıştı. Apti Efendi heyetiyle bir süre çalışmış, Pembe Kız operetinde Dalkavuk rolünde başlayan başına buyruk tiyatroculuğu kısa zamanda büyük başarı kazanmıştı. Apti Efendi'nin Şehzadebaşı'nda Feyziye Tiyatrosu'ndaki temsillerinde bir akşam perde alkışlar arasında kapanıp Naşit kulise döndüğünde Apti Efendi yanına yaklaşmış ve:"Naşit molla, bu akşam çok mükemmel oynadın, seninle iftihar ediyorum", derken bir yandan da belindeki kuşağı çözmüş, başından fesini çıkarmıştı. Naşit şaşkın şaşkın bakıyordu. Hiçbir şey anlamamıştı. Apti Efendi kuşağını Naşit'in beline dolamış ve fesini Naşit'in başına koymuş, sırtını sıvazlamıştı; Komik-i Şe- hir'liği ona devrediyordu. Naşit, Saray'da çalıştığı yıllarda pandomim, hokkabazlık, operet ve hepsinden bir şeyler öğrenmişti. Keman ve piyano dersleri bile almıştı. Bu koşullarda yetişmiş olması, tuluat tiyatrosunun basmakalıp Komik-i Şehir'ini yenileştirmeye, hatta büsbütün değiştirmeye zorluyordu. Püskülsüz fesi ve ütüsüz beyaz pantolonlu aptal görünümlü ‘İbiş', kısa sürede değişmiş, canlı ve sevimli bir halk komedyeni oluşmuştu. Bu yazıyı yazmamın başlıca nedeni, TRT'de geçenlerde bir sunucunun, Adile Naşit'in ölümü dolayısıyla söylediklerini bir başka nedenle yinelemek istemem. Geçen yıllarda bir başka sunucu da "Komik-i Şehir", yani ‘Şehrin Komiği' demişti.

Halk yığınlarının sıkıntılı yaşamına neşe katmıştı

Naşit Özcan, 1943 yılı Nisan'ının 26. günü öldü. Sahne sanatçısının değişmez yazgısı gereği şimdi yalnız adı biliniyor. O da belirli tiyatro çevrelerinde. Dostlarının, yakınlarının, hayranlarının ellerinde taşınan tabutu, Direklerarası'ndan ağır ağır geçti. Şehremini'den Beyazıt'a kadar omuzlarda taşınmıştı. Namazı kılındıktan sonra eller üstünde Şehzadebaşı'na getiriliyordu. Tiyatrosunun önünden son bir defa geçirilmesini sağlığında hep söylemişti. Kahveciler, berberler, aşçılar, tütüncüler, bütün esnaf dükkânlarının önüne çıkmıştı. Başlar öne eğilmiş, bakışlar ıslanmıştı. Halk yığınlarının her zaman sıkıntılı yaşayışına canlılıklar, umut ve neşe katmış Komik Naşit ölmüştü. Hilal, Milli, Ferah sinemalarında filme ara verilmişti. Afişlerin ve fotoğrafların üzerleri kara bezlerle kapatılmıştı. Sinema makinistleri, bilet denetçileri, seyirciler, büfeci çocuklar, kapı önlerinde sessiz ve üzüntülü bakışıyorlardı. Cenaze alayı, yeni adı Turan Sinema ve Tiyatrosu olan eski Millet Tiyatrosu'nun önünde ağırlaştı. Eller üstünde taşınan tabutun başı tiyatrodan yana çevrildi. Direklerarası birkaç dakika için derin bir sessizliğe ve hareketsizliğe gömüldü…

Bu yazı Ahmet Arpad tarafından Burhan Arpad‘ın Cumhuriyet Gazetesi'ndeki HESAPLAŞMA köşesinde 1 Ocak 1991 günü çıkan makalesinden ve "Bir İstanbul Var İdi" adlı anılar kitabından derlenmiştir.

15 Mart 2020

Futbol hakemine saygı..!

CUMHURİYET, 15 Mart 2020
STUTTGART – AHMET ARPAD

Deniz Aytekin Almanya'da yılın hakemi seçildi! Futbol Federasyonu hakemler kurulu 2019 yılında yönettiği birinci lig maçlarında gösterdiği üstün başarısıyla Aytekin'i bu ödüle layık gördü. 2011 yılından bugüne 163 maç yöneten FİFA kokartlı deneyimli hakem aynı zamanda Bundesliga hakemleri sözcüsü de. Alman televizyon kanalı ARD'nin şubat ayında yayınladığı belgeselde Aytekin: "Yılın hakemi olmak değişik bir duygu ve oldukça gurur verici", diye konuştu. "Bu ödülü almamda yardımcı hakemlerimin de büyük katkısı var." Çok dikkatli yönetimiyle her iki tarafın oyuncularını ve çalıştırıcılarını 'denetimi altında' tutuyor! Ancak gerektiğinde, karşısına dikilen öfkeli oyuncuya 'görüşünü söylemekten' de kaçınmıyor. ARD'nin belgeseli 19 Ekim 2019 günü oynanan ve Deniz Aytekin'in yönettiği Leipzig – Wolfsburg maçından bir sahneyi de gösteriyor. Maçın ilk 20 dakikasında kendisine üç kez itiraz eden, onun gibi iri yarı Wolfbsurg'lu oyuncu Weghorst'a sonunda: "Ne işin var yanımda?" diye bağırıyor. "Çek git!" Devre arasında takımlar soyunma odalarına giderken az önceki öfkeli oyuncuyla Aytekin gülümseyip yumruk selamı yapıyorlar. Weghorst oyun sonrası gazetecilerle konuşurken: "İyi yönetti", diyor. "Oyun onun denetiminde olmalı. Aytekin'in kişiliğinde hakemler günümüzde gittikçe azalıyor!"

Deniz Aytekin 17 Ocak 2020 günü oynanan Schalke – Gladbach maçındaki yönetimiyle de dikkatleri yine üzerine çekmişti. Şampiyon adayı iki takım arasındaki bu Bundesliga maçı dünyanın 200 ülkesinde televizyonlardan yayınlanmıştı. Oldukça sert geçen oyunda yedi sarı kart göstermek zorunda kalan Deniz Aytekin doksan dakikanın sonunda gazetecilere yaptığı açıklamada: "Bu kadar çok sarı kart göstermem beni şaşırtmadı değil..." demişti. Ünlü futbol dergisi "Kicker" ertesi gün onu 'haftanın hakemi' seçmişti. Alman Futbol Ferderasyonu gözlemcisi Jürgen Jansen de şu sözlerle övmüştü: "Aytekin oyunu çok iyi okudu, soğukkanlı ve rahat otoritesiyle federasyonun tüm talimatlarını yerine getirdi..." Onun başarısının gizemi sanırım şu sözlerinde yatıyor: "Ben günlük yaşamımda çevremdeki insanlara nasıl davranıyorsam sahadaki 22 oyuncuya da öyle davranıyorum".

Almanya'da son yıllarda sadece profesyonel futbol liginde değil yerel amatör liglerde de maçlar gittikçe daha çok sorunlu geçmeye başladı. Oyuncular birbirine giriyor, saha kenarında çalıştırıcılar tekme yumruk kavga ediyor, hakem kovalanıyor, maçı yitirmekte olan takımın taraftarları, başta Afrika kökenlilere, koro halinde ağza alınmayacak şeyler haykırıyor. Oyuncularla izleyicilerin sakinleşmesi için maçlar duruyor, bol bol sarı ve kırmızı kart dağıtılıyor.

"İnsanlar katı yürekli oldu"

Evet, gittikçe daha çok insan gün boyunca yaşadığı dengesiz anların etkisinde hırsını başkalarından çıkarmaya yatkın. Bu sadece top sahalarında değil günlük yaşamda da daha sık görülmeye başlandı. Kısa süre önce haftalık Focus dergisinde okumuştum: Resmi verilere göre 2019 yılında Almanya'da 79 bin polis görev sırasında saldırıya uğramış! Evet, yanlış okumadınız. Devlet gücünün temsil eden 79 bin polis küfür yemiş, yüzüne tükürülmüş, hakarete uğramış, dövülmüş, kovalanmış! Sadece onlar mı? İtfaiyeciler, sıhhiyeciler veya acil doktorlar da görev başında gittikçe daha çok saldırı ve hakaret yaşıyor. Almanya Sendikalar Birliği'nin (DGB) ikinci başkanı Elke Hannack şu görüşte. „Bizim tespitlerimize göre insanlar katı yürekli oldu, kişisel çıkarları her alanda ağır basıyor, günlük yaşamdaki en küçük yanlış algılamada kişiler dejarj olmak istiyor..." DGB'nin açıklamasına göre 2018 yılında 2624 tren görevlisi de yolcuların hakaretine ve saldırısına uğramış. Köln'deki devlet memurlar sendikası başkanı Andreas Hemsing: "Saygı denen şey kalmadı!" diyor.

Saygısızlık bulaşıcı bir hastalık, dünyanın en sevilen sporu futbol da kendini ondan kurtaramadı! Oyuncular, antrönerler ve menejerlerle hakemler arasında gittikçe derinleşen bir uçurum oluştu. Yılların ünlü hakemi İsviçreli Urs Meier: "Alman birinci liginde saygısızlık şu sıralar dorukta", diyor. "Futbolda coşku ve hırs olağandır, ancak hakem bundan olumsuz etkilenmemelidir!" Doruğa tırmanmış, her ay milyonlar kazanan bir futbolcunun en önemli görevi bu sporu seven gençlere örnek olmak değil midir?

www.ahmet-arpad.de