Cumhuriyet 18.07.2006
Ahmet ARPAD
İnsanımız, Ankara'ya yolladığı vekilinden
çoğu zaman pek memnun kalmadı. Politikanın içinden gelen ''çekirdekten
politikacı'' ender görüldü Ankara'nın koltuklarında. Ağa oğlundan mühendisine,
takunyalısından tüccarına girdi çıktı Meclis'e. Sendikacı, gazeteci, eğitimci,
diplomat ise pek temsil edemedi toplumu. Bencil olmayanı, ödün vermeyen
halkçısı, açık sözlüsü, dürüstü, yetenekli aydını hep parmakla gösterildi.
İnsanına dönük politika yapmasını bilmeyen, beceremeyen, fakat Meclis koridorlarını
dolduran ''yeteneksizler'' in girişimleri hep toplumdan uzak, toplumdan
kopuk oldu. Bilinçsiz yığınları besleyen parlak sözlerinin içi de boş,
yavan kaldı! Yaptıkları, söyledikleri demokrasi adına yutturmacayı geçmedi.
Halktan kopmuş bu kişilerin biri gitti, öteki geldi. Gelen gideni arattı.
Tümü de, gözünü budaktan sakınmayanların tehlikeli oyununu oynadı! Türkiye'de
onlarca yıldır bölücülük görevi üstlenmiş ''misyoner'' kişiler olduğu bilinen
bir gerçek. Bu insanların 12 Eylül'den günümüze daha sık ''göreve getirildiği''
de sır değil. Görünmeyen birileri onları hep oradan buraya piyon taşları
örneği sürüp durdu. Bu zavallı kuklaların ipleri her zamanki gibi başkalarının
elinde oldu.
Bu ''gelenek'' henüz başımızda bulunan,
belki de günleri artık sayılı ''dinci'' hükümetle de değişmedi. 3 Kasım
2002'den bu yana ardı ardına yaşadıklarımız kişiyi ürkütüyor, düşünenin
tüylerini ürpertiyor. Son seçilenler, toplumun altında ezildiği sorunlara
el atacaklarına, çok büyük bir hata yaptılar, kendi ideolojileri peşinde
koşar adım gittiler. Girişimleri ile toplumu bir iç gerilimin eşiğine getirdiler.
Başbakanı, ''Türkiye modern bir İslam devletidir'' diyen bu ülkede, İslami
hareketin devlet yönetimini ele geçirmesi gerektiğine inanmış bir kişi
Başbakanlık Müsteşarı! Bütün dünya ülkelerinde çekimser olan Meclis Başkanı
bizde iktidar partisinin reklamcısı! Tarikat vakıfları ile iç içe, laik
cumhuriyet ile kavgalı, iç gerilimi sürekli arttıran, bildiğini okuyan
bir iktidar hâlâ başımızda. Sıkıntılı, çelişkili bir süzgeçten geçen Türkiye,
toplum sorumluluğunu kavramamış ya da kavramak istemeyen bu insanlarla
bir yere varılmayacağını sonunda anlıyor gibi. Seçmen tabanının sadece
yüzde 25'inin oyu ile Meclis koltuklarının yüzde 66'sına kaykılanlar ülkeye
huzur, çoğunluğa refah getirmedi. Gerektiğinde ulusal çıkarlarımızı koruyacağına
da toplumu bir türlü inandıramadı. Gün geçtikçe, sadece kendilerini seçmiş
olan belli bir azınlığın çıkarlarını gözetmek için iktidara gelmiş oldukları
iyice ortaya çıktı!
Osmanlı'nın son yıllarında da yığınlar,
yönetenlerden kopmuş, daha doğrusu koparılmıştı. O günlerde Ortadoğu'ya
yerleşmek istiyordu emperyalizm, bugün de. Eski oyun, bilinen tablolarla
elli yıl boyunca sahnelendi durdu. Sonra, 21. yüzyıla girildiğinde Türkiye'nin
yazgısına egemen para babaları bir başka yolu denedi. Ülkeyi tümüyle teslim
etmeye hazır bekleyen başka maşalar buldular. Düşünen insanımız bu kez,
''Ilımlı İslam'' yutturmacası altında şeriatın sinsi sinsi gelmesinden
şüphelenmeye başladı. Sonra zaman geldi, bu şüphe korkuya dönüştü. 2006
yılında yaşadıklarımız ise, kimi şüphelerin artık gerçekleşme aşamasında
olduğunu iyice kanıtlıyor. Ancak halkın gücü gerçekten politikaya yansımadığı
sürece Türkiye bu maşalardan, kuklalardan, yalakalardan, onları seçmemiş
olan çoğunluğu çıkarlarının uğruna parmaklarının ucunda oynatan ''sözüm
ona dini bütünler'' den yine de kurtulamayacak. Ülke insanını çoktan karşısına
almış olan ''yöneticiler'' in ise şu sıralar kellelerini kurtarmak için
çevrelerine kin kusmaktan, önüne geleni kışkırtmaktan başka bir şey yaptıkları
yok.
Çünkü ideolojik ve kişisel çıkarları
uğruna cumhuriyetin temellerini kemiren bu kişiler artık çırpınmaya başladı.
Ülke değil, şimdi onlar ''ölüm döşeği'' nde. Her yolu denediler, başaramadıklarının
farkındalar. Karşılarında uyanmış bir taban bulmaktan korktukları için
de son güçleri ile sağa sola sürekli saldırıyorlar. Yargı üyelerinden rektörlere,
işçiden, köylüden köşe yazarlarına... Gelişmiş Batı ülkelerinin hiçbirinde
görülmeyen, benzeri olmayan bir ''yöntem'' ! Çekerler yakında iflas bayrağını!
Türkiye artık bir yol ayrımında. İnsanımız 1923 Devrimi'ne dört elle ve
bilinçle sarıldığı anda ülke kendini bataklıktan çıkarıp kurtaracak, bir
değişme sürecine girecektir. Birilerinin suyu kaynadı gibi...