12 Mayıs 2019

Komedyen ve yüz binlerce kahkaha!

CUMHURİYET, 12 Mayıs 2019

Mario Barth, Almanya’nın en popüler komedyeni. 80 bin kişilik stadyumları peş peşe üç akşam dolduruyor, salonlarda on bin insan ayakta onu izliyor, televizyon programlarında milyonlar ekran karşısında oturuyor, Mart 2020’ye kadar tüm şovlarının biletleri çoktan satışta!

Mario Barth bir fenomen! Elektronik teknisyeni olarak meslek yaşamına atılmış, fakat bir rastlantı sonucu kendini sahnede bulmuş ve bir daha da sahneden inmemiş. Programları ağırlıklı erkek-kadın esprileriyle dolu. Herkesin içinde kendini veya kız, erkek arkadaşını, eşini bulabileceği, kolay anlaşılan basit espriler. Son turne programının adı: “Erkekler tembel diyor kadınlar”. Kimi insan sormadan edemiyor, ucuz esprilerle dolu, iki saatlik bir etkinliğe (biletler 70-100 Avro arası) çoğu genç, on binler niçin akın akın geliyor? “Belki kendilerini bana benzetiyorlar,” diyor Barth. “Ben onlardan biriyim.”

Komedyenden cumhurbaşkanı
Cumhurbaşkanlığı seçimine aday olsa kesin milyonlarca oy alır! Geçenlerde Ukrayna’da komedyen Zelenskiy yüzde 73’le devlet başkanı olmadı mı? “Ben demokratik seçilmiş bir komedyenim!” diyor Barth. “Başarıma şimdiye kadar hep yığın karar verdi!” Sahnede erkek-kadın ilişkileri üzerine o anda aklına ne gelirse söyleyen biri izlenimi veriyor. Sanki hiç hazırlanmadan programa çıkmış, gevezelik yapıp duruyor. Kimi an oluyor ki izleyiciden önce o söylediğine bir kahkaha patlatıyor! Sahnedeki Mario Barth’ın hiçbir şey umurunda değil, ne ağzından çıkanlar, ne davranışları, ne de üstü başı. “Pejmürde” diyorlar böyle giyime. Üzerinde basit bir tişörtle eski mi eski ucuz bir blucin, ayağında spor ayakkabılar. Yaptığı basit esprilere birebir uyan basit bir giysi. Ve bütün bunlar tabii ki hep bilinçli!

İçi boş sözlere gülenler
Neredeyse 20 yıldır ucuz esprilerle milyonları peşine takmasını başarmasının nedeni acaba hayranlarının da birer “Mario Barth” olması mı? İzleyiciler iki saat boyunca kahkahalar atıp günlük sorunlarını biraz olsun unutuyorlar. Bir gazete röportajında şu söyledikleri de ilginç: “Kimi gün, ben acaba niçin başarılıyım, diye düşünüyorum ve yanıt bulamayınca da ürküyorum...”

Yaklaşık on yıldır düzinelerle komedyen, neredeyse Almanya’nın bütün TV kanallarına çıkıp gece yarılarına kadar ucuz esprilerle izleyiciyi güldürmeye çalışıyor. İçlerinde kadın komedyen hemen hemen yok gibi, yabancılarda ağırlık Türklerle Almanları ti’ye alan “bizimkiler”de. İçlerinde son yıllarda ünlenmiş Almanya doğumlu Türk komedyenler de artık büyük salonları dolduruyor, televizyonlarda uzun programlar yapıyor. Nedir kaynağı? Bunun okulu filan yok ki! Niçin her TV kanalı onlarla dolu? Acaba günlük yaşamında gülümsemesini unutmuş Alman hiç olmazsa dört duvar arasında televizyon karşısında otururken mi gülmek istiyor? Komedyen furyasının olumsuz bir yanı da var. Almanya’da klasik kabare sanatı ölüm döşeğinde!
a.arpad@web.de

10 Mayıs 2019

"Özgür düşünceye engel olamazsınız, o kuş gibidir!"

10 Mayıs 1933'de Almanya'da başlatılan kitap yakmalar Hitler'in düşünürleri 'yok etme' girişiminde attığı ilk adımdır

Ahmet Arpad


10 Mayıs 1933. Berlin Opera alanında alevler havaya yükseliyor. Büyük ateşin çevresine toplanmış insanlar keyifli. Aralarında öğrencileriyle gelmiş sayısız üniversite profesörü de var. Kucaklar dolusu, çantalar içinde, sırt torbalarında, bisiklet sepetlerinde, hatta el arabalarına doldurulmuş yığınla kitap taşıyorlar ateşin yakıldığı alana. Az öteye tezgâh kurmuş seyyar satıcılar kızartılmış sosisler, bira, şekerleme, çikolata satıyor. Ellerinde büyük meşaleler üniformalı kızlar insanların arasında dolaşıp duruyor. 10 Mayıs 1933 akşamı Berlin Opera alanındaki olayların tanığı Erich Kästner ilerde kalem alacağı 'Kitaplar Yakılır mı?' adlı denemesinde o geceyi şöyle anlatır: "Binlerce kitap dolu kamyonlar insanlar arasından geçip yaklaştılar. Hava kapalıydı, yağmur çiseliyordu... O akşamki kitap ölümü insanlığın öne çekilmiş intiharıydı! Kamyonlar ateşin yanında durdu, binlerce kitap yerlere döküldü, becerikli eller onları aldı, hızla alevlere savurdu..." 10 Mayıs 1933'de Almanya'da başlatılan kitap yakmalar Hitler'in düşünürleri 'yok etme' girişiminde attığı ilk adımdır.

Kara suratlı üniformalılar, tasmalarından zor tuttukları kurt köpekleri, olup biteni dikkatle izliyor. Propaganda Bakanı Goebbels Berlin'deki dev alevin başında bağırıyor: „Yahudilerin artık çok aşırılığa kaçmaya başlayan entelektüelliğine son veriyoruz!" Büyük ateşe atılanlar Alman dili kültür ve edebiyatını yüzyıllar boyu onurlandırmış edebiyatçıların, düşünür ve sanatçıların eserleri.

10 Mayıs 1933 Alman akşamı başlayan 'Kitap Yakma' girişimi hızla tüm ülkeye sıçradı. Üç hafta içinde Almanya'da yüz binlerce kitap yok edildi. 31 Ocak 1933'de ülkenin başına geçen, hırsı sınır tanımayan Hitler'in ilk işlerinden biri özgürlükçü sola ve düşünürlere karşı saldırıya girişmek oldu. Yüz binlerce emekçinin yanı sıra solcu düşünürler, sanatçılar, bilim adamları tutuklandı. Kimileri sınır ötesine kapağı attı, savaş bitene dek yaşamını zorunlu sürgünde geçirdi. Kitap yakma eylemleri 10 Mayıs'tan sonraki aylarda da devam etti. Hitler Gençliği ve eğitim müdürlükleri Almanya'nın tam doksan kentinde 102 yakma eylemi düzenledi. 30 Ocak 1933'de ülkenin başına geçen, hırsı sınırsız Hitler'in ilk işlerinden biri özgürlükçü düşünürlere karşı saldırıya geçmek oldu.

10 Mayıs 1933'de Almanya'nın 21 üniversite kentinde üç yüzün üzerinde edebiyatçının, filozofun, bilim adamının ve politik yazarın yapıtları ateşlerde kül oldu. Brecht, Dix, Döblin, Einstein, Freud, Heine, Horvath, Kafka, Lessing, Luxemburg, Mann, Marx, Musil, Remarque, Roth, Seghers, Schnitzler, Suttner, Tucholsky, Werfel ve Zweig'ın kitapları alevlerde yok olurken askeri orkestralar marşlar çaldı. Naziler: "Alman düşün dünyasının çöpü", dedikleri değerli yazarların sadece Berlin'de 20 bin kitabını ateşe atarken halka: „Alman kültürünü yabancı kirlenmelerden arındırıyoruz", diye seslendiler.

Kitap silahtan daha güçlüdür

Adolf Hitler Almanya'yı "teslim aldığı" 30 Ocak1933'ten başlayarak aydınları, sol görüşlüleri, sendikacıları, gazetecileri ve edebiyatçıları düşü olan nasyonal sosyalist misyona karşıt görmeye başladı. 1934 yılının ilk günlerinde yürürlüğe giren "yazı işleri müdürleri" yasasıyla gazeteler ve yayınevlerinin çalışmalarını daha yakından denetleme olanağı yaratıldı; birkaç ay içinde özgür yayın yapan birçok gazete kapanırken, binin üzerinde gazeteci de işini yitirdi. Yahudi kökenli edebiyatçılar hızla Almanya'nın kültür yaşamından siliniverdi.

Nasyonal sosyalistler ülkede yönetimi ele geçirmelerinin daha ilk yılında sadece aydınların gözünü korkutmamış, tüm medyayı da çıkarlarına uygun yönlendirmeye başlamıştı. Neyin nasıl yazılacağına Hitler'in hemen 1933'ün ilk haftalarında kurduğu ve başına da Goebbels'i geçirdiği 'Propaganda Bakanlığı' karar vermeye başladı. Basından pek karşı tepki gelmedi. Tepki gösterenler de işten atıldı, Almanya'dan kovuldu ya da öldürüldü.

Yayınevleri kamulaştırıldı, karşı çıkmak isteyenler mallarını başkalarına satmak zorunda bırakıldı. Propaganda bakanlığının başındaki Goebbels o günlerde: "Bizimle çalışmak isteyene kapımız hep açıktır", diyordu. Naziler savaş yıllarında tüm ülkede gazetelerin yüzde 36'sını kontrol ediyordu. Tirajı yüksek bu yayın organları halkın yüzde 82'si tarafından okunuyordu! Ellerine geçirdikleri yayınevleri arasında ünlü Ullstein da vardı. Führer, gazete ve kitabın silahtan daha güçlü olduğunu çabuk kavramış, basın özgürlüğüne son vererek de tüm demokratik ve liberal güçleri susturmayı başarmıştı..!

Joseph Roth Stefan Zweig'a 23 Eylül 1934 tarihli mektubunda şunları yazmıştı: "İnsanlar Hitler'in kalıcı olduğu görüşünde, dünya ve Almanya bir savaşı bekliyor... Çok büyük bir felakete sürüklendiğimizin farkında olduğunuzu sanıyorum. Edebiyat yaşamımız yok olacak."

Yönetenler kitaba düşman gözüyle bakar

Venezualla'lı şair ve yazar Fernando Báez „Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi" adlı kitabında şöyle diyor: "Kitap belleğin ve hayal gücünün uzantısıdır. Kitap taşınabilir olmasına karşın belleği somutlaştırır. Bu nedenle kitap her şeyi karmaşa değil, akıl çerçevesinde yapılandırmayı amaçlayan bir önermedir." Yazar bu belgesel yapıtında geçmiş yüzyıllardan çağımıza yönetenlerin birçok ülkede kitaba nasıl 'düşman' gözüyle baktığını anlatıyor. Daha M.Ö. 4. asırda şehir-devletler arasındaki savaşlarda, Mezopotamya'da, Sümerler'de, Akadlar'da, Uruklar'da, Babil'de ilk tahrip edilip yağmalanlar hep kütüphaneler ve içlerindeki yüzbinlerce tablet olmuştur. İnsanlık tarihindeki en önemli kitap tahrip etme girişimlerinden biri de Romalıların Sezar döneminde İskenderiye kütüphanesine saldırıp kitapları yok etmesi olayıdr. Yazar Fernonda Báez: „Kitap, kutsama ve süreklilik için bir bellek kurumudur, bu nedenle de toplumun kültür mirasının en önemli unsuru olarak incelenmelidir," diyor.

Kültür cinayetine onay veren aydınlar

Kitap yakma, Hitler ve peşinden gidenlerin Alman düşün dünyasında planladığı kıyımın sadece bir parçasıydı. Bu uygulama 10 Mayıs'tan önce başlatılmıştı. Üniversiteler, müzeler, kütüphaneler, tiyatrolar ve orkestralarda yapılan "temizlik" için 7 Nisan 1933'te memur yönetmeliğinde değişikliğe gidilmişti. Komünistler, sosyalistler ve özellikle de Yahudiler devlet hizmetinden çıkarılacaktı. 10 Mayıs'tan haftalar önce Alman düşün dünyasına 'zarar veren kişiler'in listeleri hazırlanmıştı. Gizli polis teşkilatı Gestaρo'nun şefi Hermann Göring: "Bürokrasinin hiçbir maddesi benim uygulamalarımı engelleyemez" diyordu. Alman aydınlarının bir bölümü olup bitene sesini çıkaramadı, çoğu düşünür, profesör, aydın, insanlık tarihinde benzeri olmayan bu kültür cinayetine onay verdi. Basın da karşı çıkmadı, hatta birçok köşe yazarı girişimleri onayladı. "Kentlerimizde göğe yükselen alevler, Almanya'nın yeniden uyanışının bir simgesidir", diye yazanlar oldu. Hitler yönetimi 1935'de bir 'yasaklar listesi' yayımladı. Bu listeye göre Naziler tam 524 yazarın 'zararlı' dedikleri toplam 3601 eserinin Almanya'da yayımlanmasını ve okunmasını yasaklıyordu.

"Özgür düşünceye engel olamazsınız, o kuş gibidir!" 


Baskı yönetimleri kitaptan hep korkar, çünkü kitap her türlü silahtan daha güçlüdür. Kitaptan nefret eden, kitabı yasaklayan, yakan çarpık politika önderleri hep görülmüştür. Bireye baskı yapan, onu düşüncelerinden dolayı zindana atan çıkar çevreleri her zaman ve her ülkede vardır. Ancak kitap her şeye karşın toplumları etkinlemesini, insanlara doğru yolu göstermeyi hep başarmıştır. Ünlü "Berlin-Aleksander Alanı" romanı da ateşe atılan Alfred Döblin'in olayların ardından şu söyledikleri çok uyarıcı: "Özgür düşünceye engel olamazsınız, o kuş gibidir, her yere uçar." 1933 kitap yakmaları Hitler'in aydınları 'yok etme' girişiminde attığı ilk adımdır. Daha 1824'de: „Bugün kitapların yakıldığı yerde, yarın insanlar da yakılır" diyen evrensel ve insancıl Alman şairi Heinrich Heine ne yazık ki haklı çıktı. 1933'de kitapları yakan Naziler 9 Kasım 1938'de tüm ülkede Yahudi ibadet evlerini, sinangogları da yaktı. O gece 400 insan yangınlarda öldü veya öldürüldü. Sadece sinangoglar mı yakıldı, Yahudi mezarlıkları, evleri, dükkânları da yakıldı, yıkıldı, talan edildi.

10 Mayıs 1933'de yakılan ateş tam 12 yıl sönmedi, toplama kamplarının fırınlarında, bombalanan onlarca kentte yandı durdu. 10 Mayıs 1933 insanlık tarihine geçen karanlık, utandırıcı günlerden biridir...

9 Mayıs 2019

İnsanlığın yakıldığı gün

Cumhuriyet Kitap Eki, 9 Mayıs 2019

86. YILINDA 'KITAP KIYIMININ EVRENSEL TARİHİ'Nİ HATIRLARKEN.
10 Mayıs 1933'de Almanya'da başlatılan kitap yakmalar Hitler'in düşünürleri 'yok etme' girişiminde attığı ilk adımdır.

AHMET ARPAD 

 
Erich Kästner 10 Mayıs 1933 akşamı Berlin Opera alanında duruyor. Alanın tam ortasında dev bir ateş, alevler gecenin karanlığına yükseliyor. Büyük ateşin çevresinde toplanmış insanlar keyifli. 'Kitaplar Yakılır mı?' adlı denemesinde o geceyi şöyle anlatıyor: "Binlerce kitap dolu kamyon insanlar arasından geçip yaklaştı. Ateşin çev-resindeki öğrenciler ne yapacaklarını bilmiyormuş gibi öyle duruyordu. Kitapların verilen emirlerle ateşlerde yakılabileceğini şimdi öğreneceklerdi. Binlerce kitap yere döküldü, becerikli eller onları aldı, hızla alevlere savurdu..."

Alman dilini, kültür ve edebiyatını yüzyıllar boyu onurlandırmış edebiyatçıların, düşünür ve sanatçıların eserleri büyük ateşte yanıyor, kül oluyor! Kitap yakma eylemleri 10 Mayıs'tan sonraki aylarda da sürdü. Hitler Gençliği ve eğitim müdürlükleri Almanya'nın tam doksan kentinde yüz iki yakma eylemi düzenledi. Almanya'nın yirmi bir üniversite kentinde üç yüzün üzerinde edebiyatçının, filozofun, bilim adamının ve politik yazarın yapıtları ateşlerde kül oldu.

DÜŞMANLAŞAN KİTAPLAR
Venezualla'lı şair ve yazar Fernando Báez, Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi adlı kitabında şöyle diyor: "Kitap belleğin ve hayal gücünün uzantısıdır, belleği somutlaştırır. Bu nedenle kitap her şeyi akıl çerçevesinde yapılandırmayı amaçlayan bir önermedir." Yazar bu belgesel yapıtında geçmiş yüzyıllardan çağımıza yönetenlerin birçok ülkede kitaba nasıl düşman gözüyle baktığını anlatıyor. Öyle ki, M.Ö. 4. yüzyılda Mezopotamya'da, Sümerler'de, Akadlar'da, Uruklar'da, Babil'de ilk tahrip edilip yağmalan hep kütüphaneler ve içlerindeki yüzbinlerce tablet olmuş.

M.S. 47'de Bergama Kütüphanesi'ndeki yüzbinlerce değerli yapıt bir süre sonra gönderildiği İskenderiye'de çıkan savaşta yok olmuş. İspanya'da 15. yüzyılda engizisyon Katolik olmayan kitapların yakılmasını emretmiş. Fernando Báez Fransa örneğinde Voltaire'den şöyle söz ediyor: "1734'de Felsefi Mektupları'yla kiliseyi öfkelendiren yazar ve filozof tutuklanır, 'din ve toplumsal düzen için tehlikeli bir esin kaynağı olmaları' nedeniyle mektupları yakılır."

KİTAPLAR SİLAHLARDAN DAHA GÜÇLÜDÜR
Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi Çin'e de değiniyor: "Ülkede her yüzyılda yaygın olan kitap yakma 20. yüzyılda özellikle Mao döneminde tekrar başlar, 1967'de artarak doruk noktasına ulaşır, Pekin Üniversitesi'nde 'halkın bilincine zararlı olduğu düşünülen' tüm kitaplara el konulur. Binlerce yazar hapse atılır." Kitap yakma 1950'li yıllarda işgal edilen Tibet'te de başlatılır. Gelişmeler 1966'dan sonra endişe verici bir hızla artar, en az altı bin manastır ve 100 bin keşiş saldırıya uğrar, kitap okuyan keşişler tutuklanır veya ölüme yollanır.

Baskı yönetimleri kitaptan hep korkar, çünkü kitap her türlü silahtan daha güçlüdür. Kitaptan nefret eden, kitabı yasaklayan, yakan çarpık politika önderleri hep görülmüştür. Bireye baskı yapan, onu düşüncelerinden dolayı zindana atan çıkar çevreleri her zaman ve her ülkede vardır. Ancak kitap her şeye karşın toplumları etkinlemesini, insanlara doğru yolu göstermeyi hep başarmıştır. Ünlü Berlin-Aleksander Alanı romanı da ateşe atılan Alfred Döblin'in olayların ardından şu söyledikleri çok uyarıcı: "Özgür düşünceye engel olamazsınız, o kuş gibidir, her yere uçar." 1933 kitap yakmaları Hitler'in aydınları yok etme girişiminde attığı ilk adımdır. Daha 1824'de: "Bugün kitapların yakıldığı yerde, yarın insanlar da yakılır" diyen evrensel ve insancıl Alman şairi Heinrich Heine ne yazık ki haklı çıktı. 1933'de kitapları yakan Naziler 9 Kasım 1938'de tüm ülkede Yahudi ibadet evlerini, sinangogları da yaktı. O gece 400 insan yangınlarda öldü veya öldürüldü.

10 Mayıs 1933'de yakılan ateş tam 12 yıl sönmedi, toplama kamplarının fırınlarında, bombalanan onlarca kentte yandı durdu. 10 Mayıs 1933 insanlık tarihine geçen karanlık, utandırıcı günlerden biri...

Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi / Fernando Báez / Can Yayınları / 2018.