16 Ağustos 2015

'Önce çıkarlar, sonra insan hakları'

CUMHURİYET, 16.08.2015
STUTTGART
AHMET ARPAD


"Alman hükümeti için ekonomik çıkarlar insan haklarından önce geliyor." Bu sözler Freiburglu 'özgürlük savaşcısı' Jürgen Graesslin'in. "İnsan haklarının ayaklar altına alındığı Suudi Arabistan'a silah satıyoruz." 10 Ağustos 2015 günü Alman medyası, Merkel hükümetinin 2015 yılının ilk altı ayında 3,5 milyar Avro'luk silah dışsatımını onayladığı haberiyle çalkalandı. Bu, 2014'deki toplam silah satışına eşit. Yıl sonunda bu rakamın 6,4 milyar Avro olması bekleniyor! Dünyanın bir çok kriz bölgesinde Alman silahlarıyla insanlara ateş ediliyor. Suudi Arabistan'a silah satılmasını Başbabakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel br kaç gün önce: "Bölgeye huzur ve denge getirmek amacıyla onayladık" sözleriyle açıkladı. Yıllardır çoğunda iç savaş yaşanan, huzursuz ülkeler Pakistan, Malezya, Afganistan, Somali, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır sadece birkaç örnek. Almanya'dan silah alanlar listesine Kongo, Burma, Endonezya, Kolumbiya, Türkmenistan, Vietnam'ı da ekleyebiliriz. Tümü de demokrasinin pek geçerli olmadığı, insan haklarının ayaklar altına alındığı bilinen ülkeler... Graesslin'e göre. "Berlin hükümeti Irak'taki peşmergeye silah yollarken sadece bu ülke için geçerli olan BM silah ambargosunu ihlal etmedi, kendi anayasasını da umursamadı."

Savaş karşıtı öğretmen
Almanya aynı umursamazlığı Cezayir'e on milyar Avro'luk silah ve mühimmat satarken, Fuchs modeli tankların Cezayir'de yapımı için sözleşme imzalarken de sergiledi. Heckler & Koch'dan aldığı lisansla G3 ve G36 tüfeklerini üreten Suudi Arabistan'ın bu silahları sözleşmeleri umursamayarak Yemen'e sattığı belirlendi. Dakikada 750 kurşun sıkan bu tüfeklerle Yemenliler iç savaşta birbirlerini öldürüyor.

Mesleği öğretmenlik olan Jürgen Graesslin çevresine topladığı 16 savaş karşıtı kuruluşla yaşama geçirdiği "Silah ticaretini durdurun!" kampanyası kapsamında Almanya'nın büyük silah yapımcısı Heckler & Koch'la da mücadele ediyor. Stuttgart yakınlarındaki 13 bin nüfuslu Oberndorf kasabası ve çevresinin en büyük işvereni olan fabrikanın son yıllarda Meksika'ya - bir bölümü kaçak, toplam değeri 25 milyon Avro - on bin adet G36 modeli tüfek yolladığı ve bunlardan çoğunun ülkenin huzursuz bögelerinde kullanıldığı ortaya çıktı. Eylül 2014'de Meksika mafyasıyla polisinin kaçırdığı 48 üniversite öğrencisini Heckler & Koch'un kaçak tüfekleriyle öldürdüğü iddialar arasında. Meksika dışında Libya'ya da yasadışı yollardan silah yolladığı belirlenen Heckler & Koch hakkında iki dava açılmasına haziran sonunda karar verildi. Davacılardan biri Jürgen Graesslin, diğeri de Almanya Savunma Bakanlığı. Heckler & Koch'un son yıllarda Alman ordusuna sattığı 170 bin adet G36 modeli tüfeğin hatalı olduğu ortaya çıktı. Arka arkaya ateş edildiğinde oluşan aşırı sıcaklık nedeniyle hedefe isabet şansı azalıyor!

Hitler'e silah üreten esirler
Württemberg Kralı Friedrich'in 1811 yılında Oberdorf'ta ilk tüfek fabrikasını kurdurtmasının ardından kasaba o günden bugüne hep silah yapımıyla ayakta durmuş. 1870/1871 Alman-Fransız savaşı Oberndorf'ta silah yapımını körüklemiş. İki dünya savaşında da yüz binlerce tüfek burada üretilmiş. Hitler'in savaşında Oberndorf'ta çalıştırılan, çoğu esir on binin üzerinde işçi cepheye tüfek yetiştirmiş.

Yılda 20 milyar Avro
Güney Almanya'da 25 bin insan silah endüstrisinde çalışıyor. Alman silah fabrikaları 100 bin kişiye ekmek parası kazandırıyor. Yıllık toplam ciro 20 milyar Avro! Amerika ve Rusya'nın ardından dünyanın üçüncü büyük silah satıcısı olan ve 2015'de bir satış rekorunun altına imza atmaya hazırlanan Almanya'nın Savunma Bakanlığı orduda kullanılan Airbus A400M uçakların, tankların, helikopterlerin, tüfeklerin sorunlu olduğunu, çoğunun yedek parça eksikliğinden tamir edilemedikleri için depolarda bekletildiğini geçen yıl itiraf etmek zorunda kaldı!

www.ahmet-arpad.de

2 Ağustos 2015

'Deli' kralın düşsel sarayı

CUMHURİYET, 2 Ağustos 2015
STUTTGART 
AHMET ARPAD

Füssen'de bir doğum gününe davetliyiz. Emekli olduktan sonra Güney Bavyera'ya yerleşmiş Stuttgartlı bir tanış 70. yaşını bu güzel kentte kutluyor. Yaklaşık otuz kişi öğle yemeğinde bir arada. Kimileri bizler gibi uzaklardan gelmiş. Lokantanın dağlara bakan bahçesinde oturuyoruz. Garson kızların getirdiği tabaklar Bavyera mutfağının leziz yemekleriyle dolu. Hava güzel, insanlar keyifli. Çene çalanlar, gülenler, kahkahalar atanlar... Daha önce tanışmayanlar kısa sürede dost oluyor. Yemeğin sonunda, biz tatlıları, meyveler beklerken iki müzisyen ortaya çıkıveriyor.  Kadın akordeon çalıyor, erkek keman. Bavyera lehçesi köy şarkıları birbirini izliyor. Anlamakta zorlanıyorum. Sanırım benim gibi masadakilerin çoğu da. Ancak bu pek önemli değil. Karınları doymuş misafirler daha da keyifleniyor. El çırpanlar, ayağa kalkıp dans etmeye çalışanlar... Az sonra müzik susuyor. Doğum gününü kutladığımız bayan ayağa kalkıyor, geldiğimiz için hepimize teşekkür ediyor. "Şimdi yemeğe içmeye bir ara vereceğiz, gezinti yapacağız" diyor. "Buyrun bizi bekleyen şu otobüse binelim. Yolculuğumuz kısa olacak." Biniyoruz. Yola koyuluyoruz. Biraz sonra otobüs Hohenschwangau kasabına ulaşıyor. Bir an düşünüyorum: Yoksa saraya mı gidiyoruz? Buralara Tegernsee kıyısında yaşadığım yıllarda bir kaç kez gelmiştim. Onlarca yıl geçmişti aradan. Fakat değişen pek bir şey yok. Doğa aynı, güzelliği hiç bozulmamış.

Mağaralı saray
Az sonra karşımızda yükselen yapı bir saray mı, yoksa bir şato mu? Bir düşler dünyasındayız.  'Eksantrik' kral II. Ludwig'in karşımızda yükselen 'eseri' sarayla şato karışımı bir yapı. Milyonlarca Markı, ülkesinin hemen hemen tüm olanaklarını, gerçekdışı gibi görünen, 200 odalı bu olağanüstü saraya harcamış. İçinde bir mağara bile var. Ona "deli'' diyenler olmuş. Salonlar, odalar, küçük ve büyük, merdivenler, yine odalar. Her yerde kraliyet sembolü kuğu figürleri... Altın, gümüş, emaye, mozaikler, şamdanlar, mumlar, sayısız kuğu heykeli. Belki de Avrupa'nın en güzel şato sarayı. Bavyera kralı II. Ludwig insanlarla bir arada değil, kendi yarattığı bir düşler dünyasında yaşamış.  İçine kapanık, utangaç, fakat kendini hep en büyük hissetmek isteyen bir Kral. İnsanlardan uzak olmayı yeğlediği için masalımsı bu sarayın duvarları ardına çekilmiş. Ancak zamanla onun bu yaşamından rahatsız olmaya başlayan yakın çevresi bir doktor heyetinin verdiği "psikolojik yetersizlik" raporuyla kralı tahtından indirmiş. II. Ludwig Starnberg gölündeki Berg şatosuna sürülmüş. Kısa süre sonra da gölde boğulmuş olarak bulunmuş. Arkasında büyük borçlar bırakarak. İşte düşler dünyasında yaşamış bir insanın hazin sonu.

Dönüş yolunda otobüste yanına oturduğum yaşlı bayanla Bavyera'nın bu çılgın kralından söz ederken, kadın aniden: "Benim de babamın sonu hazin olmuştu" diyor. Ben sorar gibi yüzüne bakınca, babasının 1930'lu yılların sonunda Starnberg gölüne yakın Bad Tölz'deki SS-Junker Okulu'nda eğitim görmüş olduğunu söylüyor. Ve laf lafı açıyor. Yetmiş altı yaşındaki kadının anlattıkları bir başka yazıya kalsın...

www.ahmet-arpad.de