Toplum Gazetesi, ALMANYA 30 Ocak 2022
AHMET ARPAD
Ülkede tatsız bir hava hüküm sürüyordu. Dünya çapındaki ekonomik buhran toplumu sert bir şekilde vurmuş, milyonlarca insan işsiz kalmıştı. Hiç kimse zayıf hükümete güven duymuyordu.
Bu koşullar yeni bir liderin ve partisinin yükselişinde önemli rol oynadı. O, değişimi sabırsızlıkla bekleyen, geniş bir kitleyi kendine çeken güçlü ve son derece iyi bir hatipti. İnancını kaybetmiş insanlara daha iyi bir yaşamt, yeni bir ülke sözü veriyordu. Partisi öncelikle işsizlerle gençleri, alt ve orta sınıf insanlarını hedefliyordu. İktidara yükselişleri hızlı oldu.
Ekonomik buhrandan önce pek tanınmayan parti son seçimde tüm diğer partileri geçti. Cumhurbaşkanı Hindenburg Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi lideri Adolf Hitler'i beğenmiyor, onu küçümsüyordu. Hindenburg'un gözünde Hitler "Bohem Onbaşı"ydı.
Ancak NSDAP'nin güçlenmesi sonucu çevresinden gelen baskıyla 30 Ocak 1933'te Hitler'i şansölye, yani Alman hükümetinin başı olarak atamak zorunda kaldı. O yıllarda bir çok Alman ülkeyi kurtaracak kişinin bulunduğuna inanmaktaydı!
***
Genç Adolf, Viyana'ya ilk adım attığında 16 yaşındaydı. Doğup büyüdüğü küçük kentin sıkıcı havasından kurtulmak, başka şeyler görmek, yaşamak istiyordu. Dul annesinin verdiği cep harçlığı ile Viyana'da haftalar geçirdi. İnsan kalabalığı, geniş bulvarlar, binlerce otomobil, kamyon ve fayton onu şaşkına çevirdi. Viyana'nın tarihi yapılarına, kiliselerine, müzelerine, kahvelerine hayran kaldı. Başkentin cadde ve sokakları ışıl ışıldı. Evleri de elektrikle aydınlatılıyordu. Kavgacı babası öldüğünde Adolf 13 yaşındaydı. Ertesi yıl notları kötü olduğu için Linz ortaokulunu terk etmek zorunda kalmıştı. Annesine çok bağlıydı, babasını ise hiç sevmemişti. Okuldan ayrıldıktan sonra bir işe girmedi, çıraklık eğitimine de başlamadı. Sanatkâr olmaktı amacı.
Sonunda annesini kandırdı ve Viyana'ya kapağı attı. Kısa süre sonra arkadaşı Kubizek'e yolladığı kartpostalda şöyle yazar: "Geçen gün saatlerce gezindim, opera binasını, parlamentoyu ve Ring Caddesi'nin yapılarını seyrettim. Yarın Tristan, ertesi gün de Uçan Hollandalı operalarını izleyeceğim. Bu akşam da Şehir Tiyatrosu'na biletim var..." Bir ay sonra Linz'e döndü, fakat aklı hep Viyana'daydı. Başkent onu mıknatıs gibi çekiyordu.
Annesini kandırdı ve ressamlık eğitimi için Güzel Sanatlar Akademisi'nin sınavlarına girmek üzere tekrar Viyana'nın yolunu tuttu. Önce kendine kalacak bir yer bulmak zorundaydı. İstasyon yakınında, Mariahilf Caddesi'ne açılan Stumpfergasse 31 numarada, karanlık arka avluya bakan bir oda buldu. Ev sahibi, hiç evlenmemiş terzi Maria Zakreys'ti. Bohemyalı kadının ayda 10 krona kiraya verdiği başka odalar da vardı. Tuvaleti ve duşu diğer kiracılarla ortak kullandı. Odasının penceresinden gökyüzü görünmüyordu. Akademiye giriş sınavlarını başaramayan delikanlı, operadaki Wagner oyunlarını kaçırmıyordu.
Kısa süre sonra Stumpfergasse'deki odasından ev sahibine borç takarak ayrıldı ve birkaç sokak ötede, Felber Caddesi 22 numaradaki, günümüzde de hâlâ oda kiralayan bir pansiyona yerleşti. Annesinin yolladığı harçlık ve çizdiği kartpostalları satarak geçinmeye çalıştı. Sınavları da bir türlü başaramıyordu.
Birkaç ay sonra kaldığı pansiyondan da ayrıldı, orada burada konakladı. Kimi zaman kimsesizler ya da erkekler yurdunda da yatıp kalktı. En son kaldığı yurdu 8 saat uykudan sonra sabah terk etmek zorundaydı, çünkü yatağını başkalarıyla paylaşıyordu.
O gençliğinde de Yahudi karşıtıydı
Bu yaşam tam üç yıl sürdü. Toplumun dışlamış olduğu insanlar arasında geçirdiği yıllar genç Adolf'un politik dünya görüşünü giderek etkiledi, onu radikalleştirdi. Başarısızlığının ve sorunlarının nedenini kendinde değil başkalarında aramaya başladı. Suçladığı bu insanlar Adolf'un gözünde düşmanlarıydı. O yılların Viyana'sında Yahudi düşmanlığı başını almış gidiyordu. Adolf, çevresinin de etkisiyle çok kitap okumaya başladı. Çoğu antisemit içerikli, Yahudi sermayesinin gücünü anlatan kitaplardı. Günü gününe yaşayan, para sıkıntısı çeken, dostları toplumun ittiği insanlar olan bu genç için "tehlikeli" şeylerdi okuduğu kitaplar. "O yıllarda okuduklarım bugünkü bilgimin temelini oluşturmakta", diye yazdı ileride Kavgam'da. Adolf Hitler ideolojisinin temellerini Viyana yaşamında atmıştı. Aşırı nasyonalist gazete ve dergilerde yazanları yutardı. Bu arada Birinci Dünya Savaşı'yla ülkede monarşi sona ermiş, onlarca yıldır bir arada yaşayan etnik toplumlar bölünmüş, milliyetçilik ruhu kendini göstermeye başlamıştı. Artık Çekler, Polonyalılar, Macarlar ve Sırplar birbirlerini düşman görmekteydi. İşte bu ortamda kavruldu genç Adolf! Otuz yıl sonra,14 Mayıs 1938'de Viyana'ya döndüğünde o artık bir "Führer"di. Kahramanlar Alanı'nda, Viyana'yı Türk işgalinden kurtarmış olan Prens Eugen'in dev heykelinin arkasındaki balkondan haykıran Hitler'i, coşkulu yüzbinler dinledi.
* * *
Hitler Almanyası'na giren Rus ordusu 27 Ocak 1945'de Auschwitz Toplama Kampı'nda kalan mahkumları kurtarmıştı. Almanya bu tarihi Uluslararası Yahudi Soykırımı'nı Anma Günü olarak kabul eder. Nazi kamplarında öldürülenler geçen Cuma, 27 Ocak 2022'de, Federal Almanya Meclisi'nde (Bundestag) düzenlenen törenle 77. kez anıldı.
Meclis kürsüsünden bir konuşma yapan 87 yaşındaki Inge Auerbacher soykırımdan kurtulanlardan. Yaşlı kadın Alman halkını antisemitizme karşı çıkmaya çağırdı: "Ne yazık ki bu kanser yeniden uyandı“, diye seslendi. “Yahudilere karşı nefret, Almanya da dahil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde yeniden olağan oldu. Bu hastalık bir an önce tedavi edilmelidir."
Küçük İnge anne ve babasıyla toplama kampından son dakikada mucizevi bir şekilde kurtulmuştu. Rus askerleri gelmeseydi kısa süre sonra gaz odalarında ölümlerin kesin olduğu Auschwitz'e yollanacaklardı! Savaşın ardından New York'a göç ettiklerini anlatan Auerbacher: "İnsan nefreti korkunç bir şeydir“, dedi. „Hepimiz kardeş olarak doğduk. En büyük dileğim, tüm insanların uzlaşmasıdır."
80 yıl önce suç işlemişlerin torunları, aynı insanlık suçunun tekrarlanmaması için günümüzde sorumluluk taşıyor!