Kitap-lık, Eylül + Ekim 2018
AHMET ARPADBundan 120 yıl önce, 22 Haziran 1898 günü Almanya'nın Osnabrück kentinde Peter Remark adında bir basımevi ustasının oğlu olarak dünyaya gelir.17.yüzyılda Fransa'da büyük ihtilal sırasında katoliklere yapılan baskılar nedeniyle Almanya'ya göç etmiş olan ataları, 'Remarque' diye yazdıkları soyadlarını Almancalaştırmışlardı. İlkokuldan sonra Katolik papaz öğretmen okuluna verilen Erich zeki ve yetenekliydi, sınıfının en iyi öğrencileri arasındaydı. Daha okul yıllarında Jack London, Franz Werfel, Rilke, Nietzche, Balzac, Flaubert, Stendal, Proust gibi ünlülerin eserlerine merak sarmıştı. 1916 - 1918 yıllarını çoğu sınıf arkadaşıyla cephede geçiren Erich Remark'ın genel kültürünü genişletmeye karşı sonsuz bir eğilimi vardı. Çok okuyor, yüksek okuldaki konferanslara gidiyor, ilginç tiyatro oyunlarını senfoni ve oda müziği konserlerini de kaçırmıyordu.
Yakın arkadaşlarından Josef Witt o günlerin Remark'ından şöyle söz eder: ''Katıldığımız kurslarda sık sık nutuk atardı. O günlere göre aşırı şeylerden söz ederdi, fakat öne sürdükleri içinde yaşadığımız ortamda ileri düşünceler olduğu için öğretmenlerimiz bile onu ilgiyle dinlerdi. Yirmi yaşına göre çok şık da giyinirdi. Panama şapkası ve güzel köpeğiyle dolaşırken tüm gözler ona çevrilirdi. ‘Hayatta ilerlemek istiyorsan dış görünüşüne büyük önem vermelisin!' demişti bana bir gün."
1919 Haziran'ında okulu bitirdi ve öğretmen diplomasını aldı. Hemen göreve başladı. Ancak öğretmen Remark altı ay sonra Osnabrück makamlarına jurnal edildi. Kızıl ayaklanmalara katıldığı ileri sürülüyordu. Kurulan komisyon Remark'ın başka bir okulda göreve yollanmasına karar verdi. Fakat orada da, okul işlerine karışmaya kalkan bir papazla takıştı. 1920'nin Aralık ayında öğretmenlikten istifa etti. Çeşitli işler yaptı. Elinde çantası, kumaş satmayı denedi. Sonra bir mezar taşçısının yanına girdi. Hatta bir süre bir akıl hastanesinde org çalıp para kazandı. Geçim sıkıntısı yakasını bırakmıyordu. 1922'de büyük bir lastik fabrikasında reklam ve yayın işleri görevine getirilmesiyle rahatladı. Oldukça iyi para kazanıyor, geziyor, değişik çevrelerle ve insanlarla çalışıyor, edebiyat çalışmalarına da zaman ayırabiliyordu. Hannover'e taşındı. Yaşamında yeni başlangıç sayılan bu dönemde Erich Remark adını bıraktı ve Erich Maria Remarque oldu.
20. yüzyılın en başarılı eseri
31 Ocak 1929 tarihinde Berlinli Ullstein şirketler grubunun Propylaen Yayınevi'nde ilk kez basılan "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" romanının 20. yüzyılın en başarılı eseri olacağını o günlerde ne yazarı Erich Maria Remarque, ne de yayıncısı düşünden bile geçirmişti. 1930 yılında Amerika'da beyazperdeye uyarlanan, elli dile çevrilen, yirmi milyon baskı yapmış olan bu roman geçen yüzyılın ilk ve en başarılı savaş karşıtı eseridir. Remarque Ullstein'dan önce elinde müsveddler kapı kapı gezmiş, ilk romanını basacak bir yayınevi aramıştı! Remarque'ın: "Çağımın bir belgesidir" dediği ‚Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok‘ bir lise öğrencisinin Birinci Dünya Savaşı'nda cephede yaşadıklarını ve izlenimlerini anlatır. Roman ilk altı ayda yarım milyon satar. Piyasaya verilmesinden on iki ay sonra tirajı bir milyona ulaşır. Remarque bu eseriyle Birinci Dünya Savaşı'nın yaralarını on yıl sonra bile bir türlü saramamış olan Weimar Cumhuriyeti insanlarını yüreğinden vurmuştu. Okurları savaşla tramva geçirmiş, ruhsal dengesini yitirmiş, çökmüş bireylerdi. Remarque da onlardan biriydi. 19 yaşında cepheye sürülmüş, ağır yaralı olarak bir yılını askeri hastanelerin koğuşlarında geçirmişti. "Ben bu eserimle şikayet etmekten çok, savaşta bir neslin yitirilmiş olduğuna toplumun dikkatini çekmek istiyorum....", diyen Remarque'ın anlattıkları gerçektir, kendinin ve cephe arkadaşlarının yaşadıklarına dayanır. Carl Zuckmayer: "Bu roman Bilinmeyen Asker'e dikilmiş bir anıttır", der. "Remarque'ın eseri yaşamlarını yitirmiş yüz binlerce genç askerin kalıtıdır... Onu milyonlar okuyacaktır." 20. yüzyılın ilk yarısında toplumsal eleştiri içeren romanlarıyla ünlenen yazar Leonhard Frank'ın şu sözleri de önemlidir: "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok gibi bir eser ancak yüz yılda bir yazılır!"
„İnsanları Seveceksin“
Ancak 1933'de Almanya'da yönetime el koyan Naziler halkın bu gibi aydınlatıcı romanları okumasına karşıydı. 10 Mayıs 1933 günü Berlin Üniversitesi önündeki alanda Nazilerin ateşe attığı binlerce kitap arasında Remarque'in, ‚'Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok‘' ve ‘Dönüş Yolu‘ romanları da vardı. Remarque Alman vatandaşlığından çıkarıldı. 1933'lerin kahverengi gömlekli iktidarı onu ve romanlarını kendilerine engel görmeye başlamıştı. Çünkü genç yaşta ünlenen yazar, yüzyıllardır Cermen efsaneleri ve masalımsı yiğitlik örnekleriyle yetiştirilmiş sıradan Alman halkına savaşın yersizliğini, kötülüklerini herkesin anlayacağı apaçık gerçekler olarak haykırıyordu. Eserlerine edebiyatçılar ve büyük tenkitçiler dudak bükseler de, insanlar Remarque'i okuyor ve savaşın ne olduğunu, savaştan kimlerin yararlandığını anlamaya başlıyordu.
İşte o günlerde Remarque ülkesini terk etti ve otuz yıla yakın bir süre Almanya'ya dönmedi. İtalyan İsviçresi'nin Laggo Maggiore kıyısındaki Porto Ronco'da 1929 yılında satın almış olduğu villasına yerleşti. Üçüncü romanı, ‘Hayat Kıvılcımı‘ 1938'de Hollanda'da basıldı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Amerika'ya yerleşti ve Avrupa'ya tekrar barış gelene kadar da orada kaldı. 1947'de Birleşik Amerika Devletleri yurttaşı oldu. Dördüncü romanı ‘İnsanları Seveceksin‘ 1941'de İsveç'te yayımlandı. Savaş nedeniyle on binlerce insan Almanya'dan ayrılmak zorunda kalmıştı. Çoğu tüm varını yoğunu, çocuğunu, hayat arkadaşını geride bırakmıştı. ‘İnsanları Seveceksin‘ romanı o insanların yürekler acısı durumlarını yepyeni bir Remarque anlatımı ve roman tekniği ile ele alır.
„Uyanık olmak, dikkatle izlemek gerekiyor“
O edebiyat tarihçileri ve büyük okur yığınları için her zaman ‘Batı Cephesi...‘nin yazarı olarak kalmıştır. İlginçtir, Alman edebiyat çevreleri Remarque'ın romanlarına çoğu kez mesafeli durmuş, hatta onları küçümsemiştir. Onu büyük bir Alman edebiyatçısı olarak övenler daha çok yabancı edebiyat eleştirmenleridir. Ünlü yazarın: "Ülkemiz yazarları eserlerinde bir düşün uğrunda açıkça yan tutabilmek için gerekli süreklilikten yoksunlar" sözleri üzerinde durulması gereken bir görüştür. "Okurların, basının ya da iş başındakilerin hoşuna gitmemekten, sevilmemekten korkuyorlar. Bundan daha yanlış bir tutum olamaz..." görüşünü ileri süren ünlü yazar ilerde savaş sonrası Almanyası'ndan şöyle söz etmiştir: "Kaygılıyım. Eski Nazi ruhuna şurada burada tek tük de olsa rastlanıyor. Uyanık olmak, dikkatle izlemek gerekiyor..." Remarque'a göre genç neslin de ana babalarının bir zamanlar ne suçlar işlediğini çok iyi öğrenmesi gerekir. „Bugün ülkede iktisat, politika ve hukuk alanlarında önemli yerlerde eski Nazilerin görev almasına da aklım ermiyor, bu beni rahatsız ediyor. Eski pislikler örtmekle yok edilemez..."
Savaşın dehşetini, beraberinde getirdiği yıkımı, insanları birbirine nasıl yabancılaştırdığını çarpıcı bir şekilde dile getiren Remarque, savaşla ilgili bildiğimiz sandığımız gerçekleri sorgulamamızı sağlarken, edebiyatın ne kadar güçlü ve ölümsüz bir kaynak olabileceğini de bir kez daha kanıtlar. Onun amacı küçük insanın militaristlerin gerçek yüzünü görmesi ve barışın kutsallığını kavramasıdır. Remarque savaşa karşı sadece kalemiyle savaştı, militarizmi hep eleştirdi, çıkarları adına kimi politikacıların sinsi planlarla insanları boğazlamasını bütün yürekliliği ile yerdi. Ona göre insanlar arasında gerçek banş, savaşların her çeşidinin kötülenmesi. savaşın insanlık için en büyük yüzkarası olduğunun yığınlara anlatılmasıyla gerçekleşebilir. Remarque sorumluluğunu bilen bir yazar olarak bu görevini hep yerine getirdi. Eserleriyle kanlı savaşlarla geçinen çirkin politikacılara seslendi, militaristlerin gerçek yüzünü ve barışın kutsallığını insanlar kavrasın, barış dolu bir dünya gerçekleşsin istedi. Milliyetçilik yutturmacasıyla maskelenmiş Alman faşizminin içyüzünü Erich Maria Remarque romanlarında bütün çirkinliğiyle gözler önüne serdi.
Savaşa karşı savaş açtı
Savaş sonrası eleştirmenlerinin "Barış Savaşçısı" dediği ünlü yazar tüm eserlerinde militarizmi yerer. Romanları 45 dile çevrilmiş olan Remarque hep kanlı savaşlardan ve bu savaşlara neden olan politikacılardan söz eder. Amacı küçük insanın militaristlerin gerçek yüzünü görmesi ve barışın kutsallığını kavramasıdır. Remarque'a göre insanlar arasında gerçek banş savaşların her çeşidinin kötülenmesi, savaşın insanlık için en büyük yüzkarası olduğunun yığınlara anlatılmasıyla gerçekleşebilir. Remarque sorumluluğunu bilen namuslu bir yazar olarak bu görevi yerine getirdi. Hızlı bir yaşamı seven, Greta Garbo ve Marlene Dietrich ile büyük aşklar yaşayan Remarque öldüğünde arkasında on bir roman, bir tiyatro oyunu ve 20. yüzyıl Alman edebiyatında hiçbir yazarın ulaşamadığı büyük bir ün bıraktı. Savaşa karşı savaş açmış dünya yazarları arasında Erich Maria Remarque'ın hâlâ ayrı bir yeri vardır...