31 Ocak 2010

Kilise niçin siyasal İslamın dostu?

Cumhuriyet 31.01.2010
AHMET ARPAD
 
Almanya'da siyasal İslamın en büyük dostlarından biri de kiliselerdir. Gerek Protestan, gerek Katolik kiliseleri 1960'ların ortalarından günümüze İslam konusuna özel bir ilgi göstermiş ve bu alanda hemen hemen ilk yayın ve inisiyatiflerin öncüsü olmuşlardır. Alman kiliselerinin devletle organik bir bağ içinde oldukları dikkate alındığında, kilisenin dinimize duyduğu "ilgi"nin resmi bir ilgi olduğu da söylenebilir. Nitekim kiliseler, devletin "uyum programı" çerçevesinde, daha 1970'li yılların başında Alman okullarındaki "Türk öğrencilere" İslam din dersi verilmesi yolunda taleplerde bulunmuşlardı. O tarihte Almanya'daki İslami kuruluşların henüz böyle bir talebi yoktu. Kiliselerin İslam uzmanları o tarihte İslam din dersinin gerekliliğini söyle açıklayacaklardı: "Yakın aşamada ülkelerine dönmesi beklenen Türklerin çocuklarına ülkelerine uyumda yardımcı olmak…"
 
Kiliseler bugün de yüksek sesle Alman okullarında İslam din dersi verilmesi için talepte bulunuyorlar. Ancak günümüzde geçmişe oranla önemli bir fark var. Şimdi kiliseler İslam din dersini "Türk çocukları" için değil, "Müslüman çocuklar için" istiyorlar. Çünkü Alman devletinin yeni uyum ajandasında Türk yok, "Müslüman" var. İkinci fark daha da ilgi çekici. Kiliselere göre İslam din dersi, "Müslüman öğrencilerin Almanya'ya uyumunu kolaylaştıracak!" "Uyum"la kastedilen, Almanya'daki Türklerin, Boşnakların, İranlıların ve az sayıda Arap kökenli insanın kendilerini günün birinde sadece "Müslüman" olarak görmeleri ve tanımlamaları. Almanya'da son yıllarda bir "Müslüman azınlık" yaratılmak isteniyor. Bu planın olmazsa olmaz kişileri arasında da papazlar ön sırada geliyor. Örneğin Alman Protestan Kilisesi'nin İslam uzmanlarından Heinrich Georg Rothe, "dinler arası diyalog" yaftası altında siyasal İslamın temsilcilerini sürekli sempozyumlara, konferanslara davet edip, onları ısrarla "Müslümanların temsilcisi" olarak pazarlıyor. Papaz Rothe'nin dini bütünlerle bu sıkı ilişkisi şu sıralar kendi kilise tabanını da oldukça rahatsız etmişe benziyor. Son zamanlarda kendi papazlarına "İslamcıların papazı" demeye başladılar. Bu kişinin son çabalarından biri de Stuttgart yakınlarındaki Geislingen kentinde, boş kaldığı için Protestan kilisenin satışa çıkardığı kocaman bir bina, papaz Rothe'nin de önerisi ile "bizimkiler"e satıldı. Alıcı Hocaefendiciler "burada üniversite öğrencileri kalacak, bir de çocuk yurdu açacağız" diyor. Tepeden tırnağa restore olacak binanın proje sorumluluğunu da yerel kilise meclisinin önemli üyesi olan bir mimara verdiler! Baden-Württemberg Eyaleti "İslam danışmanı" Michael Blume'nin de Protestan kilisesine: "Binayı onlara satmanızda hiçbir sakınca yok" dediği biliniyor. Bundan yedi yıl önce doktora tezinde, geçmişi Hizbut Tahrir'e uzanan, şeriatçı Explizit dergisi yazarı, çok mimli bir Türk'ü kaynak olarak göstermesine, düşüncelerine yer vermesine ve Anayasayı Koruma Örgütü'nün karşı çıkmasına rağmen Hıristiyan Demokrat Parti yöneticilerinin "Eyalet İslam danışmanı" görevine getirdikleri Blume arada sırada Zaman'a yazıyor, düzenledikleri sempozyumlara konuşmacı olarak katılıyor...
 
www.ahmet-arpad.de

24 Ocak 2010

Schiller'in kafatası kimde?

Cumhuriyet 24.01.2010
STUTTGART
AHMET ARPAD
 
Kocaman çınarların dalları karlar içinde. Hava soğuk mu soğuk. Dar yollar kar kaplı. Tarihi mezar taşları arasında gezinen birkaç yaşlı insan. Stuttgart'ın Fangelsbach mezarlığı bu sabah biraz ürpertici. Kilisenin yanından uzanan yolun sonunda bakımlı bir mezar. Onun da üzeri kar kaplı. Büyükçe taşında yazdığına göre en son gömü 1911 yılında yapılmış. Goethe ile birlikte Alman edebiyatında klasik dönemin en önemli temsilcisi sayılan Friedrich Schiller'in oğlu Ludwig, torunu Friedrich ve onun eşi Mathilde 1857'den günümüze burada yatıyor. Geçen yıl mezarları açıldı, kemikleri çıkarıldı, DNA analizinin ardından küçük bir törenle tekrar gömüldü. 1805 yılında Weimar'da ölen ve önce toplu bir mezara konan Schiller'in kemikleri anlatılanlara göre 1826 yılında prensler kabristanına taşınır. Fakat kısa süre sonra Weimar'da yatanın Schiller olmadığı iddiaları yükselmeye başlar. Ta ki 1959 yılında Gerassimov adlı bir Rus doktor kabristandaki kafatasıyla kemiklerin Schiller'e ait olduğuna karar verene kadar. Fakat beş yıl önce ünlü yazarın 200. ölüm yılında Alman televizyonu MDR aracılığı ile yeni ve çok kapsamlı bir araştırma başlatılır. İşte bu girişimler kapsamında Freiburg Üniversitesi Stuttgart'taki aile mezarında yatan oğlu ile torununun kemiklerini inceledi ve Weimar'daki kafatasının Alman edebiyatının bu ünlü yazarına ait olmadığı kesinlikle saptandı. Stuttgart-Marbach doğumlu Schiller'in 250. doğum yıldönümü törenleri nedeniyle konuşan Antropolog Ursula Wittwer, "On dokuzuncu yüzyılda ünlü kişilerin kafatasları meslektaşlarımın çok ilgisini çekerdi" dedi. Schiller'in kafatasının da o yıllarda çalınmış olduğu tahmin ediliyor!
 
Stuttgart'ın şirin Marbach kasabasında Schiller Milli Kütüphanesi iki yıllık restorenin ardından geçen kasımda kapılarını yeniden açtı. Alman edebiyatının çok zengin hazinesini barındıran eşsiz müzenin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Horst Köhler, "Marbach doğumlu Friedrich Schiller bir popstar idi!" dedi. Aydınlanma çağının en önemli bu düşünürünün idealizmi, bireyin ruhuna ve özgürlüğüne öncelik tanır. Heyecanlıdır, ateşlidir, amaçlarına ulaşmak için hep isteklidir. Okul yıllarından başlayarak kendini hep baskı altında hisseder, dük Karl Eugen döneminde yaşam onun için dayanılmaz olunca 1782'de Stuttgart'ı terk eder ve Weimar'a yerleşir. Goethe ile yakın dostluğu işte o yıllarda başlar. Wilhelm Meister romanını yazması için onu zorlar. Goethe de Schiller'i "Wallenstein" eserini yazması için yüreklendirir, hatta Weimar'da sahneye konduğunda oyunun rejisörlüğünü yapar. Schiller "Haydutlar"ın ilk baskısını kendi cebinden öder, borç parayla da bir edebiyat dergisi çıkarır. Ölümüne yakın son sözleri, "Artık her şeyi daha sade, daha berrak görüyorum..." olur. Schiller'in ardından "Varlığımın yarısını yitirdim," diyen Goethe için sahip olduğu en değerli hazine, aralarındaki yazışmalardır. Bir süre sonra bütün mektupları yayınlatır. 
 
Yeniden açılan Schiller Milli Kütüphanesi'nin arşivlerindeki Alman edebiyatının Goethe'den Kafka'ya on binlerce belgesine şu günlerde yenileri de eklendi. Fischer Yayınevi'nin ardından Suhrkamp ve İnsel Yayınevleri de çok değerli arşivlerini kütüphaneye verdiler. Hofmannstahl, Rilke, Zweig, Frisch, Enzesberger, Walser gibi 20. yüzyıl Alman dili edebiyatının yıldızlarının elinden geçen müsveddeler ve mektuplar şimdi Marbach'da herkese açık. 
 
www.ahmet-arpad.de

10 Ocak 2010

İnsanları sevmek yaşam koşuluydu

Cumhuriyet 10.01.2010
SALZBURG
AHMET ARPAD
 
Bu ev, yaşamı boyunca Avrupa ruhunu, toplumların uzlaşmasını düşlemiş olan Stefan Zweig'a Salzburg'un geç de olsa verdiği bir armağan! 1934'te Nazi baskısına dayanamayıp ailesini, yurdunu, kentini terk eden ünlü yazarı Salzburg aradan tam 74 yıl geçtikten sonra algıladı. Salzach ırmağı kıyısına yayılmış tarihi kente tepeden bakan Edmunsburg'daki şık 17. yüzyıl barok villa buram buram Zweig kokuyor! Burası artık edebiyatla bilimin buluştuğu bir yer. Zweig'ın yaşamı sayısız arşivden bulunup çıkarılmış fotoğraflarla ve belgeyle anlatılıyor. Kütüphane odasının raflarını dünyanın dört bir köşesinden gelmiş yüzlerce Zweig çevirisi dolduruyor. Yazı masası ile uzun yolculuklarda yanından hiç ayırmadığı daktilo da bir köşede yerini almış. Kütüphanesinde sohbet ettiğimiz Enternasyonal Stefan Zweig Cemiyeti Başkanı Dr. Holl, Salzburg'daki bu güzel yapının Avrupa edebiyatı ve sanat tarihi üzerine düzenlenen bilimsel toplantılara, konferanslara ve okumalara açık olduğunu söylüyor. Çeşitli ülkelerden edebiyatçıların ortak projelerine destek veriliyor. Zweig evinin müdürü Klemens Reinholdner de, "Yazar üzerine araştırma yapanlar arşivimizde her şeyi bulabiliyor" diyor. Sohbet koyulaşıyor. Az sonra Stefan Zweig Cemiyeti'nin ilk başkanlarından profesör Fitzbauer de aramıza katılıyor. El sıkışırken gülümseyerek konuşuyor: "Babanız Viyana'ya her gelişinde bana sorardı: Cemiyet Zweig'ın Salzburg'daki villasını niçin satın alıp müze yapmıyor?" Villaya kumaş tüccarı Gollhofer Nazilerin yardımı ile el koymuştu. Şu sıralar yaşlı oğlu oturuyor, erkek arkadaşıyla.
Yüce katedralin çanları çalıyor, yüksek pencerelerden salona giriyor sesleri... Villanın önündeki geniş terasa çıkıyoruz. Çan sesleri yayılıyor tarihi alanlara, yankılanıyor tepelerde, kayalıklarda, iniyor Salzach kıyısındaki kentin üzerine. Katedralin hemen yanı başında, piskoposların yüzlerce yıl yaşamış olduğu, sarayı andıran dev yapıda Rönesans, Barok ve Klasisizm bir arada. Az sonra büyük alandayız. Irmağa uzanan loş ve dar sokakların arnavutkaldırımı taşlarında ayak sesleri. Mozart'ın, Zweig'ın, Bernhard'ın, Handke'nin kentinde akşam oluyor. Vitrinler rengârenk, pırıl pırıl, ışıl ışıl. Bu kentte ortaçağla günümüz, doğanın güzelliği ile sanat eserleri bağdaşır. Salzach'ın kıyılarında yükselen kubbelere gün batışının kızıllığı vurmuş. Tarihi yapılar arasındaki daracık ortaçağ sokakları yavaş yavaş aydınlanıyor fenerlerle. 
 
Kültür aracılığıyla daha iyi bir dünyayı yaratacağına inanmış Zweig, politikacılara karşı eserleriyle savaş vermiş, kitapları yakılmış gerçek bir aydındı! İnsan ve yazar olarak özgürlüğüne düşkündü. İnsancıl ve savaş karşıtıydı. Ölümünden bu yana hiç yitirmedi güncelliğini. Huzursuz başlayan 21. yüzyılda düşünceleri her zamankinden daha çok geçerli. Zweig üzerine yaptığı çalışmalarla, kitaplarla ve belgesel filmlerle tanınan Salzburglu Gert Kerschbaumer Café Bazar'ın kapısını açıyor. Kocaman salonun masaları insan dolu. Hızla yanımıza gelen yaşlı garson; "Herr Doktor!" deyip hafifçe eğiliyor, köşedeki küçük masaya götürüyor bizi. Kerschbaumer gülümsüyor: "Her cumartesi hep aynı saatte geldiğimi bildiği için bu masayı bana ayırır." Bir zamanlar garson Fritz'in yedi numaralı masayı hep Stefan Zweig'a ayırdığı gibi.
 
www.ahmet-arpad.de