Toplum Gazetesi, Almanya, 25 Eylül 2021
Stuttgart'ın güneyinde, trikotaj sanayinin merkezi olarak tanınan Tailfingen'deki Tekstil Müzesi'ndeyiz. Dikiş odasında dikiş makinelerinin başında oturmuş çalışanlar var!Onlar canlı değil, el işi! Başka bir köşede Viyana müziği yapan orkestra, piyanonun tuşları sosisten, hemen yanında varyete artisleri, demir parmaklıklar arasındaki bir ahtapot aralarına girmek istiyor. Olup bitenler müzisyenlerin umruna değil, onlar çalmayı sürdürüyor.
Tübingenli Stefanie Siebert bir "kumaş artisti", tanışalı neredeyse 20 yıl olacak. O yüzlerce metre değişik kumaşlardan, haftalarca, aylarca çalışarak insan boyunda 'el işi insanlar' yaratıyor. Şu ana dek yüzün üzerinde figüre yaşam vermiş! "Onlar benim dünyam", diyor. Çünkü neredeyse gece-gündüz birlikte yaşıyorlar. Büyük bir aile, Stefanie Siebert ve bebekleri. Yıllarboyu kendine büyük bir mekan aradı. Sonunda, bundan sekiz yıl önce, Tübingen yakınlarında şirin kasaba Haigerloch'da tarihi Schwanen otelini satın aldı. Otelin salonlarını, katlarını, odalarını 'el işi insanlar'la doldurdu! Suratları kırışmış, yanakları sarkmış, gerdanları çifte, burunları düşmüş, bakışları tepeden, cakalı ve donuk, küstah ve şımarık... Bolluk içindeki bir toplumun kurgu bir dünyada yaşayan üst sınıf insanları. Gözünüzün içine bakıyorlar, sanki her an konuşacaklar.
Otto Dix'in insanları
Şimdi onlar 2021 yılının sonuna dek Tailfingen'deki müzedeler. Yeşil ipek tuvaletli şarkıcı kadın, dudakları kıpkırmızı kocaman ağzını sonuna kadar açmış şarkılar söylüyor. Suratları kat kat boyalı hanımlar incecik sigaralarını altın ve gümüş uzun ağızlıklarla içerken, erkekler purolarını tüttürüyor. Tuvaletleri pahalı terzilerin elinden çıkmış kadınların giyimleri rüküş. Takıları gösterişli, ağır mı ağır. Başka bir salonda masa başına oturmuş köylü giysili kadınlarla, kısa deri pantalonlu erkekler sosisler yiyip bira içiyor. Birinin üzerinde frak, yakalarında altın salyangozlar, sosisler sallanıyor. Köşedeki küçük orkestra en popüler dans melodilerini döktürüyor! Ak saçlı bir adam dans ettiği genç kızın omzuna başını dayamış. Üzeri pastalar, kekler dolu bir başka masanın çevresinde toplanmış üç-beş kadın pahalı porselen fincanlardan kahve içip kahkahalar atıyor! Bir an için sanki Otto Dix'in insanları karşınızda.
Tepsi tepsi havyar
Stefanie Siebert'in insanlarının yüzleri ve elleri ten renginde incecik triko kumaştan. Yüzlerinin içi sentetik pamuk dolu. Gözler her renk boncuktan. Işıldayan parlak kumaştan ringa balığı salamurası. Koyu kahverengi ipekten yuvarlak simitler, üzerlerindeki beyaz tuz taneleri suni inciden. Kuşkonmazlar ipek kumaşla beyaz rujdan. Kâseleri dolduran siyah ve kırmızı havyar minnacık styropor taneleri. Siebert insanlarını yaratırken ipeğin yanı sıra saten, deri, ince kadife, sırma şeritler de kullanıyor. Bütün bunları başarmak için sadece sanatçı olmanın yetmiyor. İdealist olmak da gerekli. El emeği, göz nuru ve sonsuz bir sabır 'el işi insanlar'ıyla 40 yıllık ortak yaşamında Stefanie Siebert'e hep eşlik etmiş.
Yarattığı "insanlar"la yıllarca kent kent gezmiş, büyük mağazaların vitrinlerinde, galerilerde, kütüphanelerde, tarihi saraylarda sergilemiş, görenleri hayrete düşürmüş. "Bu insanlarda en küçük ayrıntıya kadar her şey hemen hemen el dikişi. Özellikle yüzlerdeki ayrıntılar el dikişsiz olmuyor. Kullandığım her şey yumuşak olmalı. Satenden ipeğe, kadifeden triko kumaşına", diyor Siebert.
Yarattığı erkekler çoğunlukla yaşını başını almış, yaşamlarının son döneminde, kelli felli kimseler. Kadınlar ise orta yaşın üzerinde, geçmişin güzel günlerinin anı ve özlemiyle yaşamlarını sürdürenler. Ziyafet masasında oturuyorlar, keyifliler ve de aç. Gülüp konuşuyorlar, siyah havyara kaşık daldırıyorlar, kuşkonmazı elle yiyorlar. Bir masanın üstü tepsi tepsi havyar, somon, karides, ıstakoz, füme etler, haşlanmış domuz başı, salamlar, sosisler... Posbıyıklı bir garson, elinde şampanya şisesi bekliyor. Bakışlarından yorgun olduğu belli.
Stuttgart'a bir saat uzak Tailfingen'in komşusu Haigerloch Eyach boğazında yamaca yaslanmış şirin bir kasaba. Gizemli bir geçmişi var! 1939 yılında kimyager Otto Hahn ve Kaiser-Wilhelm Kimya Enstitüsü'nden arkadaşları uranyum çekirdeğinin ikiye bölünebileceğini keşfettiler. Savaş ilerleyince çalışmalarını devam ettirmek için 1944 yılında Haigerloch'a kaçtılar. Tarihi sarayın altında kayalara oyuldu, orta çağdan kalma bölmeleri Hitler'in atom fizikçileri laboratuvar olarak kullandı. Amerikan işgal güçleri buraya 23 Nisan 1945'de el koydu, Hahn ve arkadaşları tutuklandı, çalışmalarında kullandıkları tüm aletleri de ABD'ye götürdü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder