Cumhuriyet, 20.07.2025
UNESCO'nun Dünya Mirası Komisyonu 12 Temmuz'da Paris'teki toplantısında, Bavyera Kralı II. Ludwig'in (1845–1886) Neuschwanstein Şatosu, Herrenchiemsee ve Linderhof Sarayları ile Schachen Dağı'ndaki kraliyet sarayını Dünya Mirası Listesi'ne aldı.
Ahmet Arpad
UNESCO'nun Dünya Mirası Komisyonu 12 Temmuz'da Paris'teki toplantısında, Bavyera Kralı II. Ludwig'in (1845–1886) Neuschwanstein Şatosu, Herrenchiemsee ve Linderhof Sarayları ile Schachen Dağı'ndaki kraliyet sarayını Dünya Mirası Listesi'ne aldı. Bavyera'da eşsiz bir doğanın içinde yükselen şatoyla saraylar, her yıl 2 milyona yakın turist çekiyor. 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen bu olağanüstü yapılar, göreni bir düşler dünyasına götürüyor.
Neuschwanstein Şatosu bir ortaçağ şövalye şatosu gibi inşa edilmiş. O çok sayıda kulesi ve masalsı görünümüyle bir "taş rüya". "Eksantrik" Kral II. Ludwig'in karşımızda yükselen "eseri" sarayla şato karışımı bir yapı. Karşısında ilk kez durduğunuzda: "Bu yapı bir saray mı, yoksa bir şato mu" diye sormadan edemiyorsunuz. Bir an için düşler dünyasına dalıyorsunuz. "Şan ve şöhret" dolu bir yaşamın özlemini çeken genç kral burada onunla ölümsüzleşmek istemişti.
II. Ludwig insanlarla bir arada değil, bir düşler dünyasında yaşamış, içine kapanık, utangaç ancak kendini hep en büyük hissetmiş bir kraldı. İnsanlardan uzak olmayı yeğlediği için masalımsı şatosarayının duvarları ardına çekilmiş. Milyonlarca "Mark"ı, ülkesinin hemen hemen tüm olanaklarını, gerçekdışı gibi görünen, 200 odalı bu eşsiz yapıya harcamış. Ona "çılgın" diyenler olmuştu.
Neuschwanstein, belki de Avrupa'nın en güzel şato-sarayı! Ancak zamanla II. Ludwig'in yaşamından rahatsız olmaya başlayan yakın çevresi, bir doktor heyetinin verdiği "psikolojik yetersizlik" raporuyla Bavyera'yı artık idare edemeyeceğine inandıkları kralı tahtından indirmiş, onu sarayından atmıştı. "Bana komplo yapıyorlar" diyen II. Ludwig'i, Starnberg Gölü'ndeki Berg şatosuna sürmüşlerdi. Kısa süre sonra da gölde ölüsü bulunmuştu. Ölmüş müydü, öldürülmüş müydü? Bu günümüze dek yanıtlanamamış bir soru. Düşler dünyasının kralı II. Ludwig ardında büyük borçlar bırakarak anlaşılmaz yaşamına veda ettiğinde 41 yaşındaydı.
DUVARLAR ALTIN KAPLI
Münih'le Salzburg arasındaki Chiemsee, Güney Bavyera'nın güzel göllerinden biri. Burayı çekici yapan Kral II. Ludwig'in ölümünden kısa süre önce yaptırdığı Herrenchiemsee Sarayı. Versay'dan etkilenmiş yapıda 98 metre uzunluğundaki görkemli tören salonuyla ikinci kata çıkan merdivenler ve kralın her yanı altın kaplama yatak odası göz kamaştırıyor. II. Ludwig, bu sarayda yaşamının sadece 10 gününü geçirmişti! Ölümünden birkaç ay önce Tirol yöresinin şirin göllerinden Plansee kıyılarına, Pekin'deki "Kış Sarayı"nı anımsatan bir saraycık kondurmayı planlamıştı. Gerçekleştiremediği başka bir yapı da Avusturya sınırındaki Garmisch'in kuzeyinde, Bizans saraylarını andıran büyük saraydı.
II. Ludwig'in başka sarayları da vardı. Bavyera Alpleri'nin çevrelediği Ammergau yöresindeki Linderhof'u çok severdi. Olağanüstü dağ manzarasıyla ünlü sarayın hemen hemen bütün odalarının duvarlarını da altınla kaplatmıştı! İnsanlarından kaçan genç kral, hayranı olduğu ünlü besteci Richard Wagner'in "Tannhauser" operasındaki dev mağaranın benzerini sarayın bahçesine yaptırmıştı. Yine aynı yörede, Schachen tepesine kondurttuğu, 3 bin metrelik Zugspitze ve Avusturya Alpleri manzaralı "kral evi" de düşsel bir yapı. Birinci katın rengârenk odaları şark saraylarını andırıyor.
Başka bir "cevher" de Obersalzberg tepesinde! Buralara kadar gelip de "kuş uçuşu" ötedeki tepeye çıkmamak olmaz! Çünkü Almanya-Avusturya sınırında 2 bin metreye yaklaşan bu tepenin 1933'ten bu yana kötü bir ünü var. Orada da başka bir "çılgın" yaşamıştı. Kendisine "halkın başbakanı" denmesini isteyen megaloman Adolf H. buraya kendi çizdiği planlara göre dev bir karargâh oturtmuş, ülkeyi ve savaşı uzun yıllar oradan yönetmişti.
İnanılmaz bir manzara, dimdik yükselen yamaçlar silme çam ormanlarıyla kaplı. Aşağılarda, pırıl pırıl dereler, suları yemyeşil Königsee. Şirin, küçük, kar beyazı gemiler arkalarında köpükler bırakarak göldeki küçük yerleşimlere uğruyor. Çok ötelerde Salzburg, ufukta Alp dorukları... Uçurumun bağrına saplanan bu "kartal yuvası"nda Adolf H. yanında Eva'sı keyif çatıp çayını yudumlarken kafasından kim bilir ne "kötülükler" geçirmişti?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder