Cumhuriyet Dergi
18.10.2009
AHMET ARPAD
STUTTGART
STUTTGART
Adam uzun mu uzun. İpince. Karalar
giyinmiş. Yanındaki ufak tefek kadın da. Mihrabın loşluğunda durmuşlar,
aralarında fısıldaşıyorlar. Adam eğilmiş, kamburu çıkmış, kadına bir şeyler
söylüyor. Camları rengârenk pencerelerden giren güneş ışığı onlara arkadan
vuruyor. Sonra ağır ağır yürüyorlar, kocaman sütunlar arasında geziniyorlar.
Arada sırada susuyorlar, başlarını kaldırıp, tepelerindeki kubbeye, pencerelere
bakıyorlar. İlginç bir çift. Katedralde başka insanlar da var. Sütunlar
arasında süzülür gibi gezinen, köşelerde sessizce dua eden. Rahatlatıcı
bir huzur her yerde. 16. yüzyılın bu dev yapısında değişik dönemler seçiliyor.
Romantik ve Gotik yapı stili ağırlıklı. Büyük mihraptan kubbeye yükselen
tahta oyma işçiliği beş yüz yıllık. Tanrı, Meryem Ana, İsa bir arada. Sütunları
birbirine bağlayan taş işçiliği de eşsiz. Yukarılarda çalgı çalan melekler,
fresklerde kıyamet günü, alevler, lanetlenmişler. Breisach katedrali insanın
olağanüstü yaratıcılığının kanıtı, göreni etkisi altında bırakan eşsiz
bir eser.
Aynı anda bir turist grubu katedralden
içeri giriyor. Amerikalı olacaklar. Giysiler renkli. Yaz sıcakları geride
kalmasına karşın kimileri şortlu. Yüksek sesle konuşuyorlar, gülüşüp duruyorlar.
Huzur verici o sessizlik bir anda bozuluyor. Önden yürüyen kadın rehber
bir şeyler anlatıyor. Pek azı onu dinliyor. Aceleci adımlarla bir köşeden
bir köşeye gidiyorlar. Dün Paris, yarın Heidelberg, ertesi gün Münih, ardından
Viyana. Bir haftada koştura koştura Avrupa turu!
Karalar içindeki çift az sonra dışarda,
büyük kapının yanında durmuş, katedralin taşlarını okşuyor. Adam yanımıza
gelip, şöyle bir selam verdikten sonra soruyor: "Acaba Freiburg'a en çabuk
nasıl gidebiliriz?" Tren istasyonuna giden yolu tarif ediyorum. Sonra birlikte
yürürken anlatıyor. Annesiyle babasının doğduğu topraklara bu ilk gelişiydi.
"Onlar Breisach'ı 1937'de çok ani terk etmişler" diye konuşuyor. Sesinde
bir hüzün seziliyor. "Önce sınırın ötesindeki Colmar'a, oradan da İngiltere'ye
kapağı atmışlar." Naziler 1938'de sinagogu yakmış, ardından da yedi yüz
yıldır bu kentte yaşayan tüm Yahudileri Güney Fransa'daki Gurs toplama
kampına atmışlar. Adamla kız kardeşi İngiltere'de dünyaya gelmişti. Bakışları
katedralin çifte kulelerinde: "Bu dev yapıyı gerçekten dine inanan insanlar
yaratmış, ideologlar değil!" diye mırıldanıyor ve veda edip yokuş aşağı
yürüyor, hafif öne eğik, yanında kız kardeşi. Biz durup doğayı içimize
sindiriyoruz.
Ötelerde tarlalar, daha ötelerde
ormanlar, sisler ardında dağlar. Güz iniyor Karaormanlar'a, renkler başlamış
değişmeye. Koyun sürüleri yamaçlarda girmiş otlara. Ren'in suları pırıl
pırıl. Karşı kıyı Fransa, bu kıyı Almanya. İkinci Dünya Savaşı yıllarında
Fransız bombalarıyla tümüne yakını yıkılmış olan Breisach'ın şirin evleri
on yıl gibi kısa bir sürede yenilenmiş. Başımızı çevirip arkamıza bakıyoruz.
Dev katedral dört bin yıllık Breisach'ın tepesinde, toprak rengi ve beyaz
evlerin üzerine çökmüş, her şeye hâkim. Yamaçlardan inen bağlarda kütükler
üzüm dolu. Bahçelerde elmalar kızarmış. Mısır tarlaları göz alabildiğine.
www.ahmet-arpad.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder