TOPLUM Gazetesi, Eylül 2018
AHMET ARPADAvrupa’nın en büyük mezarlığı Viyana’daki 240 bin metrekare alana yayılan Merkez Mezarlığı’dır. Burada yaklaşık 300 bin mezarın olduğu söyleniyor. Avrupa’daki önemli mezarlıktan biri de 40 bin metrekare alanı kaplayan ve içinde 100 bin mezarın bulunduğu Paris’teki dünyaca ünlü Père-Lachaise’dir. Berlin Weisensee mezarlığı da aynı büyüklükte. Ancak yüz on altı bin mezarlığın bulunduğu Weissensee’ye 1880’den bu yana sadece Yahudiler gömülüyor. Berlin’i terk edip eski Doğu Berlin’in geniş caddelerinden geçerek ulaşacağınız Weissensee semtindeki Yahudi mezarlığının geniş kapısından içeri adımını attığınız anda kendinizi bambaşka bir dünyada hissediyorsunuz. Biraz şaşkın, biraz merakla çevrenize bakınırken biri hızla yanınıza sokuluyor. Adam hiç konuşmadan size kara bir takke uzatıyor. Kavrıyorsunuz, bu kipayı başınıza geçirmeden mezarlıktan içeri adım atmak yok. Hangi dinden olursanız olun, ölülere saygı gereği başınızı kapatmalısınız.
Az sonra dev ağaçlar altındaki yollarda ilerlerken başka bir dünyadasınız. Çeşitli sarmaşığın kapatmış olduğu kara mezar taşları, mozoleyi andıran dev mezarların sağından solundan yükselen onlarca yıllık kırmızı, beyaz Alp gülleri... Mezarlar çok değerli mermer taşlarından veya granitten yapılmış, döküm parmaklıklar gümüş ve altın renginde. Kimi parmaklığın ardında yine altın boyalı yüksek şamdanlar görülüyor. Mermerlerdeki sevecen yazıtlar orada yatanları saygıyla anıyor. Taşlara itinayla işlenmiş defne ve yeşil sarmaşık motifleri de o kişiyi onurlandırıyor, ona duyulan dostluk duygularını simgeliyor. Weissensee’deki anıt mezarlar özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesinde vefat etmiş olan, toplumun yakından tanıdığı çok varlıklı Yahudiler için yapılmış. Soykırımdan önce Berlin’de 170 bin Yahudi yaşarken, Üçüncü Rayh’ın sonu geldiğinde sayıları bin beş yüze düşmüş!
Küçük bir mahalleyi, mezarlıktan çok bir parkı, hatta yer yer bir ormanı andıran Berlin Yahudi mezarlığına büyük kentin kargaşasından ve gürültüsünden kaçıp, ağaçlar altında huzur içinde gezinmeye gelenler de var. Tarihi ağaçların dorukları güneşin sıcağını, çevrenin gürültüsünü önlüyor. Kuşlar için bir cennet. Ağaç doruklarına atmacalar yuva kuruyor, geceleri mezar taşları arasında tilkiler dolaşıyor. Gölgeli, serin yollarında sadece meraklılar, yabancı turistlere rastlanmıyor. Bastonuna dayanarak yürüyen yaşlılarla, çocuk arabası süren anneler de burada nefes alıyor. Ara yolların çoğuna girmek mümkün değil. Kırılıp düşmüş ağaç dalları, yerlere kadar inmiş dev sarmaşıklar ve sürekli yayılan yosunlar sadece yolları kapatmış değil, bir çok mezar taşını da altına gömmüş. Kimi kara mezar taşı öne veya arkaya eğilmiş. Az ötede yanyana iki mezarın taşları düşmemek için birbirlerine destek olmuş, başbaşa vermiş iki insan gibi öyle duruyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder