Cumhuriyet 04.02.2007
AHMET ARPAD
STUTTGART
"Versay Antlaşması ülkemiz için yüz
karası! Seksen milyon insana dar geliyor ülke, doğuda yeterince toprak
var, gidelim, alalım o toprakları! Yerleşsin genç çiftçiler oralara...
Gözün alabildiğine verimli topraklar. Ay çiçeği tarlaları dolu Ukrayna!"
Bu gibi sözlerle kandırmışlardı insanları. Yitirilen Birinci Dünya Savaşı,
Fransa'nın Ruhr havzasını işgali, Versay Antlaşması, işsizlik, değer yitiren
para, fakirleşen toplum... Hepsinin de suçlusu komünistler, sosyal demokratlar,
Yahudiler, yabancıların Alman kültürüne zararlı etkileri, antifaşist yazarlar...
Tümünün altında ezilen Germen insanı ve onun değerleri. Ülkenin bu sorunlarına,
akıllı bir iç ve dış politika, zeki yöneticiler, ileriyi gören politikacılarla
çıkar yol bulunabilirdi. Fakat hiçbir zaman savaşla... 1940 Mart'ında doğu
cephesine sevk emrim çıktığında 29 yaşındaydım. Bir tank birliğinde yazıcı
er olarak yolladılar beni. Savaşta ilk aylarımı güney Çekoslovakya'da geçirdim.
Ardından Polonya'ya girdik ve ben 1945'te Hitler orduları teslim bayrağını
çekene dek bir oraya, bir buraya yollandım durdum. Tüm Doğu Avrupa toprakları,
Rusya cepheleri, ta Volga kıyıları. Hep savaşanların peşi sıra gittim.
Ve 1945'te peşimizde bizi kovalayan Ruslar, yine döndüm Almanya'ya.
1933'ten öncesini yaşamamışlar Almanya'nın
başına bir Hitler'in niçin geçmiş olduğunu, bu adamın niçin başka ülkelere
saldırdığını kolay anlayamaz. Bunun nedenleri sadece yitirilmiş bir dünya
savaşı, Versay Antlaşması'nın getirdikleri, ya da toplumun büyük kesimlerinin
çökmüş bir imparatorluğa duyduğu özlem değildi. Büyük ekonomik kriz, milyonlarca
işsiz, paranın değer yitirmesi, insanların hızla fakirleşmesi toplumda
radikal görüşlerin önünü açmıştı. Özellikle 1930'lu yılların başlarında
Alman insanı ülkeye komünizmin gelmesinden her geçen gün daha çok korkmaya
başlamıştı. Almanya'da korkunun sürekli arttığı böyle bir ortamda ülkeye
artık huzur getirecek, insanları komünizm tehlikesinden koruyacak "güçlü
bir yönetici" özlemi de giderek daha çok artıyordu.
... Şimdi, 96 yaşıma bastığım bugün,
villamın terasında oturmuş kış güneşinde ışıldayan Ren nehrini seyrediyor,
anılarımda onlarca yıl öncesine dönüyorum. Hele son zamanlarda nedense
daha sık gençliğimi, askerlik yıllarımı, çoğu artık bu dünyadan göçmüş
arkadaşlarımı anımsıyor, cepheden sağ döndüğüm ve bu yaşıma ulaştığım için
dua ediyorum. Özlenen "kurtarıcı" 1933'ün Ocak ayında Almanya'nın başına
geçti. İlk yıllarda onu coşkuyla kucaklayanlardan biri de bendim. Ancak
kısa süre sonra coşkum sönüvermişti. Çoğu yaşıtım, kimi zorla, kimi isteyerek
partiye yazılırken ya da Nazi hücum kıtası SA'ya alınırken ben her ikisinden
de uzak durmuştum. Bir süre direnmiştim. Şimdi o günlere döndüğümde 1930'lu
yılların ortasında Hitler'e olan coşkumun nedenlerini daha iyi kavrıyorum.
O günlerde Hitler bizler için yüzyılın dâhisi; batağa saplanmış, son günlerini
yaşayan Almanya için büyük "kurtarıcı" idi! Savaşta yaşananların ardından
onun için, "İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en müthiş katiliydi!" demek
çok kolay. İlk yıllarında ondan "harikalar" beklemiş biz genç insanları
bugün suçlamak bence çok yanlış.
... 1941'de Doğu Avrupa topraklarında
ilerliyoruz. Görev yaptığım tank birliği Doğu Prusya'yı ele geçiren ilk
kuvvetlerden biri. Komutanlarımız sürekli, "Biz bu savaşı Rus insanına
karşı yapmıyoruz" diyor. Bolşeviklere karşı savaşıyor Alman orduları! Biz
saldırmasaydık, sınırda bekleyen Kızıl Ordu önce Almanya'yı, ardından da
tüm Avrupa'yı ele geçirecek! Ne derece doğru bilemiyorum anlattıkları.
Fakat çoğumuz inanıyoruz komutanlarımıza. Birlikler Rusya içlerine ilerledikçe
savaşın bütün dehşetini daha iyi görüyorum. Havaya uçmuş, parçalanmış Rus
tankları, top arabaları, kamyon ve cipleri. Geçtiğimiz her yerde yakılıp
yıkılmış köyler, kasabalar, kentler... 1941 Temmuzu'nun ilk günlerinde
Verenov'da beklemedeyiz. Radyoda Hitler, "Rus cephesinde zor günler geride
kaldı" diye bağırıyor. Geçtiğimiz her yerde Rus insanı askerlerimizi sevinçle
karşılıyor. Çoğunun gözünde biz Almanlar kurtarıcıyız! Sonra Rus kışını
yaşıyoruz. Metrelerce karın altında yollar, tarlalar, evler, ırmaklar buz.
1942'in ilk günlerinde hava biraz yumuşuyor. Smolensk yönünde ilerliyor
birlikler. Düşman ağır silahlar ve paraşütlerle Yarzeva-Smolensk yolunu
kontrol ediyor. Dört yandan sarıyorlar bizi. Üç tank birliği çember içinde.
121 ve 594 numaralı bölükler yardıma geliyor. Kayıplar büyük. Aradan yıllar
geçiyor. Ben, yazıcı er Erwin , bir oraya, bir buraya yollanıyorum. Sonra
Hitler orduları çekilmeye başlıyor. Dönüş yolundasın, diyorum kendi kendime.
Yine Polonya, yine Doğu Almanya, peşimizde hep Ruslar. Bir gün, savaş bitti,
diyorlar. Ruslardan kurtulup Amerikalılara esir düşüyorum. 3 ay sonra özgürlüğüme
kavuşuyor ve 5 yıl sonra 31 Temmuz 1945 akşamı Ren Nehri'nin yamacındaki
evimin kapısından içeri giriyorum. Şimdi aynı evin büyük terasında oturmuş,
96. doğum günümde dostlarımla sohbet ediyorum. Kışın ortasında yazdan kalma
bir gün...
www.ahmet-arpad.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder