Mücap Ofluoğlu
Burhan Arpad, kendi kendini
yetiştirmiş gerçek bir aydındır. Kırk yılı bulan sevgi ve dostluk süzgecinden
geçmiş bir tanıklıkla anlatmak isterim Burhan Arpad’ı. O, 1936 yılında
Vakit gazetesinde başlayan basın emekçiliğinde olsun, tiyatro yazıları
ve eleştirilerinde olsun, toplumcu ve gerçekçi öykülerinde olsun, doğru
bildiği yolda ödün vermeden yürümüş bir hümanizm savaşçısıdır.
Gazetecilik-yazarlık çizgisinde
hep iyiye, estetiğe önem veren bir titizlik içinde kendini yönlendirmesi
yapıtlarına evrensel bir nitelik kazandırmıştır.
Sevdiği sanatçılarla, bu kişiler
daha çok tiyatro ve operet sanatçılarıdır, yaptığı söyleşileri içeren bu
kitap Türk Tiyatrosu üzerine çok değişik bir belgedir. Burhan Arpad, özellikle
Direklerarası üzerine kaleme aldığı anı-öykü karışımı yazılarıyla, kapanan
bir dönemde bu İstanbul semtinin portresini başarıyla vermiştir. Bu kitapta
sözünü ettiği tiyatro insanları Türk Tiyatrosu’na renk ve anlam katmış
unutulmaz sanatçılardır.
Burhan Arpad, tiyatro sanatçılarının
çok önem verdiği bir eleştirmen idi. Onun hep severek okuduğum tiyatro
eleştiri yazılarının bir çoğunu kesip saklamışımdır. Arşivimdeki iki yazıdan
burada alıntı yapmak istiyorum.
17 Aralık 1961 tarihli Vatan
gazetesindeki yazısında, Jean Paul Sartre’ın İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda
oynadığımız ‘’Sinekler’’ adlı eserinden söz eder. Burhan Arpad şöyle
diyor: ‘’Paris’te Nazi çizmelerinin kaz adımlarıyla yürüdüğü yıllarda insanoğlunun
gerektiğinde Tanrılardan üstün olabildiğini anlatmak amacını güden, tiyatrodan
çok felsefeye yatkın bir oyun. Özeti, Tanrılaşan bütün diktatörleri tek
bir insanın bile yıkabileceğini göstermek. Oynanması, tiyatro sanatında
iyice pişmiş güçlü sanatçılar gerektiriyor. ‘Sinekler’, sahne sanatçısının
değerini ölçmek için çetin bir deneme.’’ Tiyatro sanatçılığının, yetenek
ve kültürün yanı sıra uzun bir çıraklık, bir işçilik gerektirdiğinden söz
eden Arpad şöyle devam ediyor: ‘’Rol alan sanatçılardan üçü, Avni Dilligil,
Mücap Ofluoğlu, Samiye Hün hemen öne fırlıyor...Ofluoğlu’nun kötü kral
Aigisthos rolünde Zeus’la konuşma sahnesi, hele ölümündeki ustalığı da
övülecek güzellikte. Ofluoğlu, Türk sahnelerinde anımsadığım ‘oyuncu ölümleri’
nin en inandırıcısını veriyor...’’
Küçük Sahne’de oyunlar sunan
Ferhan Şensoy’un ‘Ortaoyuncular’ ı topluluğu Nisan 1981’de Küçük Sahne’nin
otuzuncu yılını kutlamıştı. Bu kutlamaya Suzan Uztan’la ben de bir oyunla
çağrılmıştık. Sevgili Burhan Arpad, Cumhuriyet’teki ‘’Hesaplaşma’’ köşesinde,
çağdaş Rus yazarı Arbuzov’un aynı günlerde Devlet Tiyatrosu’nda da
sahnelenen ‘’Eski Moda Komedya’’ adlı oyunumuz için şunları yazmıştı: ‘’Bir
duygu komedisiydi, iyi sunuluyordu. İstanbul sahnelerine bunca yıl emek
vermiş Suzan Uztan ve Mücap Ofluoğlu, sulandırılmaya çok yatkın, küçük
bir sürçmeyle tökezleyecek, dış yanıyla kolay görünen bu çok zor türün
üstesinden gelmeyi başardılar...’’
Bu arada sevgili Burhan Arpad’ın
yakından tanıdığı bazı ustalarımızı da anımsamak isterim...
İlk büyük tiyatro sanatçımız
Ahmet Fehim Bey (1856-1930) yirmi yaşındayken Güllü Agop’ın yönetimindeki
Gedikpaşa tiyatrosunda sahneye çıkmıştır. Tiyatroya girdiğinin altıncı
ayında Fasulyacıyan kumpanyası ile Bursa’ya gitmiştir, burada perde açtıkları
ilk gece, Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa ‘Meraki’ ve ‘Zor Nikah’ oyunlarını
izler. Tiyatroya çok meraklı, Moliere’in oyunlarını Türkçe’ye kazandıran
Paşa ertesi gün kumpanya müdürünü çağırtıp: ‘’Burada kalınız, size bir
tiyatro yaptırayım,’’ der. Tiyatro binası her şeyi ile iki ay içinde ortaya
çıkar. Ahmet Fehim Bey’in ünü kısa sürede artar, çevresine yetenekli gençleri
toplar. Raşit Rıza, İ. Galip Arcan gibi büyük oyuncular onu yanında yetişmiştir.
Ahmet Fehim Bey Darülbedayi’nin ilk yıllarında öğretmenlik yapmış, Moliere
üzerine sahne dersleri vermiştir.
Behzad Hâki Butak 1907’de Burhanettin
(Tepsi) kumpanyasında sahneye adımını atar. Arkadaşlarının daha genç yaşta
ona ‘baba’ dedikleri Behzad 1957’de İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda aziz dostu,
büyük oyuncu Raşit Rıza ile birlikte 50. sanat yılını kutlar. Komedi oyunları
dalında ünlenmiş Darülbedayi ve İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçısı Vasfi
Rıza Zobu tiyatroya 1918’de başlamış. O da 50. sanat yılını 1968’de İstanbul’da
kutlamıştır.
Çağdaş ölçülerde bir tiyatroya
kavuşmamızın öncülüğünü yapmış, tiyatromuzu kurumlaştırmış büyük ustamız
Muhsin Ertuğrul, 1909’da Burhanettin (Tepsi) Bey’in topluluğunda tiyatroya
başladığında henüz on yedi yaşındaydı. Bir çok yeniliği ve ilki Türk tiyatrosuna
getiren Ertuğrul 1949 yılında Devlet Tiyatrosu’nun ilk genel müdürü de
olmuştur. 1969 yılında İstanbul tiyatrolarının elbirliği ile düzenledikleri
bir törenle 60. sanat yılını kutlamıştır.
Bedia Muvahhit, Neyyire Neyir
ile birlikte rol aldığı ‘Ateşten Gömlek’ (1922) filminden sonra 1923’de
Darülbedayi’de tiyatro sanatçısı olarak çalışmaya başlamıştır. 1973’de
İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün katkılarıyla
kutlanan 50. sanat yılı gecesinin sunuculuğunu üstlenmekle gurur duyduğumu
belirtmek isterim.
Başta ilk kadın tiyatro sanatçımız
Afife Jale olmak üzere Neyyire Neyir’i, Şaziye Moral’ı, Necla Sertel’i
ve bugün aramızdan ayrılmış emektar kadın sanatçılarımızla, uzun yıllar
tiyatromuza değerli sanatçı kişilikleriyle katkıda bulunmuş, onlarca yıl
beraber olduğum, aynı sahneyi, aynı kulisi paylaştığım, adını sayamayacağım
kadar çok tüm tiyatro sanatçımızı saygıyla, özlemle anıyorum...
Dostum sevgili Burhan Arpad yoğun yazın çalışmalarının yanında, bir ekolojist olarak, yaşamının tümünü geçirdiği İstanbul’un çevresel sorunlarını, Cumhuriyet gazetesindeki ‘’Hesaplaşma’’ adını verdiği köşesinde irdelemiştir. Öykü tadındaki bu yazılarında (1979-1991) İstanbul’un hem coğrafyasını ele almış, hem de sosyal yaşamını, sanatsal etkinliklerini ve ünlü sanatçılarını anlatmıştır. Bu yazılarının derlendiği ‘’Bir İstanbul Var İdi...’’ (Doğan Kitapçılık, 2000) kitabını salık veririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder