6 Temmuz 2025

Schiller'in kafatası kimde?

Cumhuriyet, 06.07.2025

Stuttgart – Ahmet Arpad

Tarihi mezarlık Stuttgart'ın göbeğinde. Kocaman çınarların dalları yeşermiş. Stuttgart'ın tarihi Fangelsbach mezarlığı bu sabah bir park! Hava çok sıcak. Mezar taşları arasında birkaç yaşlı geziniyor, çocuk arabalı anne ve babalar da dikkat çekiyor...

Bu mezarlığa en çok gömü, 19. yüzyılda yapılmış, Stuttgart'ın ünlüleri ve varlıklıları Fangelsbach'da ebedi istirahatlerine çekilmiş; çoğu mezar taşında meslekleri yazıyor: Başrahip, taş oymacısı, fabrikatör, sahne sanatçısı, doktor, antropolog, dekan, şair, çan dökümcüsü, yayıncı, gazeteci, ressam, arkeolog, opera sanatçısı, mimar... Az ötedeki Markus Kilisesi'nin yanından uzanan yolun sonunda bakımlı bir mezar dikkat çekiyor. Büyükçe taşında yazdığına göre Goethe ile birlikte Alman edebiyatında klasik dönemin en önemli temsilcisi sayılan Friedrich Schiller'in oğlu Ludwig, torunu Friedrich ve onun eşi Mathilde burada yatıyor. 

2009'da bu mezar açılmış, kemikler çıkarılmış, DNA analizinin ardından küçük bir törenle tekrar gömülmüştü. 1805 yılında Weimar'da ölen ve önce toplu bir mezara konan Schiller'in kemikleri, anlatılanlara göre, 1826'da prensler kabristanına taşınır ancak kısa süre sonra Weimar'da yatanın Schiller olmadığı iddiaları yükselmeye başlar, ta ki 1961 yılında Gerassimov adlı bir Rus doktor kabristandaki kafatasıyla kemiklerin Schiller'e ait olduğuna karar verene kadar. 

Ancak 2005'te ünlü edebiyatçının 200. ölüm yılında, Alman televizyonu MDR aracılığı ile yeni ve çok kapsamlı bir araştırma başlatılır. Bu girişimler kapsamında Freiburg Üniversitesi, Stuttgart'taki aile mezarında yatan oğlu ile torununun kemiklerini inceler ve 2008'de Weimar'daki kafatasının, Alman edebiyatının bu ünlü yazarına ait olmadığı kesinlikle saptanır. 2009 yılında StuttgartMarbach doğumlu Schiller'in 250. doğum yıldönümü törenleri nedeniyle konuşan antropolog Ursula Wittwer: "19. yüzyılda ünlü kişilerin kafatasları meslektaşlarımın çok ilgisini çekerdi" demişti. Schiller'in kafatasının da o yıllarda çalınmış olduğu tahmin ediliyor! Günümüzde nerede olduğu bilinmiyor. 

'FRİEDRİCH SCHILLER BİR POPSTAR'

Aynı yıllarda büyük bir bakımdan geçen, Alman edebiyatının çok zengin hazinesini barındıran eşsiz Stuttgart-Marbach'daki Schiller Ulusal Müzesi'nin yeniden açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Horst Köhler: "Marbach doğumlu Friedrich Schiller bir popstar idi!" demişti. Aydınlanma çağının en önemli bu düşünürünün idealizmi, bireyin ruhuna ve özgürlüğüne öncelik tanır. Heyecanlıdır, ateşlidir, amaçlarına ulaşmak için hep isteklidir. Okul yıllarından başlayarak kendini hep baskı altında hisseder, Dük Karl Eugen döneminde yaşam onun için dayanılmaz olunca 1782'de Stuttgart'ı terk eder ve Weimar'a yerleşir. Goethe ile yakın dostluğu işte o yıllarda başlar. Wilhelm Meister romanını yazması için onu zorlar. Goethe de Schiller'i "Wallenstein" eserini yazması için yüreklendirir, hatta Weimar'da sahneye konduğunda oyunun rejisörlüğünü üstlenir. Schiller "Haydutlar"ın ilk baskısını kendi cebinden öder, borç parayla da bir edebiyat dergisi çıkarır. Ölümüne yakın son sözleri: "Artık her şeyi daha sade, daha berrak görüyorum..." olur. Schiller'in ardından "Varlığımın yarısını yitirdim" diyen Goethe için sahip olduğu en değerli hazine, aralarındaki yazışmalardır. Bir süre sonra bütün mektupları yayımlatır.

Marbach'taki Alman Edebiyat Arşivi'nde Alman edebiyatının Goethe'den Kafka'ya on binlerce edebiyat belgesi duruyor. Bundan 10 yıl önce Fischer, Suhrkamp ve Insel Yayınevleri çok değerli arşivlerini Marbach'a vermişlerdi. Hofmannstahl, Rilke, Zweig, Frisch, Enzesberger, Walser gibi 20. yüzyıl Alman dili edebiyatının yıldızlarının elinden geçen müsveddeler ve mektuplar şimdi Marbach'da herkese açık. 2012'de Schiller'in 253. doğum günü nedeniyle düzenlenen törende o yılki "Schiller Konuşması"nı yapmakla Orhan Pamuk onurlandırılmıştı. Pamuk'un konuşmasının ana konusu "romanlarda naiflik ve duygusallık" idi. 

Hepsi iyi güzel de ölümünün 220. yılında Friedrich Schiller'in kafatası nerede, kimde? Bilen yok! 

Satrancın çekiciliği ve bağımlılığı...

Aydınlık Avrupa, 06.07.2025

AHMET ARPAD
STUTTGART


Güneş doğayı yakıyor! Fakat kimsenin umrunda değil. Ne koşanların ne de satranç oynayanların. Her pazar olduğu gibi bugün de Stuttgart'ın göbeğindeki büyük parkta gezintimizi yapıyoruz. Kentin orta yerinden başlayıp ta Neckar kıyısına uzanan park her zamanki gibi gezinenler, koşanlar, çocuk arabası sürenler, tekerlekli paten yapanlar, pedallara basan bisikletlilerle dolu. Çoğu insan evinden çıktıktan birkaç dakika sonra kendini kilometrelerce uzanan bu yeşilliğin ortasında buluyor. Yaşlısı genci, binlerce insan nefes alıyor, spor yapıyor, rahatlıyor tarihi ağaçlar, upuzun çimenlikler, bakımlı gezinti yolları arasında. Küçük göllerde yüzen ördeklere, kazlara, kuğulara yem atıyor, günün stresini burada unutuyor. Bir saatlik yürüyüşten sonra Neckar kıyısına gelenler canları çekerse ırmak kıyısında yollarına devam ediyor. Altında bisikleti, pateni olanlar ta Ludwigsburg'a, Esslingen'e uzanıyor. O kadar yolu gözü alamayanlar, hava güzelse, kıyıda bekleyen gemilere binip gezintiye çıkıyor. İsteyen park bitimindeki tabiat müzesini dolaşıyor, hayvanat bahçesine uğrayıp orangutanlarla aslanlara, fillerle pinguinlere, eşeklerle keçilere bir ‘merhaba' diyor! Susamış, karnı acıkmış olanlar ırmak üzerindeki tahta köprüden karşıya uzanıp Hermann Hesse 'nin sorunlu lise yıllarını geçirdiği Bad Cannstatt'ın şaraphanelerini yeğliyor.

Satranç bağımlıları

Bizler ise küçük bir tur attıktan sonra dönüp satranç oynayanların yanında duruyoruz. Tarihi ağaçlar altında büyük satranç tahtaları yerde; kocaman siyahlı beyazlı taşlar. Oyuncuların çoğu orta yaş ve üzerinde. Onlar buraya yaz-kış demeden sürekli gelen, her havada oynayan satranç bağımlıları! Yüzlerce yıldır süregelen bir oyun satranç. Gerçek bir strateji; altmış dört karede hareket eden otuz iki taş. Şah, vezir, kaleler, filler, atlar, piyonlar. Zamanında İran'da bir şahın geliştirdiği savaş stratejisi, günümüzde bir milyara yakın insanı kendine bağlayan bir oyun olmuş! 

Satranç oynayanların bazıları, güneşten korunmak için olacak şemsiyelerini açmış. Pek konuşan yok. Yugoslavı, İtalyanı, İspanyolu aralarında fısıldaşıyor. Kocaman taşlar bir yerden bir yere hareket ediyor. Parkta gezinen köpekli polisler bir an durup oynayanları seyrediyor, sonra yine yollarına devam ediyorlar. 

"Satraç yaşamımı kurtardı"

Rudi her zamanki yerinde. Üzerinde blucin, kara deri ceket. Yetmişine yaklaşmış. Saçlarına ak düşmüş, dinç biri. Yaşından çok daha genç gösteriyor. Tanıyorum onu. Yıllardır burada haftanın beş günü. "Satranç yaşamımı kurtardı", diyor. Rudi 1995 yılında Kazakistan'dan Almanya‘ya gelmiş. İş-güç yok. Kısa sürede alkol bağımlısı olmuş. Sokak köşelerinde sürdürmüş yaşamını. En büyük merakı satranç. Güünün birinde kendini Stuttgart'ın büyük parkında bulmuş. Çabucak satranç aşığı dostlar edinmiş. "Ben bir dost milyoneriyim!" diye konuşuyor. Dilenmemek için kendini iyice satranca vermiş. Gelen geçenle birkaç Avro'ya satranç oynamaya başlamış. Ve yavaş yavaş alkol bağımlılığından kurtulmuş. Bugün karşısında oturan Kanadalı bir turist. Az sonra Rudi sigarasından bir nefes çekip: "Şah mat!" diyor. Kalemine uzanıp yanında duran listeye bir şeyler karalıyor. Kanadalı gülümsüyor, Rudi'yle vedalaşıp yoluna devam ediyor.

Biz de Rudi‘nin yanından ayrılıyoruz. Az ötedeki büfeye uğrayıp sıcak çay ısmarlıyoruz, çikolatalı küçük kekler de. Yanımızdan geçiyor çabuk çabuk yürüyenler, Nordic Walking yapanlar, bastonuna dayanmış, beli bükük çok yaşlılar, bisikletliler, yavaş ve hızlı koşanlar. Hareket halinde herkes. Bütün gün büroda, evde televizyon karşısında oturan insanlar. Hafta içinde evden işe, işten eve koşuşturanlar, hafta sonlarında parklar, ormanlar, göl ve ırmak kıyılarında koşuyor...