Toplum Gazetesi, 14 Kasım 2021
Adam uzun mu uzun. İpince. Karalar giyinmiş. Yanındaki ufak tefek kadın da. Mihrabın loşluğunda durmuşlar, aralarında fısıldaşıyorlar. Adam eğilmiş, kaburu çıkmış, kadına bir şeyler söylüyor. Camları rengârenk pencerelerden giren güneş ışığı onlara arkadan vuruyor. Sonra ağır ağır yürüyorlar, kocaman sütunlar arasında geziniyorlar.
Arada sırada susuyorlar, başlarını kaldırıp tepelerindeki kubbeye, pencerelere bakıyorlar. İlginç bir çift. Katedralde başka insanlar da var. Sütunlar arasında süzülür gibi gezinen, köşelerde sessizce dua eden. Rahatlatıcı bir huzur her yerde. 16. yüzyılın bu dev yapısında değişik dönemler seçiliyor. Romantik ve Gotik yapı stili ağırlıklı. Büyük mihraptan kubbeye yükselen tahta oyma işçiliği beşyüz yıllık. Tanrı, Meryem Ana, İsa bir arada. Sütunları birbirine bağlayan taş işçiliği de eşsiz. Yukarlarda çalgı çalan melekler, fresklerde kıyamet günü, alevler, lânetlenmişler. Breisach katedrali insanın olağanüstü yaratıcılığının kanıtı, göreni etkisi altında bırakan eşsiz bir eser.
Aynı anda bir grup genç katedralin büyük kapısından içeri giriyor. Yüksek sesle konuşuyorlar, gülüşüp duruyorlar. Kimbilir nelerden söz ediyorlar, Fransızca? Huzur verici o sessizlik bir anda bozuluyor. Önden yürüyen kadın rehber bir şeyler anlatıyor. Pek azı onu dinliyor. Aceleci adımlarla bir köşeden bir köşeye gidiyorlar. Kafalarında şu anda kimbilir neler var?
Dine gerçekten inananlar
Karalar içindeki çift az sonra dışarda, büyük kapının yanında durmuş, katedralin taşlarını okşuyor. Adam yanımıza gelip şöyle bir selam verdikten sonra soruyor: "Acaba Freiburg'a en çabuk nasıl gidebiliriz?" Tren istasyonuna uzanan yolu tarif ediyorum. Sonra birlikte yürürken anlatıyor. Annesiyle babasının doğduğu topraklara bu ilk gelişiydi. "Onlar Breisach'ı 1937'de çok ani terk etmişler", diye konuşuyor. Sesinde bir hüzün seziliyor. "Önce sınırın ötesindeki Colmar'a, oradan da İngiltere'ye kapağı atmışlar."
Naziler 1938'de sinagogu yakmış, ardından da yediyüz yıldır bu kentte yaşayan tüm Yahudileri güney Fransa'daki Gurs toplama kampına tıkmışlar. Adamla kızkardeşi İngiltere'de dünyaya gelmiş. Bakışları katedralin çifte kulelerinde: "Bu dev yapıyı gerçekten dine inanan insanlar yaratmış, ideologlar değil!" diye mırıldanıyor ve veda edip yokuş aşağı yürüyor, vücudu hafif öne eğik, yanında kızkardeşi. Biz durup doğayı içimize sindiriyoruz.
Ötelerde tarlalar, daha ötelerde ormanlar, sisler ardında dağlar. Güneydoğudaki Feldberg tepesine (1500 m) kış gelmiş. Karaormanlar'da ağaçların çoğu artık yapraksız. Ren'in suları pırıl pırıl. Karşı kıyı Fransa, bu kıyı Almanya. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız bombalarıyla tümüne yakını yıkılmış olan Breisach'ın şirin evleri savaşın ardından on yıl gibi kısa bir sürede yenilenmiş. Başımızı çevirip arkamıza bakıyoruz. Dev St. Stephan katedrali dört bin yıllık Breisach'ın tepesinde, toprak rengi ve beyaz evlerin üzerine çökmüş, her şeye hakim. Yamaçlardan Ren'e inen bağlardaki üzümler çoktan toplanmış. Bahçelerdeki elmalar da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder