9 Mayıs 2021

"Özgür düşünce kuş gibidir!"

Toplum Gazetesi, 9 Mayıs 2021

Ahmet Arpad


'Beyaz Gül' direniş grubu üyesi 22 yaşındaki genç üniversite öğrencisi Sophie Scholl yargıca: "Bugün bizim durduğumuz bu yerde birgün siz duracaksınız”, diye bağırır. Münih Halk Mahkemesi 22 Şubat 1943'de Sophie Scholl, ağabeyi Hans ve üniversiteden arkadaşları Christoph'a üç saatlik tek celsede ölüm cezası vermişti. Suçları Nasyonel Sosyalistlere karşı bildiriler yayınlayıp dağıtmaktı. İhbar üzerine Gestapo'ya yakalanmadan önce gizlice dağıttıkları en son bildiride şunlar yazıyordu:"Hesaplaşma günü geldi! Halkımızın katlanmak zorunda bırakıldığı, tiksinmeye bile değmez bu gaddarla Alman gençliğinin hesaplaşmasının zamanı artık gelmiştir... Tüm Alman gençliği adına Adolf Hitler'den özgürlüklerimizi geri vermesini talep ediyoruz!” Bu sözler 'astığı astık, kestiği kestik' yöntemlerle ülkesini yöneten diktatörün gözünde büyük suçtu, bu 'vatana ihanet'ti ve cezası ölümdü! Sophie Magdalena Scholl 9 Mayıs 1921'de, tam 100 yıl önce bugün, Almanya'nın Forchtenberg kentinde dünyaya gelmişti!
* * *
Bundan 88 yıl önce yarın, 10 Mayıs 1933, Alman tarihine geçen karanlık, utandırıcı günlerden biridir. O akşam başlatılan 'Kitap Yakma' girişimi hemen tüm ülkeye sıçrar. Üç hafta içinde Almanya'da yüz binlerce kitap yok edildir. 10 Mayıs 1933'de Almanya'da başlatılan kitap yakmalar Hitler'in düşünürleri 'yok etme' girişiminde attığı ilk adımdır.
* * *
10 Mayıs 1933. Berlin Opera alanında alevler havaya yükseliyor. Büyük ateşin çevresine toplanmış insanlar keyifli. Aralarında öğrencileriyle gelmiş sayısız üniversite profesörü de var. Kucaklar dolusu, çantalar içinde, sırt torbalarında, bisiklet sepetlerinde, hatta el arabalarına doldurulmuş yığınla kitap taşıyorlar ateşin yakıldığı alana. Az öteye tezgâh kurmuş seyyar satıcılar kızartılmış sosisler, bira, şekerleme, çikolata satıyor.

Ellerinde büyük meşaleler üniformalı kızlar insanların arasında dolaşıp duruyor. 10 Mayıs 1933 akşamı Berlin Opera alanındaki olayların tanığı Erich Kästner ilerde kalem alacağı 'Kitaplar Yakılır mı?' adlı denemesinde o geceyi şöyle anlatır: "Binlerce kitap dolu kamyonlar insanlar arasından geçip yaklaştı. Hava kapalıydı, yağmur çiseliyordu..." Yazar Arnold Zweig da ilerde o akşamdan şöyle söz etmişti: "Yüzlerce insan budalaca, hayvani bir çılgınlıkla haykırmaya başlamıştı..."

"Alman düşün dünyasının çöpü"

O gün Almanya'nın 21 üniversite kentinde üç yüzün üzerinde edebiyatçının, filozofun, bilim adamının ve politik yazarın yapıtları ateşlerde kül oldu. Brecht, Dix, Döblin, Einstein, Freud, Heine, Horvath, Kafka, Lessing, Luxemburg, Mann, Marx, Musil, Remarque, Roth, Seghers, Schnitzler, Suttner, Tucholsky, Werfel ve Zweig'ın kitapları yanıp yok olurken askeri orkestralar marşlar çaldı. Naziler, "Alman düşün dünyasının çöpü" dedikleri bu yazarların sadece Berlin'de 20 bin kitabını ateşe attı. Propaganda Bakanı Goebbels Berlin'deki dev alevin başında haykırıyordu: "Yahudilerin artık çok aşırılığa kaçmaya başlayan entelektüelliğine son veriyoruz!"

Hitler'in düşünceye baskısı

10 Mayıs 1933 gecesi kitapların yakılmasıyla doruk noktasına ulaşmıştı. Nazi gençlik örgütlerinin 'Kitap Yakma' uygulamasının halka anlatılan gerekçesi, Alman kültürünü yabancı kirlenmelerden arındırmaktı. Kahverengi gömlekliler tüm ülkede kütüphaneleri, yayınevlerini bastılar, kitapları kamyonlara doldurup alanlara götürdüler. Kamyonlar ateşin yanında durdu, binlerce kitap yerlere döküldü, becerikli eller onları aldı, hızla alevlere savurdu..."

10 Mayıs 1933'de Almanya'da başlatılan kitap yakmalar Hitler'in düşünürleri 'yok etme' girişiminde attığı ilk adımdı. 'Kitap Yakma' girişimi hızla tüm ülkeye sıçradı. Hitler Gençliği ve eğitim müdürlükleri Almanya'nın tam doksan kentinde 102 yakma eylemi düzenledi. Üç hafta içinde Almanya'da yüz binlerce kitap yok edildi.

Adolf Hitler Almanya'yı 'teslim aldığı' 30 Ocak 1933'ten başlayarak aydınları, sol görüşlüleri, sendikacıları, gazetecileri ve edebiyatçıları düşü olan nasyonal sosyalist misyona karşıt görmeye başladı. 1934 yılının ilk günlerinde yürürlüğe giren "yazı işleri müdürleri" yasasıyla gazeteler ve yayınevlerinin çalışmalarını daha yakından denetleme olanağı yaratıldı; birkaç ay içinde özgür yayın yapan birçok gazete kapanırken, binin üzerinde gazeteci de işini yitirdi. Yahudi kökenli edebiyatçılar hızla Almanya'nın kültür yaşamından siliniverdi.

Nasyonal sosyalistler ülkede yönetimi ele geçirmelerinin daha ilk yılında sadece aydınların gözünü korkutmamış, tüm medyayı da çıkarlarına uygun yönlendirmeye başlamıştı. Neyin nasıl yazılacağına Hitler'in 1933'de yönetimi ele geçirmesinden birkaç hafta sonra kurduğu ve başına da Goebbels'i oturttuğu 'Propaganda Bakanlığı' karar vermeye başladı. Basından pek karşı çıkan olmadı. Tepki gösterenler işten atıldı, Almanya'dan kovuldu ya da öldürüldü.

Kültür cinayetine onay veren 'aydınlar'

Kitap yakma, Hitler ve peşinden gidenlerin Alman düşün dünyasında planladığı kıyımın sadece bir parçasıydı. Bu uygulama 10 Mayıs'tan önce, Hitler başa geçtikten iki ay sonra, başlatılmıştı. Üniversiteler, müzeler, kütüphaneler, tiyatrolar ve orkestralarda yapılan 'temizlik' için 7 Nisan 1933'te memur yönetmeliğinde değişikliğe gidilmişti. Komünistler, sosyalistler ve özellikle de Yahudiler devlet hizmetinden çıkarılacaktı. 10 Mayıs'tan haftalar önce Alman düşün dünyasına 'zarar veren kişiler'in listeleri hazırlanmıştı. Gizli polis teşkilatı Gestaρo'nun şefi Hermann Göring: "Bürokrasinin hiçbir maddesi benim uygulamalarımı engelleyemez", diyordu. Alman aydınlarının bir bölümü olup bitene sesini çıkaramadı, çoğu düşünür, profesör, aydın, insanlık tarihinde benzeri olmayan bu kültür cinayetine onay verdi. Basın da karşı çıkmadı, hatta birçok köşe yazarı girişimleri onayladı. "Kentlerimizde göğe yükselen alevler, Almanya'nın yeniden uyanışının bir simgesidir", diye yazanlar oldu. Hitler yönetimi 1935'de bir 'yasaklar listesi' yayımladı. Bu listeye göre Naziler tam 524 yazarın 'zararlı' dedikleri toplam 3601 eserinin Almanya'da yayımlanmasını ve okunmasını yasaklıyordu.

Joseph Roth Stefan Zweig'a 23 Eylül 1934 tarihli mektubunda şunları yazmıştı: "İnsanlar Hitler'in kalıcı olduğu görüşünde, dünya ve Almanya bir savaşı bekliyor... Çok büyük bir felakete sürüklendiğimizin farkında olduğunuzu sanıyorum. Edebiyat yaşamımız yok olacak." Yayınevleri kamulaştırıldı, karşı çıkmak isteyenler mallarını başkalarına satmak zorunda bırakıldı. Propaganda bakanlığının başındaki Goebbels o günlerde: "Bizimle çalışmak isteyene kapımız hep açıktır", diyordu.

Yönetenlerin korkulu düşü kitap

Kitap, diktatörlerin, baskı yönetimlerinin korkulu düşüdür, örümcekli kafalar için karabasanların en korkuncudur. Çünkü kitap, bütün işkencelerden, zindanlardan, her türlü silahtan daha güçlüdür. İnsanlık tarihinde kitaptan nefret eden, kitabı yasaklayan, yakan çarpık politika önderleri hep görülmüştür, ancak kalıcılığını ve etkinliğini her zaman korumuştur kitap. O, sağlıklı düşünceyi toplumlara ulaştırmayı, onlara doğru yolu göstermeyi hep başarmıştır. 10 Mayıs 1933 kitap kıyımı ve ardından gelen korkunç insan kıyımı hiç unutulmamalıdır. Düşünce özgürlüğüne baskı, uygulandığı ülkenin sınırlarını kolayca aşar, başka toplumlara da sıçrar. Bireye baskı yapan, onu düşüncesinden dolayı zindana atan çıkar çevreleri her zaman ve her ülkede vardır.

Daha 1824'de: "Bugün kitapların yakıldığı yerde, yarın insanlar da yakılır", demiş olan evrensel ve insancıl Alman şairi Heinrich Heine ne yazık ki haklı çıkmıştı. 10 Mayıs 1933 insanlık tarihine geçen karanlık, utandırıcı günlerden biridir... Hitler'den günümüze pek bir şey değişmedi. Baskıcı rejimler kitaba hep düşman gözüyle baktı. Aydın düşünürler ise hiç unutmadı kitabın silahtan daha güçlü olduğunu.

8 Mayıs 1945'de, 76 yıl önce dün, Naziler teslim olmuş, II. Dünya Savaşı resmen sona ermişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder