7 Aralık 2015

Gözleriniz o kadar güzellik dolu ki...

KİTAP ZAMANI, 7 Aralık 2015
ALİ ÇOLAK

Ahmet Arpad çevirisiyle Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Mektuplaşmalar 1912-1942 Stefan Zweig ile eşi Friderike Zweig'ın otuz yıl boyunca birbirine yazdıkları mektuplardan yapılmış bir seçki. Kitapta kronolojik sırayla yer alan mektuplar ikilinin tanışma, dostluk ve evlilik yıllarıyla Zweig'ın Brezilya'da intiharına kadar geçen hayatına ait pek çok ayrıntıyı ortaya seriyor.

Friderike von Winternitz, 25 Temmuz 1912 sabahı Viyana'dan kalkıp yaz dinlencesi yaptığı kasabaya dönerken, yol boyunca Emile Verhaeren'in Yaşama Övgüler'ini okumamış olsaydı, belki de ne Stefan Zweig ile tanışıp uzun boylu bir aşk yaşadıktan sonra evlenecek ne de biz, şimdi elimizdeki otuz yılın mektuplarından oluşan kitabı okuma imkânı bulacaktık. Hayatın böyle güzel tesadüfleri vardır. Pek mutlu olmadığı anlaşılan bir evliliği yürüten iki küçük kız annesi Friderike, önceki akşam Viyana'da Zweig'ın dostlarıyla oturduğu bir mekânda, onu uzaktan hayranlıkla izlemiş (bu Zweig'ı ikinci görüşüdür), sabah yol boyunca yazarın çevirdiği Verhaeren şiirlerini okurken ışıltılı heyecanlara kapılmıştı: "Ötelerde tarlalar güneşin altında ne kadar neşeliydi! İşte o anda size selam dolu bu satırları yazmamın çok doğal olacağı aklıma geliverdi."

Bu ilk mektup, ilk temas, biraz çekingen, zarif ve muhatabını ziyadesiyle önemseyen bir üsluba sahiptir. "Niçin Viyana'dasınız?" diye sorar Friderike: "Bana kalsaydı mümkün olduğu kadar az yaşardım o büyük kentte. Buralar o kadar güzel ki. İnanıyorum sizin de hoşunuza gider bu yöre."

30 Temmuz tarihli ikinci mektuptan anlıyoruz ki, Zweig ilkine cevap vermiş ve Friderike bundan sonsuz memnuniyet duymuştur. "Sizin iyi kişiliğinizi hissediyorum." der mektubun bir yerinde. Satırlarını, "Gözleriniz o kadar güzellik dolu ki… Siz her şeyi düşünce dolu bir parıltıyla izliyorsunuz. Karşınızda direnç gösterebileceğimi sanmıyorum." diye bitirir. Friderike, Zweig için her türlü fedakârlığı yapmaya, hayatını onun yoluna adamaya hazırdır; ona sonsuz hayranlık duymaktadır.

Stefan Zweig'ın o ilk yıllara ait mektupları kayıp olduğu için onun neler düşündüğünü, Friderike'ye nasıl mukabele ettiğini öğrenemiyoruz. (Kitapta Zweig'a ait ilk mektup 1917 yılına ait.) Fakat günlüklerindeki notlar, bu açığı biraz gideriyor. 23 Eylül 1912 günü şöyle yazmış: "Öğleden sonra bayan von Wi.'yi ziyaret ettim ve güzelce bir sohbet ettik. Gerçekten oldukça duygulu, o güne kadar rastlamadığım kadar ince ruhlu bir kadın... Hareketlerindeki mükemmel zariflik bana müzik gibi geliyor."

Mektuplaşmalar 1912-1942 / Stefan Zweig - Friderike Zweig, ikilinin otuz yıl boyunca birbirine yazdıkları mektuplardan bir seçki. Tanışma, dostluk ve evlilik yılları, ayrılık ve sonra Zweig'ın Brezilya'da intiharına kadar geçen zamanı kapsayan mektuplar, kronolojik sırayla dizilmiş. Friderike ile mektuplaşmalar, kişisel olan bağlamında bir aşkın ve evliliğin hazırlanışını, gerçekleşmesini ve sonrasını birinci elden anlatıyor. Yaklaşık 18 yıl Salzburg yakınlarındaki Kapuziner villasında geçen en verimli, mutlu yılları ve Stefan Zweig'ın ülke ülke, şehir şehir sürgünlüğünü… Fakat mektuplaşmalar, sadece bir aşkın ve evliliğin haberlerini; Zweig'ın kaygılarını, Friderike'nin mutsuz ilk evliliğini ve iki küçük kızını büyütmeyi nasıl başardığını söylemiyor bize. Otuz yılın edebi ve siyasi atmosferini neredeyse yıl yıl takip ediyoruz mektuplardan.

Kitabın "Sonsöz"ünü kaleme alan Ahmet Cemal haklı, "Stefan Zweig ile 'mektup' arasında bir ilişki kurmak istediğimizde ilk yapmamız gereken şu saptamada bulunmaktır: Stefan Zweig için mektup, başlı başına bir sanattır ya da daha doğru bir deyişle, bir edebiyat metni türünün adıdır." Diğer mektuplaşmalardan ve o benzersiz hikâyesi Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'ndan tanıyoruz; Zweig, dünya edebiyatının en iyi mektup yazarlarından biri.
Fakat Friderike'ye haksızlık mı edeceğiz? Hayır! Friderike her ne kadar gölgede kalmış olsa da kendini edebiyatta var etmek için ömür tüketmiş bir yazar ve mektupları Zweig ustaya mukabele etmekte hiç de başarısız değil. Ben, son yıllardaki bütün "mızmız"lığına, Zweig'ı bezdirecek kertedeki takıntılarına rağmen ve ustamın ruhunu sızlatma pahasına Friderike'nin tarafını tutuyor ve onun Zweig'ı şefkatle koruyup kollama çabasının önünde saygıyla eğiliyorum. Friderike, özverili, anaç ve müşfik bir kadındır ve mütemadiyen iyileştirici bir güce sahiptir. Hangimiz onun gibi birinden mektuplar almak istemez ve hangimiz böyle mektupların sahibine teslim olmazdık! Friderike'nin hatası, galiba Zweig'ın narin ruhunun yorulduğunu, özgür kalmak istediğini fark edememesi; büyük yazarın yaklaştığını hissettiği ölümden önce elindeki yapıtları can havliyle tamamlamak arzusunu doğru okuyamamasıydı.


Zweig, hep bir şeyleri yetiştirmek ister gibi aceleci yaşadı. Nazi'lerin Avrupa'yı kasıp kavurmasıyla hayatı sarsıldı. Evini basıp silah aradılar, eserleri yayıncı bulamadı. Viyana ve Salzburg cenneti cehenneme döndü onun için. Sürgünlük zamanları başladı. Paris, Münih, Frankfurt, Hamburg, Londra, New York ve Brezilya... Buluşmalar ve ayrılıklarla geçen 18 yıllık evlilik 1938'de bitti. Zweig 1939'da Londra'da sekreteri Lotte ile evlendi. Fakat Friderike mektuplaşmaları her şeye rağmen devam etti.

Zweig'ın dramını özetleyen cümle şuydu: "Bitkiler gibi insanlar da uzun süre köksüz yaşayamaz." Zamanının az kaldığını biliyordu ve yazmak istedikleri çoktu. Son zamanlarında Balzac biyografisini tamamlamak için çırpındı. Yazmadan geçirdiği zamanı yoktu neredeyse. Bu yüzden Frederike'nin sızlanmalarına duyarsız kalıyordu çoğu zaman. Mektupları da geçiştiriyordu. Gençliği bolluk içinde geçen Zweig, son yıllarında hep maddi tedirginlik yaşadı. Fakat Friderike'nin güven altında olmasını istiyor. Aklında sürekli yeni kitaplar, yeni basımlar, eksik makaleler… Ve Avrupa'nın her yanından gelen kâbus gibi haberler. Mütemadiyen bunalan ruhu ve ardı arkası kesilmeyen şikâyetler…
 

Mektuplaşmalar, Zweig'ın hayatının kırılma noktalarını ve tutkulu bir aşkın serüvenini ortaya koyuyor. Kitap bir roman olarak da okunabilir. Arka planda, birinci ve ikinci büyük savaşın, Avrupa'nın yıkılışının, kültür bunalımının ve 20. yüzyıl edebiyatının akıp gittiği bir aşk romanı. Ahmet Cemal'in demesiyle, muhtemelen edebiyata mektuplarla başlayan Zweig, dünyamızdaki bize kadar ulaşabilen son sözlerini yine bir mektupta söylüyordu. Hayatına kendi eliyle sor vermezden bir gün önce, 22 Şubat 1942'de Friderike'ye Brezilya Petropolis'ten yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Bütün dostlarıma selamlar yolluyorum. Uzun gecenin sonunda doğacak şafağı görmelerini çok arzularım! Sabırsız ben, onlardan önce gidiyorum." 

MEKTUPLAŞMALAR 1912-1942, STEFAN ZWEIG-FRIDERIKE ZWEIG,
ÇEV.: AHMET ARPAD, AYRINTI YAYINLARI, 480 SAYFA, 2. Baskı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder