Cumhuriyet 11.12.2009
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
AHMET CEMAL
Gazeteci, yazar, çevirmen, kültür
insanı Burhan Arpad aramızdan ayrılalı on beş yıl olmuş...
Benim gözümde Burhan Arpad, kuşağının
başkaca bazı adlarıyla birlikte, bugünkü kuşaklara yeterince aktarmayı
başaramadığımız kültür insanlarımızdandı. Aktarılamadı ya da aktarılması
"yeğlenmedi", çünkü kuşağının bazı temsilcileri gibi, o da "gürültücü"
olmayı bilinçli olarak seçmeyenlerdendi. Burhan Arpad, hemen hiç "ortalarda
gözükmedi". Onun misyonu, her çağrıldığı yere gitmek değil, fakat köşesinde
sessiz bir karınca gibi çalışmak, üretmek, üretmekti. Ne zaman evine telefon
etsem ve telefonu muhterem eşi açsa, "Bir dakika, geliyor efendim!"in ardından,
merdivenlerden inen terlik seslerini duyar; "İşte yine çalışmadan geliyor"
derdim.
Benim için hep bir köşeye çekilmişliğin,
üretmek için dış dünya ile arasına bir perde çekmişliğin simgesi olarak
kalan o terlik seslerinin içimde hep çalışma özlemi uyandırdığının bilincine
çok sonra varacaktım.
Burhan Arpad, üretimine hayatının
sonuna kadar kendi türettiği bir ahlakı da egemen kılabilmiş ve bu ahlaktan
-kimi zaman nice güçlükler pahasına da olsa- asla ödün vermemiş bir insandı.
Almancadan çevirmeyi seçtiği Thomas Mann ve Stefan Zweig gibi yazarlar,
evrensellikleri ve "dünya vatandaşlıkları" nedeniyle adeta Burhan Arpad'ın
ülkemizin düşünce hayatı için öngördüğü birer örnek gibiydiler.
Çevirmenliğinde ve kültüre bakışında
Orta Avrupa, bu arada da özellikle Avusturya, Arpad için üretken zemin
hazırlayıcı bir kozmopolitliğin (çokkültürlülüğün) ideal merkeziydi. Arpad'ın,
ölümünden yıllar sonra "Son Avrupalı" diye nitelendirilmeye başlanan Stefan
Zweig'ı onca sevmesinin nedenini de kanımca burada aramak gerekir.
Burhan Arpad, özellikle yetmişli
ve seksenli yıllarda, Avusturya edebiyatının ülkemizdeki elçiliğini yapma
bağlamında, İstanbul'da uzun yıllar Avusturya Kültür Temsilcisi ve Kültür
Ataşesi olarak görev yapan Prof. Hans E. Kasper'in şahsında çok değerli
bir ‘müttefik' bulmuştu. Çünkü çokkültürlülüğün gerçek bayraktarlarından
biri olan Prof. Kasper, burada görev yaptığı sürece o zamanlar Teşvikiye'de,
Belveder Apt. 101/2 adresinde bulunan Avusturya Kültür Ofisi'ni iki kültürün
gerçek anlamda buluştuğu bir mekâna dönüştürmeyi hep en önemli misyon saydı.
Bu arada, Avusturya edebiyatından dilimize yapılan her çeviriyi her iki
kültür iklimini yakından ilgilendiren ve etkileyen bir "kültür olayı" niteliğiyle
çarpıcı kılmayı da çok iyi başardı. Burhan Arpad'ın, Zweig'dan yaptığı
çevirilerle ilgili konferansları, Avusturya edebiyatından bütün çevirilerini
bir araya getiren sergi, 1983'te, Kafka'nın 100. doğum yıldönümü nedeniyle
düzenlenen zengin içerikli toplantılar ve sergiler, Elias Canetti'nin dilimize
çevirdiğim "Körleşme" romanı yayımlandığında, yazara ve kitaba ait tanıtım
konuşmasını yapması için Avusturya Edebiyat Derneği Başkanı, yazar ve eleştirmen
Dr. Wolfgang Kraus'un İstanbul'a davet edilmesi, Prof. Kasper'in kültür
politikasında edebiyata tanıdığı ağırlığın göstergeleridir.
Ne var ki, Prof. Kasper'in ardından
halefi Dr. Erwin Lucius'un da hız kesmeden sürdürdüğü bu edebiyat ilişkileri,
son yıllarda epey tavsadı. Sezer Duru'nun çok değerli çabalarıyla, 20.
yüzyılın en önemli yazarlarından Avusturyalı Thomas Bernhard'ın çevrilmesi,
gerçekten güç eserlerinin peşpeşe dilimize aktarılması, Robert Musil'in
başyapıtı "Niteliksiz Adam"ın ikinci cildinin ilk baskısının ülkemizde
çıktığı gün tükenmesi, Avusturya kültürünü ülkemizde temsil etmekle görevli
makamları nedense pek ilgilendirmedi. Son olarak, 17 Kasım'da, hemen hiç
boş yerin kalmadığı Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu'nda düzenlenen "Niteliksiz
Adam"a ait "Okuma Akşamı"nda da aynı ilgisizliğe tanık olunca, Bernhard'ın
ve Musil'in "muhalif" yazarlar olmalarının bu ilgisizlikteki olası payını
ister istemez düşündüm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder