Cumhuriyet, Dergi
22.11.2009
AHMET ARPAD
STUTTGART
STUTTGART
Saçlarını parıltılı bir yeşile boyamış,
üzerinde kapkara bir giysi, kulaklarında maden küpeler, ayağında kısa bir
etek, altında fileli kara çoraplar. Karşısındaki gençle tartışıyor. O da
karalar içinde. Boyalı saçlarıyla, öfkesinden tüyleri kalkmış foksterier
köpeği andırıyor. Yanlarında karalara bürünmüş başkaları da var. Hepsi
de birbirine benzeyen kızlı erkekli bir grup genç. Ellerde bira şişeleri,
çoğu aileleri ile sorunlu, kimi toplumla da karşıt tipler. Kollarda, omuzlarda,
yanaklarda dövmeler. Birinin sol kolunu boydan bir kertenkele kaplıyor.
Her kafadan bir ses çıkıyor. Yanlarından geçenler tuhaf, biraz da ürkek
onlara bakıyor ve hızla yoluna devam ediyorlar.
Karalı gençlerin hemen karşısında
bir telefon dükkânı! Kentin birçok yerindeki bu dükkânlardan vatan hasreti
çeken yabancılar Amerika'dan Afrika'ya, Asya ülkelerine, Türkiye'ye ucuza
telefon edip, yakınları ile dakikalarca çene çalıyorlar. Kapısında, çocuklarını
sakinleştirmeye çalışan bir Afrika güzeli durmuş. Hemen yanında dizinin
dibindeki plastik torbalara göz kulak olan bir türbanlı, az ötede iki kabadayı.
Hepsi de birilerini bekliyor gibi. İçerde yan yana, maviye boyanmış altı
telefon kabini. Birkaç da bilgisayar var. Her kafadan bir ses çıkıyor.
Anlaşılmaz lisanlar kulağa geliyor. Burası bir Cybercafé, bir Babil Kulesi!
Tanrı insanların dillerini karıştırmış, kimse kimseyi anlamıyor! Çünkü
Almanca konuşulmuyor. Telefon kabinlerinden duyulan Çince, Arapça, Fransızca,
İtalyanca ve Türkçeye çeşitli Afrika dilleri de karışıyor. Kasada oturan
gençten adam Hintliyi andırıyor. Kurnaz patron bakışlarıyla hiçbir şeyi
gözden kaçırmıyor. Dükkânı sabahın erken saatlerinden gece yarısına dek
açık. Üç numaralı kabindeki kara tenli kadın çok yumuşak bir sesle, gülümseyerek
konuşuyor. Elinden tuttuğu küçük kızı fıldır fıldır gözlerle sağına soluna
bakınıyor. Hemen yanındaki kabinde saçı sakalı birbirine karışmış, Güney
Amerikalıyı andıran genç pek heyecanlı. Yüzü kıpkırmızı. Ne konuştuğu anlaşılmasın
diye dar kabinin kapısını kapatmış. Bir kabin ötedeki genç kız film artisti
kadar güzel. Yüksek sesle İngilizce konuşuyor. Çok uzaklardaki annesine
bir "Üç Silahşorlar" müzikalinden söz ediyor. Bir numaralı kabinde konuşan
sakallı vatandaşımız müthiş heyecanlı. Bereket versin onu tek anlayan benim!
Dışarıdaki plastik torbalının eşi olacak. Kasadaki Hintli, çekik gözlü
bir kadına değişik telefon ücretleri konusunda bilgi veriyor. Onu anlamayan
kadın tekrar tekrar soruyor. Adam sabırlı, yanıtları hep aynı oluyor. Kadın
on dakika sonra dükkânı terk ediyor. Hiçbir şey anlamamış olduğu suratından
belli. Sıra bende. Elimdeki kâğıdı uzatıp, fotokopi çekmesini rica ediyorum.
Tam 170 ülkeden 140 bin insanın yaşadığı ve yüzün üzerinde yabancı dilin
konuşulduğu Stuttgart'ta bu telefon dükkânları para basıyor! Her renkten,
her kültürden, her dinden insan kapılarını aşındırıyor.
Stuttgart tren istasyonunun altındaki
pasaj sabah akşam insan kaynıyor. Karalar içindeki, vücutları dövmeli gençler
pasajın büyük Schloss parkına açılan girişini kendilerine çoktandır yer
edindiler. İş çıkışı otobüse, tramvaya, metroya, trene koşuşturanların
kendilerini toplumdan dışlamış o tiplere bakacak zamanı yok. Canları da
istemiyor.
www.ahmet-arpad.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder