Cumhuriyet 08.03.2006
Başbakanından profesörüne, semirmiş
gazete patronundan bağımlı köşe yazarına... Ne tuhaf bir ülkeyiz, 82 yıldır
laiklik ve demokrasi yolunda yürüyen bir basın organından Türkiye'yi Avrupa
Birliği'ne sokmak isteyen bir başbakan, düşünce özgürlüğünün koruyucusu
sandığınız basın mensupları sürekli rahatsız oluyor!
Ahmet ARPAD
Yığınlar sorunlu, sürekli geçim sıkıntısında.
Milli Görüş yandaşı, imam hatip lisesi diploması cebinde dinibütün Başbakan
Türkiye'ye 'uğradığı' zaman ya onu bunu eleştiriyor ya da coşkulu AB nutukları
atıyor. Peşinden giden medya, başını kuma sokmuş...
Sanki görevi kamuoyunu bilgilendirmemek,
aydınlatmamak, yanlışların üzerine gitmemek.
Son üç yılda Türkiye'de inanılmaz
olaylar yaşanıyor. İnsanımız yoksulluk içinde kıvranırken medyadaki birileri
çıkarlar uğruna gözlerini ve kulaklarını kapatıyor.
Onlarca yıldır ülkenin sorunlarına
inatla dikkati çeken Cumhuriyet gazetesine ve yazarlarına saldırmayı ise
yerine getirilmesi zorunlu bir 'görev' kabulleniyorlar.
'Boyalı basın' ın gökdelenlerine
kurulmuş dolar maaşlı kimi genel yayın müdürü bu yazarcıklar televole gazeteciliği
yaparken onurlanıyorlar. Pohpohlamaktan eleştirme görevini unutmuşlar.
''Bakarsın gün gelir, işim düşer'' kafa yapısıyla beklemedeler. Omuzlarını
sıvazlayanlar, çıkarları uğruna cumhuriyetin temellerini kemirirken, onlar
bir karmaşa ortamında görevlerine devam ediyor. Ülkeyi ''ölüm döşeği''
ne yatırmak isteyenlere arka çıkıyorlar. Onlar, oradan oraya sürülen piyon
taşları, ipleri görünmeyen birilerinin elinde, yaptıklarının tamamen bilincinde
zavallı kukla kişiler.
Osmanlı'nın son döneminde ülke yabancı
güçlere peşkeş çekilirken yönetenler yığınlardan kopmuştu. Kamuoyu suskundu,
rejime karşı çıkanlar sessizliğe mahkûm edilmişti. Bugün de özellikle son
hükümetin ve kuklası kimi medya yazarcıklarının ikide bir Cumhuriyet gazetesine
saldırması insana o uygulamayı anımsatıyor. ''TEM manzaralı'' kocaman odasında
oturan, saatlerini bilgisayarı ile baş başa geçiren, günlük yaşamında halkın
içine pek girmeyen gazeteci, toplum ne yapıyor, ne düşünüyor, nereden bilsin?
Halkın sorunlarını yaşamayan, günbegün köşesinde yazdıkları ile kimi, neye
inandırmak istiyor bu insan? Okura ahkâm kesen yüzeysel masabaşı gazetecisi,
insanımızın yaşam değerinin ne olduğundan haberdar değil ki!
Çıkarlar peşinden koşan politikacılarla
ensesi kalın gazete patronları ve eli altındaki yazarcıklar almış tekellerine
düşünce özgürlüğünü. Çıkardıkları boyalı gazeteler kamuoyunu aydınlatmak,
bilinçlendirmek görevini çoktan yitirmiş.
Düşünce özgürlüğünün sınırlarını
belirleyen para babası patronyüksek maaşları dolarla ödüyor. Çıkarları
uğruna toplumdan uzaklaşmış, köşe kapmış yalınkat gazeteci de giderek daha
çok sorumluluktan kaçınıyor. Ülke demokrasisi göz göre göre yozlaşıyor.
Ürkütücü bir gelişme. ''Ben yaptım,
oldu'' kafalılar at koşturuyor. Neredeyse astıkları astık, kestikleri kestik,
karşı çıkan yok. Ülke 3 Kasım'dan bu yana önemli bir rol ayrımında. Hele
son aylardaki gelişmeler, yaşanan bazı acı gerçek, sorunları göz ardı edilen
tabanın gözünü artık açmalı. Uyanmalı birey. Peki, ama nasıl?
Sözüm ona aydın mı, sözüm ona gazeteci
mi uyandıracak onu? İkide bir Cumhuriyet'e ve yazarlarına saldırmayı bir
marifet sananlar, basın ve düşünce özgürlüğünün sadece kendileri için geçerli
olduğu sanıyor!
Başbakanından profesörüne, semirmiş
gazete patronundan bağımlı köşe yazarına... Ne tuhaf bir ülkeyiz, 82 yıldır
laiklik ve demokrasi yolunda yürüyen bir basın organından Türkiye'yi Avrupa
Birliği'ne sokmak isteyen bir başbakan, düşünce özgürlüğünün koruyucusu
sandığınız basın mensupları sürekli rahatsız oluyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder