Cumhuriyet, 9 Aralık 2018
Almanya'ya gelmişler yirmisinde, şimdi ulaşmışlar yetmişine, seksenine, tekdüze ve tek başına bir yaşamları olmuş. Hafta içinde çalışıp, hafta sonunda hemşehrileri ile buluşmuşlar, Bahnhof'larda! Bu böyle gelmiş, böyle gidiyor. Çoğunun tek buluşma yeri hep o tren istasyonları olmuş. Başlarında kasket, ellerinde sigara, koltuklarının altında Türk boyalı basının gazeteleri, omuzları çökmüş, ayaklarını sürüye sürüye yürüyorlar! Bu ülkede bir ömür geçirmiş, hep yalnız kalmış, içine kapanık insanlarımız. Almanlara Türkler birbirine dokunmadan, yan yana, kabuğuna çekilmiş yaşamış. Sonra işsizlik Almanya'yı kıskacına almıştı. Bundan en çok etkilenenlerin başında da düşük gelirli, mesleğinde kalifiye işçi olmayan Türkler gelmişti. İşte o dönemde çoğu insanımız kendini, onu bağrına basan İslamcıların kucağında bulmuştu! Cami ve mescitler günlük yaşamının bir parçası olmuştu. O günden bugüne de bu kıskaçtan kurtulamadılar. Elli küsur yıldır gettolaşmış Türk mahallelerinde, çoğuna hiçbir Alman'ın adım bile atmayacağı, yıkık dökük evlerde oturmaya devam ediyorlar.
Günümüzde birçok yaşlı insanımızın eline geçen emekli maaşı buradaki yaşamına açıkça yetmiyor. Hiç olmazsa yılın altı ayını ucuz (!) Türkiye'de geçirmesinin baş nedeni de bu... Ancak Türkiye ile hiç bağlantısı kalmamış insanlarımız da var. Memleketindeki bütün ailesi bir zamanlar yanına gelmiş bu emekliler hep Almanya'da kalmak zorunda! Onlara ilk yıllarda aileleri bakıyor. Önce eşler, sonra da çocukları. Ancak bir yaştan sonra bu bakım zorlaşıyor. İşte o andan sonra da her gün birkaç saat gelerek evde bakımlarını yapan kuruluşlara muhtaç! Hizmetin bir kısmını kişi kendi ödüyor, bir bölümünü de, gelirine göre devletin sosyal yardım kasası üstleniyor. Son yıllarda, bakıma muhtaç vatandaşlarımızın sayısının sürekli artması üzerine bazı Türk girişimciler de bu yeni pazarı keşfettiler. Özellikle Ruh havzasında açılan ve özellikle müslümanlara dönük yaşlılar yurtlarında çok yaşlı ve hastalar kalıyor. Yaptıkları açıklamalara göre bazılarının mescidi var, yemekler de tabii ‘helal‘… Bakım görevlileri Türkçe biliyor. Resmi verilere göre Almanya'da bakıma muhtaç 2 milyon insan var. Bunların 1,4 milyonuna kendi evlerinde bakım yapılıyor. Geri kalan yaklaşık 700 bin civarındaki insan ise yaşlılar yurtlarında yaşamak zorunda. Ülkedeki 450 bin yaşlı Türk‘ün 25 bininin sürekli bakıma gereksimi var. Türkiye'deki sağlık hizmetindeki eksikliklere karşın yaşlılığında yine de kesin dönüş yapanlar da yok değil.
Stuttgart'ın birinci kuşak yaşlıları tam otuz beş yıldır her Salı bir araya geliyor. Hepsi de çoktan emekli. "Gittikçe azalıyoruz," diyorlar. "Aramızda artık evden çıkmayanlar, yılın yarısını memleketinde geçirenler, hastalananlar var." Salı günleri toplananlardan çoğunu yirmi, yirmi beş yıldır tanıyorum. İçlerinde ikisi var, benden önce İstanbul'daki Avusturya Lisesi'ni bitirmişler. 1958'de geldikleri Stuttgart'ta mesleklerinde oldukça ünlenmişler, burayı hiç terk etmemişler. Yine de yazları birkaç ay Ege kıyılarına kaçmadan yapamıyorlar! Ne de olsa, her şeye karşın, Almanya'daki insanımız vatan havasını ciğerlerine çekmeden yapamıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder