25 Mayıs 2017

'Özgür düşünce kuş gibidir'

Cumhuriyet Kitap, 25 Mayis 2017
AHMET ARPAD

20. yüzyılda Almanca edebiyatın ünlü iki yazarı Stefan Zweig ve Robert Musil'i 75. ölüm yılında, hem hayatlarını hem de eserlerinin anlamını aktaran bir yazıyla anıyoruz

23 Şubat 1942 günü öğleye doğru Rio de Janeiro yakınlarındaki dağ kenti Petrópolis'te bahçeli küçük eve gelen hizmetçi kadın yatak odasından hırıltılar duyar. Kocasının hemen çağırdığı doktor, Stefan Zweig ve eşi Lotte'yi yataklarında cansız bulur. Stefan Zweig giyimlidir, kravat takmıştır. Yanına uzanmış olan Lotte kocasına sarılmıştır. Doktorun ölüm kâğıdına yazdığına göre Zweig'lar zehirli bir madde içerek -'ingestao de substancia toxica, suicidio'- yaşamlarına son vermişlerdi. Stefan Zweig, savaştan kurtulmak için kaçtığı denizaşırı ülke Brezilya'da savaşın kurbanı olmuştu... 1881 yılında Viyana'nın ünlü Schottenring Caddesi'ndeki tarihi ve gösterişli bir yapıda başlamış olan yaşam, 1942 yılında Brezilya'nın küçük dağ kenti Petrópolis'in Rua Gonçalves Dias 34 adresindeki bahçeli evde son bulmuştu.

Robert Musil 15 Nisan 1942 günü Cenevre'de 'Niteliksiz Adam'ın son bölümü üzerinde çalışırken beyin kanamasından yaşama veda eder. Papaz Robert Leujene'nin ölüsünün başında son konuşmayı yapmasının ardından Musil'in külleri ailesinin isteği üzerine Cenevre yakınlardaki bir ormana serpilir. 'Niteliksiz Adam'la ardında dev bir yapıt bırakan Robert Musil ve her şeye hümanizmin penceresinden bakan Stefan Zweig Avusturya'nın 20. yüzyılda çıkarmış olduğu ve yerleri günümüze dek doldurulamayan iki olağanüstü yazarıdır.

Dünya politikası 1933 yılında Nazilerin işbaşına gelmesiyle karışır, on binlerce sol görüşlü insan kamplara sürülür. Aradan daha birkaç ay geçmeden sayısız yazar gibi Zweig'le Musil'in yapıtları da teşlere atılır. Dostları Almanya'yı terk etmeye başlar. Mutluluklar ve başarılarla dolu yaşamı sona eren Zweig sevdiği Salzburg'dan ayrılır, villasını, biraz da Nazilerin baskısıyla satmak zorunda kalır. Eşi Friderike'den boşanır.  İngiltere'ye yerleşir. Robert Musil ise her şeye karşı direnir, Viyana'da kalır. “Bitkiler gibi insanlar da köksüz uzun süre yaşayamaz" diyen Zweig onlarca yıl sevmiş olduğu dünyanın kesinlikle bir daha geri gelmeyeceğine artık inanmaktadır. Ünlü yazar Alfred Döblin: "Özgür düşünceye engel olamazsınız, o kuş gibidir, her yere uçar" sözleriyle Zweig ve dostlarına destek olmak ister. Ancak Hitler ve yandaşlarının aydınlara soluk aldırmayan girişimleri sonucu gittikçe daha çok yazar ülkelerini terk etmeye başlar.

“Ülkemiz daha da nefes alınmaz olacak"
Nazi Almanyası'nın 1938 yılının mart ayında Avusturya'ya el koymasının ardından Viyanalı dostlarına: “Ben bu havayı ciğerlerine çekemiyorum, ülkemiz yakında daha da nefes alınmaz olacak" diyen Robert Musil bu görüşlerinde kısa süre sonra haklı çıkar. Sadece eserleri nedeniyle değil, eşi Martha'nın Yahudi kökenli olması da Musil'in Nazilerin nefretine uğramasının nedenidir. Eşinin o günlerde yakasında gamalı haçla dolaşması hiçbir işe yaramaz. Yapıtlarını basan Bermann-Fischer Yayınevi'ne de aynı günlerde Naziler el koyar. Son yıllarda tüm yapıtlarının yayın hakkını Zürih'li yayıncı Simon Menzel'in sahibi olduğu Humanitas Yayınevi'ne devretmeyi ve 'Niteliksiz Adam'ı İsviçre'de bitirmeyi düşleyen Robert Musil eşiyle eylül 1938'de Tirano, St. Moritz ve Chur üzerinden Zürih'e sığınır.

Viyana'yı terk ederken müsveddelerini yanına almış olduğu 'Niteliksiz Adam'ı İsviçre'de sonuçlandırmayı amaçlamaktadır.  Musil, 20. yüzyılın başında artık çöküş sürecine girmiş olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu anlattığı bu başyapıtında yeni çağa ayak uydurmak isteyen kafası karışık, çelişkiler, bunalımlar ve çalkantılarla dolu bir yaşam sürdürmeye çabalayan toplumu ele alır. Kendine henüz bir yayınevi bulmamış olmasına, Viyana'daki dostları ona: “Bu eser Alman Rayhı'na ait tüm ülkelerde yasaklandı" yazmasına karşın Musil hedefinden dönmemeye çok kararlıdır.

Stefan Zweig'ın Brezilya'ya sığınmadan önce yakın dostu Carl Zuckmayer'le yaptığı bir sohbette söyledikleri de kötümserliğinin ne kadar ilerlemiş olduğunun kanıtıdır: "Sevmiş olduğumuz dünya kesinlikle bir daha geri gelmeyecek. Oluşacak yeni dünyada da artık sözümüz geçmeyecek. Bizler yakın gelecekte bütün ülkelerde vatansız olacağız. Biz bugün bir hiçiz, yarın da bir hiç olacağız.“ Zweig yorgundur, canı sıkkındır. Huzura Brezilya'da da kavuşamaz. Bir yandan otobiyografisine son şeklini verir, bir yandan da 'Satranç' öyküsünü hazırlar. 'Montaigne' ve 'Balzac' üzerine denemelerini bitirmeye çalışır. Ancak düşünceleri hep Avrupa'dadır. "Bir yazar sansür yaşamadığı sürece inandığı yolda yürümek zorundadır“ diyen Zweig için artık ne vatanı, ne evi, ne de kitaplarını basacak yayıncıları vardır! Altmış yaşında kendini yüz yaşındaymış gibi hisseder.

Dayanılmaz baskılar
Aynı günlerde İsviçre'de çok zor koşullar altında çalışan, sağlık sorunlarından kurtulamayan Robert Musil'in kendisine parasal destek veren hayranları olmasaydı sığındığı bu ülkede yaşamını sürdürmesi çok güç olacaktı. Arada sırada çağrıldığı okuma ve sohbet akşamlarında yapılan ödemeler Musil ailesini geçindirmeye yeterli değildir.  'Niteliksiz Adam' yapıtında 'büyük edebiyatçı' diye biraz karikatürize ettiği Thomas Mann'ın desteğine sonunda gereksinimi olur. Nobel ödüllü yazar da eli açık davranmaktan kaçınmaz. O günlerde tanıştığı İtalyan yazar İgnazio Silone (“Ekmek ve Şarap") onun olanaklarının dışında bir yaşam sürdürdüğünü fark eder ve Musil'le eşine daha uygun bir yer aramaya başlar. Aralarında geçen bir sohbette, Viyana'dan niçin ayrıldığını soran Silone'ye Musil şu yanıtı verir: “Okurlarım çoğunlukla Yahudilerdi. Son yıllarda hemen hemen hepsi ülkeyi terk etti. Ben niçin geride kalacaktım?" Gün gelir, yakın çevresine yaşamından yakınırken: “Ne yazık ki ben kendimi anlamakta güçlük çekiyorum..." der. Bu özeleştiri Musil'in kimi zaman kendini bir bulmaca olarak gördüğünü kanıtlar. Bazı dönemlerde çok yavaş çalışmasını, yazdıklarını beğenmeyip sık sık değiştirmesini de böyle açıklamak mümkün. 1939 yılının yaz aylarında Robert Musil'in, yaşamlarını bir felaketle bitirmek yerine ona kendi elleriyle son vermelerinin doğru olacağı üzerine eşi Martha'yla anlaştığı söylenir. Ancak o günlerde, Zürih yakınlarındaki Zug'da yaşayan, solcu görüşleriyle ünlenmiş, sanatsever papaz Robert Lejeune'le tanışmaları Musil ve eşine yeni bir yaşama gücü verir. Bir Musil hayranı olan Lejeune ilerde Musil'den şöyle söz etmişti: “Evimizde düzenlediğimiz akşamlarda Musil de bize katıldığında hemen bütün ilgiyi üzerine çekmesini bilirdi. Ancak onunla diğer katılımcılar arasında bir mesafe olduğunu da sezmemek mümkün değildi. Sohbetleri kimi zaman çok sıcak olmasına karşın bir samimiyet oluşmazdı. Musil üstün zekaya sahip bir insandı. Aydın geçinen bizler ona her zaman ulaşamazdık. Bakışlarıyla karşısındakinin ruhuna sızardı."

İsviçre yılları sırasında yapmış olduğu kimi açıklama, 'Niteliksiz Adam' yazarının ne denli değişik görüşlere sahip bir insan olduğunu kanıtlar: “Bir yıla yakındır İsviçre'de yaşıyorum. Aryen olduğumu sık sık kanıtlamam gerekiyor... İsviçreli, ülkeye zenginlik getirenin dışında hiçbir yabancıya saygı göstermiyor, ona çingene gözüyle bakıyor... Ben toplumdaki tutuculuğu sevmiyorum. Zenginler fakirlerle aynı mezarlıklara gömülmüyor. İsviçreli sosyalizmden nefret ediyor, kentler otomobil sahiplerine uygun inşa ediliyor."

Petropolis, Stefan Zweig'ın yaşamındaki son duraktır! 21 Şubat 1942 akşamı, Brezilya'da kendisi gibi mülteci yaşamı sürdüren Yahudi asıllı yazar Ernst Feder ile bir parti satranç oynar. O akşam çok kötümserdir. Ertesi gün masasının başına geçip el yazısıyla bazı mektuplar kaleme alır. İlk eşi Friderike'ye yolladığı 22 Şubat 1942 tarihli mektupta şöyle yazar: "Sevgili Friderike, bu mektup sana vardığında ben kendimi eskisinden çok daha iyi hissedeceğim. Senin iyi günleri göreceğine eminim. Bu satırları son saatlerimde yazıyorum. Kararımı verdiğim andan sonra kendimi nasıl da rahat hissettiğimi bilemezsin... Rahata ve mutluluğa kavuştuğumu öğrendin. Stefan."

Zweig ve Musil'in Hitler diktatörlüğünün dayanılmaz baskıları altında yazar ve düşünür kişiliklerini yitirip ruhsal çöküntüye uğramaları çok trajiktir. Stefan Zweig ve Robert Musil, yazgıları birbirine çok benzeyen iki Avusturyalı! Her ikisini de yaşadan bıktıran Naziler. Biri 61, diğeri 62 yaşında öldü; bundan yetmiş beş yıl önce. 1942'de. Peş peşe.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder