Cumhuriyet 21.10.2012
STUTTGARTAHMET ARPAD
Karlsruhe’den Konstanz gölüne giden tren saat tam 08.09’da hareket etti. Baden-Baden ve Offenburg’dan sonra bütün yol Karaormanlar’dan geçiyor. Yamaçlar yemyeşil, üzerlerinde koyunlar, inekler, tepeler silme kayın, meşe ve çamın çeşidiyle dolu. Ağustos ayındaki birkaç günlük aşırı sıcağın dışında tümü serin geçti diyebileceğimiz bir yazın ardından bu güzel yörede güz kendini gösteriyor. Yağışlı son haftaların ardından dere yatakları dolu. Sular köpüre köpüre akıyor, kimi yerde küçük çağlayanlar oluşuyor. Bir buçuk saatlik yolculuğun ardından indiğimiz Triberg dar bir vadinin yamaçlarına kurulmuş, şifalı suları ve guguklu duvar saatleri ile ünlenmiş bir kasaba. 1730 yılında Schönwaldlı saatçi Franz Ketterer’in buluşu olan bu tahta saatler bir Karaormanlar simgesi. Birçok yabancı için hâlâ guguklu veya kuşlu saat demek Almanya, Karaormanlar demek! El işçiliği bu güzel saatler ülkenin geleneği. Triberg’den yola çıkarak Güney Karaormanlar’ı iki günde geçmek ve güzel Titisee’ye ulaşmak amacımız. Oradan da karayolundan Konstanz Gölü’ne ve daha ötesindeki Zürih’e! Göz alabildiğine çayırlar, yeşil çam ormanları, sarının her renginin yavaş yavaş görülmeye başladığı kayınlar, meşeler bize gün boyunca eşlik ediyor. Ötelerde, uzaklarda bir yerde, koyu mavi, kara doruklar, güneyin en yüksek dağı, 1500 metrelik kayak merkezi Feldberg. Yamaçların bitiminde, aşağıda vadilerde, çayırların ortasında kocaman Karaorman çiftlik evleri. Ancak bu güzelliklerin bir de çirkin yanı var. Kimi yerde hastalıklı ağaçlar göze batıyor. Doğaseverlerin 80’li yıllardan bu yana sürekli toplumun dikkatini çektiği bu ürkütücü gerçek, her türlü önleme karşın önü bir türlü alınamayan büyük sorun. Özellikle iğne yapraklı ağaçlarda zararın ürpertici ölçüye vardığını yürüyüş sırasında görüyoruz. Yükseldikçe dalları cılızlaşmış ağaçlar artıyor. Güneş ışınlarının burada daha güçlü olması, topraktan az su almaları, kış aylarında yükseklere sisin ve bulutların daha fazla inmesi, ağaç ölümünde önemli nedenler. Akşamüstü Furtwangen’in az ötesindeki bir pansiyonda konaklamaya karar veriyoruz. Odamıza hemen çıkmıyoruz. Ayakkabılarımızı çeşmenin yanına bırakıp, terastaki tahta masalara kuruluyoruz. Az sonra garson kız beyaz şarapları getiriyor. Ötelerde, mavi, kara dorukların ardında güneş batmaya hazırlanıyor. Kişi böylesine doğa dolu bir günün ardından Türkiye’nin doğasını düşlemeden edemiyor. Gökova’yı, Yatağan’ı, Aliağa’yı, Bergama’yı İzmit Körfezi’ni, Çamlıhemşin’in Fırtına Vadisi’ni... Düşlüyoruz, doğayı yitirmemek için insanların kafa yapısının değişeceği günleri de! Konstanz Gölü’nde sabah sisi. Arabalı vapurlar, küçük beyaz gemiler iki kıyı arasında gidip geliyor, peşlerinde besili martılar. Az sonra bindiğimiz tren bizi Zürih’e götürüyor. Arazi gölden hemen sonra hafif hafif yükseliyor. Yine çayırlar, yine inekler. Winterthur’dan sonra ötelerde dağlar beliriyor, Alplerin dorukları. Ve bankalar ve bankerleriyle Zürih! Kasalarına kara para kaçıranların onlarca yıl servetler doldurduğu ünlü kent. Resmi verilere göre vergi kaçıran varlıklı 100 bin Alman, İsviçre bankalarındaki sırdaş hesaplara 23 milyar Avro para taşımış. 2007 yılında kara para sorununun ilk üzerine gidildiğinde 330 bankaya sahip küçücük Alpler ülkesinde sırdaş hesaplarda 1.4 trilyon Avro yattığı ortaya çıkmıştı. Credit Suisse’in bir belgesine göre de bu paranın yüzde sekseni vergi kaçıranlara aitti. Sadece bir yıllık faizi yaklaşık 80 milyar Avro! O günlerde Türkiye’den de yurtdışına toplam 100 milyar dolar kara para çıktığı söylenmişti. Bankalarında yatan yabancı paralar İsviçre’nin tek “hammaddesi”... Son birkaç yıldır bazı Zürih bankalarındaki “köstebekler”in ortaya “gizli listeler” atması üzerine gözü korkan varlıklı Almanlar kendilerini ihbar etmeye başladı. İsviçre bankalarının “altın devri” yavaş yavaş geride kalıyor gibi. Birleşmiş bir Avrupa’da artık böyle yaşamaya devam edilemeyeceğini acaba günün birinde kabullenecekler mi?
www.ahmet-arpad.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder