Cumhuriyet 06.02.2005
AHMET ARPAD
VİYANA
Johann Strauss' un ''Yarasa'' opereti
ile Volksoper'de coşuyor insanlar. Sahneden sıçrayan kıvılcım onları çoktan
tutuşturmuş. Seyircilerle sanatçılar bütünleşmiş. Melodiler, şarkılar salondan
dışarı taşıyor. Az sonra perde alkışlarla iniyor. 1898'den bu yana Viyanalıların
operetler ile coştuğu Volksoper salonu 1400 koltuklu. Perde hemen hemen
her akşam açılıyor. Yılda tam 300 kez. Tramvaylara, taksilere koşanlar
hızla salondan çıkıyor. Vestiyerdeki yaşlı kadınla adam lodenleri, kürkleri
uzatıyor. Benim acelem yok. Sabırla bekliyorum palto kuyruğunda. Tiyatro
boşalıyor. Salonun, koridorların ışıkları sönüyor. Az sonra kendimi soğuk
bir Viyana akşamında buluyorum. Tuna'dan gelen buz gibi rüzgâr kenti sarmış.
Kaşkolümle yüzümü örtüp tramvay durağına yürüyorum. Viyana'da akşamlar
operaların, operetlerin ve tiyatroların. Kent bir tiyatrolar kenti. Her
akşam otuzun üzerinde salonda perdeler açılıyor. Az sonra tramvayın camlarından
Burg Tiyatrosu'nun ışıkları görünüyor. Alman dili konuşulan ülkelerin en
başarılı tiyatrolarından.
Stuttgart Devlet Tiyatrosu'ndan Viyana'ya gelip,
uzun yıllar Burg'u yöneten ünlü rejisör Claus Peymann şu sıralar Berlin'de
de başarıdan başarıya koşuyor. Thomas Bernhard âşığı Peymann çılgın ve
inatçı biri. Her türlü entrikaya karşın Burg Tiyatrosu'ndan ayrılmamıştı.
Çünkü Viyana seyircisi onu istiyordu. Opera durağında inip Kaertner Caddesi'ne
doğru yürüyorum. Saat 11'i geçiyor. Sokak aralarındaki lokanta ve şaraphaneler
müşteri dolu. Tiyatrodan, operadan çıkan şarabını yudumlamadan, dostlarıyla
sohbet etmeden evine gitmez. Akşamın bu geç saatinde neşeli ve mutlu insanlar
Kaertner Caddesi'nde geziniyor, ışıl ışıl vitrinlerin önünde duruyor. Ara
sokaklar ise dar ve ıssız. Lambaların güçsüz ışığında kaldırımlar boş.
Dükkân kepenkleri çoktan inmiş. Kapı içleri ürkütücü. Bir baston sesiyle
irkiliyorum. Başımı çevirip arkama bakıyorum. Yaşlı bir adam. Bir elinde
köpeğinin tasması, öteki elinde bastonu. Kendisi gibi zor yürüyen şişman
köpeği peşinde akşamın bu saatinde gezintiye çıkmış olmalı, diye düşünüyorum.
Katedrale açılan dar sokaklarda her şey nedense ürpertici. Ellerimi cebime
sokup, hızla yoluma devam ediyorum. En iyisi pansiyona dönmeden önce Havelka'ya
girip sıcak bir kahve içmeli. Stephan Alanı insanlarla dolu. Burası günün
her saatinde kalabalık. Katedralin kocaman kapısına sığınmış gençler müzik
yapıyor, şarkılar söylüyor. Günümüz Viyanalısı güler yüzlü, şakacı, sevecen.
Sokaklarda, parklarda, kahvelerde beğeni ürünü giysileri çarpıcı renkli
kadınlar ve erkekler keyifli. Genç kızların gülüşlerinde müzik... ''Savaş
sonrası 1948'de ilk kez geldiğim 'Üçüncü Adam' Viyana'sı üzgün ve asık
suratlı insanlar kentiydi,'' diye anlatırdı babam. Her yıl haftalar geçirdiği
bu Tuna kentine âşıktı. Nadir Nadi Bey de Dostu Mozart' ın kenti Viyana'ya
âşık olanlardandı. Anımsadığım kadarıyla eşiyle operanın karşısındaki Bristol
Oteli'ne inerdi. Viyana insanının sanatçılara ve düşünürlere verdiği değer
sonsuzdur. Toplumun gerçek temsilcilerinin onlar olduğunu bilir. Viyana'da
anıt-mezarlar sanatçı ve düşünürlerden başkasına yapılmaz.
www.ahmet-arpad.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder