Toplum Gazetesi/ALMANYA, 19 Şubat 2023
Hitler Almanya'dan gelip anavatanı Avusturya'ya el koymasının hemen ardından 15 Mart 1938 günü Viyana'nın Kahramanlar Alanı'nda bağıra çağıra yaptığı konuşmada onu coşkuyla dinleyen yüz binlerin arasında 14 yaşında ürkek bir erkek çocuğu da vardı. Adı Johannes Mario Simmel idi…
Aradan tam elli yıl sonra yine Viyana. Ürkek çocuk çoktan ünlenmiş, yazar olmuş, tüm dünya tanıyor onu, yazdıkları otuz dile çevrilmiş 70 milyona yakın basmış. Romanlarının yanı sıra 1958'de yazmış olduğu "Okul Arkadaşı" adlı tiyatro oyunu Sydney'den Stockholm'a birçok büyük kentte sahnelenmesine, iki kez filme çekilmesine karşın Avusturya'da hiçbir tiyatro onu programına almaya cesaret edememiş. Ta ki sosyal demokrat Franz Vranitzky ülkenin başbakanı olana kadar! "Okul Arkadaşı" Nazilerle alay eden, onlarla işbirliği yapmış Avusturyalıları sert bir dille eleştiren bir tiyatro oyunu. Viyana'daki prömiyerine geldiğimizde haykıran dazlakların arasından geçip tiyatro binasına girebilmiştik. İki saat sonra perde kapanırken ülke başbakanı Simmel'i ayakta alkışlıyordu.
Yazdıklarıyla tüm yaşamı boyunca ırkçılıkla, faşizmle savaşmış olan ünlü yazar, söz Nazilerden açıldı mı her defasında hemen heyecanlanırdı. "Savaş bittiğinde biz gençler gelecekten çok ümitliydik", derdi. "Nazi vebasından kurtulduğumuz inancını taşıyorduk, ne de güzel planlarımız vardı!" Gazeteciliğe atılmıştı, görevi gereği ülkeden ülkeye gidiyor, savaş sonrasının insanlarını ve politikacılarını tanıyordu. En geç 1960'lı yıllara girildiğinde değişen pek bir şey olmadığını fark etmişti. Her şey eski hamam, eski tastı! "Hitler'i seçmiş olanlar 60 milyon insanın öldüğü savaşa karşın 'ben sadece görevimi yaptım' demekle sorumluluktan kurtulacağını sanıyordu… 1945 öncesinin yardakçıları yine aramızdaydı, onlar sadece giysilerini değiştirmişti…"
Johannes Mario Simmel ile 1973-2008 arası süren yakın dostluğumuz bir yazar-çevirmen tanışlığından öteye idi. Kimi yerde bir ağabey-kardeş, kimi yerde bir baba-oğul ilişkisiydi. Viyana, Münih, Stuttgart, Monte Carlo, Zug'daki buluşmalar, sohbetler, uzun telefon konuşmaları, yazışmalar havadan sudan değildi. İçerikleri politika, sanat, edebiyat olan heyecanlı düşünce alışverişlerini vefatından birkaç ay öncesine kadar sürdürmüştük. 12 Eylül ihtilalinin ardından Türkiye'de gazetecilerin ve solcu düşünürlerin hapislere atılması, düşünce ve basın özgürlüğünün kısıtlanması üzerine Simmel, yapıtlarının ülkemizde yayımlanmasına izin vermekten vazgeçmişti. Ve bu kararı ta 2007 yılına kadar sürmüştü. Türkiye o günden bugüne düşünce özgürlüğünde pek olumlu adımlar atmamış olmasına, Türkiye'deki iktidarı beğenmemesine karşın, "Eserlerinizi tanımayan yeni neslin aydınlatıcı düşüncelerinize çok gereksimi var!" sözleriyle onu 'inadı'ndan vazgeçirmeyi sonunda başarmıştım! Türkiye'de Simmel'ler yeniden basılmıştı…
Vefatından birkaç ay önceki son telefon sohbetlerinden birinde keyfi yerinde değildi. Her zamankinden daha karamsar konuşmuştu: "Yazar olarak bu dünyayı değiştiremezsiniz, fakat kimi kötülüğe engel olabilirsiniz. Günde 40 bin çocuğun öldüğü günümüz dünyasında insanların başarılı olduğu tek şey küresel kapitalizm!" Simmel'in savaş sonrası düşleri kısa sürede yıkılmış, ayaklar altında parçalanmıştı. Onlar koskoca bir kütleydi. "Ben yine de bu düşler kütlesini omuzlayıp dağa çıkardım. O ise her defasında yine aşağı yuvarlandı. Ve ben hep yeniden denedim".
Son yıllarda geriye dönüp baktıkça kendini Don Kişot'a benzettiği anların gittikçe arttığını söylerdi. Böyle bir insanı 35 yıl boyunca tanımış olduğum, en ünlü yapıtlarıı Türkçeye çevirdiğim için kendimi mutlu hissediyorum. Şu görüşü ne güzel: "Üzerinde yaşadığımız dünyada bir insan başka bir insanı mutlu yapabilseydi bütün dünya mutlu olurdu."
1 Ocak 2008'de yitirdiğimiz Johannes Mario Simmel yaşam görüşlerimi olumlu etkilemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder