13 Mayıs 2012

Hakem görme engelli değil!

Cumhuriyet 13.05.2012
STUTTGART
AHMET ARPAD

Sahanın kenarında duran antrenör bağırıyor: "Vedat sağa iki metre! Top şimdi senin!" Vedat adamın dediğini yapıyor. İçinde ziller olan top ayaklarına dokunuyor. İlerliyor, birkaç adım, karşısına çıkan rakip oyuncuyla çarpışıyor, fakat yoluna devam ediyor. Kalenin arkasında duran kadın da bir şeyler sesleniyor. Vedat bu kez başka bir oyuncuyla çarpışıyor. Fakat o kendi takımından. Antrenör: "Yürü, devam, üç metre!" diye bağırıyor. "Şuuut!" Vedat topa bütün gücüyle vuruyor. Top direkte patlıyor. Gol olmuyor. Vedat saçını başını yoluyor... Seyirciler coşkuyla alkışlıyor.

Vedat Sarıkaya Almanya Görme Engelliler Futbol Takımı’nın en golcü oyuncusu. Stuttgart MTV spor kulübünde oynuyor. Gelsenkirchen takımıyla yaptıkları lig maçını 4-0 kazandılar, iki gol Vedat’tan geldi. Antrenörü Ulrich Pfisterer aynı zamanda milli takım antrenörü de. Birkaç kez Türkiye’ye antrenör yetiştirme seminerleri nedeniyle gitmiş olduğunu anlatıyor. "Ülkenizde görme engelliler futboluna Almanya’dan daha çok ilgi gösteriliyor. Daha çok oyuncu, daha çok takımda oynuyor. Türkiye’de bizdeki kadar para sorunu yok..." MTV kulübünün orman içindeki küçük sahasının çevresinde 300 izleyici toplanmış. Herkes sessiz, bağırıp çağırmak yok, çünkü oyuncular topun ve birbirlerinin sesini duymak zorunda! Bu sporda top kontrölü, kısa paslar, sert şut başarılı olmak için önemli faktörler. Birbirini göremeyen sporcular sık sık çarpıştıkları için de sağlam bir vücut yapısına sahip olmaları kaçınılmaz.

İki hakemle, iki kaleci tabii görme engelli değil. Gazetecilerin yanı sıra yerel bir TV kanalı da bu maça ilgi gösteriyor. Engelli insanların spor aracılığı ile özgüvenlerini kazanması ve dışlanmadan toplum ortak yaşamında yer alması, üretken olması çok önemli. "O bana özgürlüğümü veriyor, çünkü Bruno benim en iyi dostum!" Bu sözler otuzuna yaklaşmış görme engelli bir kadının. Tanıyorum onu. Bizden bir cadde aşağıda oturuyor. Bruno labrador cinsi bir köpek ve bu kadına yanılmıyorsam on yıldır sürekli eşlik ediyor. Bruno ile karşıdaki ormana gezmeye giderken rastlıyorum, arada sırada da otobüste. Bugün de görme engellilerin maçlarına gelmişler. Kadın Bruno ile bir kenarda oturuyor, görme engelli olmayan kocası da ilgiyle top koşturanları izliyor. Onunla kimi zaman sokakta yolda karşılaşıyoruz, fakat hiç konuşmuş değiliz. Selam verip yanına gidiyorum. Amacım Bruno ile ilgili bazı şeyler sormak. Top oynayanları seyrederken sohbetimiz çabucak koyulaşıyor. Bütün gün evde oturmak istemeyen genç görme engelli eşine bir köpek almaya karar verdiklerinde Bavreya’daki bir özel okulda rastladıkları Bruno’da karar kılmaları hiç de zor olmamış. O günlerde bir yaşında olan köpekle eşinin birbirleriyle kolay anlaşması, ailenin üye olduğu sağlık sigortasının yirmi bin Avro’yu ödemeyi üstlenmesinde önemli bir rol oynamış. Bruno ile yedi aylık ortak eğitimin sonunda labrabor cinsi köpek kendine söylenen tam kırk komutu kavrayıp öğrenmiş. "O uysal, zeki, soğukkanlı, kendine güvenen, kolay öğrenen bir köpek" diye görme engelli kadın konuşuyor ve ayaklarının dibine uzanmış Bruno’yu okşuyor. Kocası da gülümsüyor: "O sokağa çıktıkları andan itibaren eşime yardımcı olması gerektiğinin bilincinde" diyor.

Görme engelliler için ilk köpekler 1915 yılında Almanya’nın Potsdam kentinde kurulan bir okulda yetiştirilmiş. Bu okuldan "mezun" olan köpekler dünya savaşında gözlerini yitiren askerlere günlük yaşamlarını kolaylaştırmış. Eğitilmiş köpekler görme engellilerin yaşamlarında belki de en önemli yardımcıları. Çünkü onlar görmeyenin gözü! Vedat’a oyundan sonra soruyorum: "Daha ne kadar oynamak istiyorsun?" Gülerek: "Elli yaşına kadar!" diyor. Yanında durmakta olan antrenörü Ulrich Pfisterer de: "Niçin olmasın..." diye ona destek veriyor.

www.ahmet-arpad.de