25 Mayıs 2008

Hitler de bir Loto meraklısıydı

Cumhuriyet 25.05.2008
AHMET ARPAD
STUTTGART
 
Kazanmadığı zaman çok öfkelenir, sağa sola bağırır, Loto idaresini suçlar, devletin insanlarını dolandırdığını söyleyip dururdu. Viyana'da yoksulluk içinde geçirdiği gençlik yıllarında hep düşlerinde yaşar, rahat ve varlıklı bir yaşamın özlemini çekerdi. Sokaklarda dolaşırken dükkânların önünde durur, Loto'dan kazanacağı parayla evine hangi mobilyaları alacağını, pencerelerine hangi kumaştan nasıl perdeler takacağını gözünün önüne getirirdi. Paraya konunca özgür bir yaşam sürecek, kendini sanata verecek, genç sanatçıları da destekleyecekti... Ne kadar üzücü, bu kişinin Viyana yıllarında Loto'dan zengin olamaması! Belki Adolf Hitler o zaman özgür ve eli açık bir ressam olarak tarihe geçerdi!
 
Almanlar 2007 yılında tam 7.46 milyar Avro'yu Loto'ya yatırmış. Bu şans oyunundan sadece geçen yıl 122 kişi Avro milyoneri olmuş. Ülkede insanların geliri azaldıkça, zenginle fakir arasındaki uçurum derinleştikçe, Toto ve Loto gibi oyunlarda şanslarını deneyenlerin sayısı da artıyor. Eyaletler Loto gelirlerinin büyük bir bölümünü spora, sanata, kültüre, çevre korumaya ve tarihi eserlerin bakımına destek veren projelere harcıyor. Örneğin Baden-Württemberg Loto İdaresi'nin son yıllardaki desteği ile Karlsruhe Devlet Sanat Müzesi bir Edouard Manet tablosunun sahibi olmuş. Freiburg Barok Orkestrası, Loto paraları olmasa ayakta duramaz, Stuttgart Filarmoni Orkestrası da...
 
Papa XII. Clemens'in 1731 yılında yaktığı yeşil ışık, Avrupa'da şans oyunlarının başlangıcı olarak kabul edilir. Almanya'da ilk Sayısal Loto 1735'te Bavyera'da başlar. Hamburg'da 1797'de düzenlenen bir piyangoda en büyük ikramiye, Silezya'da muazzam bir çiftliktir. Onu kazanmak isteyenler arasında Johann Wolfgangvon Goethe de vardır. Çekilişten önce Friedrich Schiller ve Dük Carl August'a yolladığı mektuplarda Silezya'nın güzel doğasında geçirmeyi düşlediği mutlu yıllardan söz eder. Fakat gerek tek başına gerekse yakın dostlarıyla bir sürü bilet almasına karşın hiçbir şey kazanamaz ve üzüntüsünü “Hazine Avcısı” adlı baladında dile getirir.
 
Son yıllarda kimi haftalar oluyor ki, Sayısal Loto büyük paralar devrediyor. Beş, on, on beş milyon Avro birikiyor. Büyük şans arkası arkasına hiç kimseye vurmayınca bu rakam bazen otuz, kırk milyon Avro'ya tırmanıyor ve tüm Almanya çılgına dönüyor! Ömründe Loto oynamamışlar bayilerin önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Alman Loto'sunda ilk büyük ikramiyeyi 1 Haziran 1958 çekilişinde 500 bin mark ile bir Freiburglu kazanmış. Loto'nun elli yıllık tarihinde çok ilginç rakamlar da çekilmiş. Örneğin 23 Ocak 1988'de 24, 25, 26, 30, 31, 32 çekildiğinde bu rakamları tam 222 kişinin oynadığı ortaya çıkmış. Zavallılar adam başına sadece 43 bin Avro kazanmış! 18 Haziran 1977 çekilişi de bugün bile anılarda. Tam 25 kişi altı rakamı doğru işaretlemişti, çünkü aynı rakamlar bir hafta önce komşu Hollanda'da çıkmıştı. Her hafta milyonların umudu milyonlarda. Ve umut, sadece fakirin ekmeği değil!
 
www.ahmet-arpad.de

11 Mayıs 2008

'İsviçre'de çok Alman var'

Cumhuriyet 11.05.2008
AHMET ARPAD
ZÜRİH
 
Almanya-İsviçre sınırındaki Schaffhausen'de oturuyor dostumuz. Eski bankerlerden, on yıl önce emekli oldu. Arada sırada Zürih'e giderken şöyle bir uğruyor, kahvesini içip sohbet ediyoruz. Bizim Stuttgart'ı iyi tanır. Ne de olsa 1990'lı yıllara kadar iş gereği sık sık gelmişti. Türkiye'nin doğusunu da iyi bilir, birlikte kimi gezilere çıkmıştık. Geçenlerde yine bir uğradık ona. Oturduk Ren Şelalesi manzaralı büyük terasına, eşinin yaptığı kahveleri içip çene çaldık. Ancak bu kez hemen kalkamadık, sohbetimiz uzadı. Geç kaldık Zürih yakınlarındaki randevumuza. Horgen'deki tanışların akşam yemeğine zor yetiştik. Havadan sudan derken, futbola, oradan Avrupa Şampiyonası'na ardından da politikaya geçtik. Yaşlı dost bir an: "İsviçre'de çok Alman var" diye konuyu değiştirince, dikkat kesildim. Son zamanlarda kulağıma bu konuyla ilgili kimi açıklamalar gelmişti. Bir de onun ağzından dinleyeyim dedim. "Son on yılda İsviçre'de yaşayıp çalışan Almanların sayısı ikiye katlandı, şu anda tam iki yüz bin Alman burada!"
 
Bir an şaşırmadım değil. Hemen bir hesap: Yedi buçuk milyonluk İsviçre'de iki yüz bin Alman! Almanya'daki Türklerin oranına eşit. Yüzde üç! Dostun anlattığına göre tabii bu ortak yaşam pek sorunsuz değilmiş. "Daha ne kadar Alman gelecek?" diye homurdanmaya başlamış bile sağ eğilimli İsviçreliler. Ancak uzmanlar, "İsviçre ekonomisine katkıları büyük" diye itiraf ediyor. Sadece doktorlar, mimarlar, otel elemanları yeğlemiyor güney komşuyu. Kilise adamından medya mensubuna hemen hemen her meslek dalında Alman "işçiler" var İsviçre'de. Özellikle 2006-2007 yıllarında patlama yapmış güneye göç. Bu iki yüz bin sürekli İsviçre'de yaşayan Almanın yanı sıra günübirlik sınırı geçip burada çalışan ve akşama yine evine dönen on binlerce Almanı da unutmamak gerek. Sohbet uzuyor, fakat daha bir saatlik yolumuz var, Horgen yamaçlarındaki dostlar yemeğe bekliyor. Veda edip gaza basıyoruz.
 
Peynir fondülü akşam yemeğinden sonra büyük terastaki hasır koltuklara kurulup şarabımızı yudumlarken, dostlara niçin geç kaldığımızı anlatıyorum. Konuya onlar da meraklı. Laf lafı açıyor. "Üst sokaktaki eve bundan altı ay kadar önce bir Alman aile taşındı" diyor tanışın eşi gülümseyerek. "Ne var bunda" diye soruyorum. "Bunda bir şey yok da... Henüz tek bir komşuyla konuşmadılar..." oluyor kadının yanıtı. "Konuşmadılarsa ne olmuş?" diyorum. Gülümseme sırası şimdi bende. "Bizim de Stuttgart'ta, otuz yılda en çok otuz kez selamlaşıp konuştuğumuz çok Alman komşumuz var".
 
Günlük yaşamlarında "adalar" oluşturmak Almanların özelliğidir. Kocası söze karışıyor: "Fakat buradaki Almanlar çalışkan, disiplinli, verilen işi de zamanında bitiriyorlar". "Onların işi gücü çalışmak, biraz da dostluklar kursalar ya! Kahveler nasıl olsun?" Kadın mutfağa gidiyor. Sanırım iki toplum arasında pek fark yok. İsviçre'ye para kazanmaya gelen Almanlar da İsviçrelilerin onlara davranışından pek memnun değil. Bence birbirlerine çok benzedikleri için çekememezlik karşılıklı. Her iki toplumun insanı da biz Türklere göre "bencil" sayılır. Onlarda önce iş ve para geliyor, gerçek dostluk ve yaşam coşkusu ise sonlarda... Akşamın bu saatinde nasıl da Beylerbeyi tepelerinden görünen Boğaziçi'ni andırıyor ışıl ışıl Zürih Gölü.
 
www.ahmet-arpad.de