Toplum Gazetesi/ALMANYA, 5 Şubat 2023
Viyana'da akşamlarınızı operada, tiyatroda, operette, müzikalde geçirirsiniz. Sonra ara sokaklardaki şaraphanelerden birine uğrayıp güzel şarabınızı yudumlarsınız. Gündüzleri ise sonsuz parklarda, Osmanlı kuşatma yıllarından kalma daracık sokaklarda başıboş dolaşırsınız.
Keyfine ve rahatına düşkün Viyanalı saatlerini Demel, Gerstner, Sacher, Central, Landtmann, Mozart'ın salonlarında geçirir. Yazarlar, sanatçılar, aydınlar, işadamları sabah kahvaltılarını, öğle yemeklerini, akşamüstü çaylarını oralarda alır. Çoğu Avusturyalı yazarın romanına konu olan tarihi kahvehanelerin rahat koltuklarında iş görüşmeleri, sanat tartışmaları yapılır, kitap okunur, mektup yazılır. Arthur Schnitzler, Franz Werfel, Sigmund Freud günlerinin önemli bölümünü kahvelerde yaşamıştır. Orta Avrupa kültürünün yetiştirdiği edebiyatçıların en ünlülerinden Stefan Zweig da bir Viyana çocuğudur. Gençliğinde her gün saatler geçirdiği, dostları ile söyleştiği kent kahvehaneleri onun için de bir "okul" olmuştu.
Operası, tiyatrosu, operetleri, müzikalleri ile Viyana kültür soluyor. İnsanları günbegün kültür ile iç içe yaşıyor. Bu Tuna kentinin sokaklarını arşınlayan, mağazaların, yapıların, taşların, heykellerin, loş dar geçitlerin, parkların kültür soluduğunu seziyor. Günün geç saatlerinde Tuna kanalından operaya yapacağı gezinti onu bambaşka bir dünyaya götürüyor. Akşamın loşluğunda tarih ve gizem dolu dar sokakların taşlarında kendi ayak sesini duyuyor. Kapı içleri karanlık. Sokak lambalarının güçsüz ışığında yanından geçen tek-tük insanla irkiliyor. Kapatıyor gözlerini bir an için, dönüyor savaş sonrasının Viyana'sına...
"Üçüncü Adam"
... Ara sokaklar dar ve ıssız, kaldırımlar boş. Dükkân kepenkleri çoktan inmiş. Kadın bir baston sesiyle irkiliyor. Başını çevirip arkasına bakıyor. Yaşlı bir adam. Bir elinde köpeğinin tasması, öteki elinde bastonu. Kendisi gibi zor yürüyen şişman köpeği peşinde akşamın bu saatinde gezintiye çıkmış olmalı, diye düşünüyor. Katedrale açılan dar sokaklarda her şey nedense ürpertici. Kadın ellerini cebine sokup hızla yoluna devam ediyor. ‘En iyisi bir an önce eve dönmeli‘, diye düşünüyor... Opera’ya sapan köşede karaborsacılar, kaçakçılar, kalpazanlar duruyor. Palto yakaları kalkık, eller cepte, kasketler çarpık, ağızlarda sigara. Yağmur çiseliyor. Birden "Üçüncü Adam" hızla köşeyi dönüyor. Şapkasını yüzüne indirmiş. Koşar adım "Café Mozart"a giriyor. Canavar düdükleri. Polis otomobilleri çevreyi sarıyor. Baskın var...
... Kahvehanelerden, lokantalardan, şaraphanelerden sıcak bir ışık sızıyor. Masalarda konuşan, gülen, şarabını yudumlayan, gazetesini okuyan insanlar. Kaertner Caddesi'ne yaklaştıkça sokaklar renkleniyor. Binalar bakımlı, vitrinler pahalı. Buralar ıssız ve loş değil. Az ötede opera ışıl ışıl. Hotel Sacher'in kapısında dizi dizi siyah otomobiller. Loden paltolu beyler, kürk mantolu hanımefendiler yanınızdan hızlı hızlı geçiyor. Az ötede, operanın yan karşısında tarihi Hotel Bristol. Siz girin Hotel Sacher'den içeri, ısmarlayın kendinize ünlü çikolatalı pastadan bir porsiyon. Az ötedeki masaya çöreklenmiş dört erkeğin gürültüsünü önemseyip sakın keyfinizi kaçırmayın. Konuştukları dile bakılırsa Doğu Avrupalı işadamları olacaklar. Tabii Slovakya sınırının az ötesindeki Bratislava'da her türlü işi çevirip Perestroyka sonrası Viyana ormanlarındaki, Grinzing ve Kahlenberg'deki ucuza kapattıkları tarihi villalar, köşkler ve saraycıklarda yaşayan Rus zenginleri de olabilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder