27 Temmuz 2008

'Eski toplar' yine görevde

Cumhuriyet 27.07.2008
AHMET ARPAD
STUTTGART

Batı Alman kapitalizmi 1990 yılında ayak bastığı “Köylüler ve İşçiler Ülkesi”nde aradan geçen 18 yılda büyük adımlarla ilerlemiş. İki Almanya’nın birleşmesinin ardından üçüncü kez geldiğim Dresden’in her köşesinde, bir zamanlar “öcü” dedikleri kapitalizmin taze izlerini görmemek mümkün değil. 1990’dan bu yana hükümetlerin kendi insanının boğazından keserek, eski Doğu Almanya’nın kalkınmasına yaptığı yatırımlar, resmi verilere göre tam 1200 milyar Avro’yu bulmuş! Elbe Nehri kıyısının düzlüklerine ve yamaçlarına yayılı Dresden bir villalar kenti. Kocaman bahçeler, yeşil korular ortasında yüzlerce yıllık saraylar, saraycıklar, şatolar, konaklar. Hepsi de birbirinden güzel ve zevkli bu yapılar, Dresden’in zamanında ne denli zengin insanlar kenti olduğunun belirtisi. Savaş sonrası Ulbricht ve Honecker’in yardakçılarının keyif sürdüğü bahçeler içindeki villalar 1990’dan bu yana eski sahiplerine ya da mirasçılarına geri verildi. Batıdan gelenlerin de satın aldığı, çoğu Jugendstil (Arnuvo) yapılar zevkle restore edilmiş.
 
Her zaman Doğu Almanya’nın en güzel kenti kabul edilen Dresden, yeniden inşası tam on yıl süren görkemli Kadınlar Kilisesi’nin de kapılarını ziyaretçilere açmasıyla yine eski çehresine kavuşmuş. 13 Şubat 1945 günü kenti yerle bir eden İngiliz hava bombardımanında yıkılan ve 50 yıl boyunca kalıntılarına hiç kimsenin el sürmediği Kadınlar Kilisesi’nin taşları bilgisayar aracılığıyla yeniden birleştirilmiş. Bu çok hırslı çalışma Almanya’ya tam 150 milyon Avro’ya mal olmuş. Dresden’in simge yapılarından biri de “Yenice Tütün Fabrikası”. 19. yüzyılda Osmanlı’dan ve Mısır’dan tütün satın alıp işleyen bir aile şirketi, fabrika binasını tek minareli, kubbeli, dış duvarları fayans kaplı bir cami şeklinde inşa etmiş. 1990’lı yıllarda çok başarılı bir restorasyon geçiren güzel yapı, bürolar, apartman daireleri, sanat galerisi, konferans ve toplantı salonları ile bodrumunda bir diskoteği barındırıyor. Dresdenli Müslümanların bu diskoteği yasaklatma çabaları boşa çıktı...
 
16. yüzyıldan günümüze, soğuk savaş yılları dışında, Dresden hep zengin bir kent. Yöredeki gümüş madenleri ve nehir ticareti, geçmiş yüzyıllarda bolluğun kaynağı olmuş.
 
İtalya âşığı Kral II. August’un Dresden’i 17. yüzyılda Venedik’e benzetmek istemesi, kente bugünkü tarihi yapıları kazandırmış, Dresden’i Avrupa’nın en güzel ve çekici kentlerinden biri yapmış. Kendinden sonra tahta çıkan oğlu da günümüzde kenti süsleyen barok binaları İtalyan mimarlara inşa ettirmiş, içlerini yine o ülkeden getirttiği sanatçılara döşetmiş. Floransa’yı andırması nedeniyle Dresden’e “Elbe kıyısındaki Floransa” da deniyor. Şimdi kent halkının referandumla nehir üzerine modern bir köprü yapılmasına karar vermesi üzerine UNESCO “Dünya Kültür Mirası” unvanını 2009’da geri almaya hazırlanıyor.
 
Almanya-Türkiye futbol maçının ardından “hiç akıllanmayanlar”, kent merkezinde Türk dükkânlarını yakıp yıkmıştı. Saksonya eyaletinin başkenti Dresden, yabancı düşmanlığının kalelerinden biri. Batıdan gelen tüm desteğe, sayısız yeniliğe ve refaha karşın yabancı düşmanı tohumlar doğuda yeşermeye devam ediyor, köklerini kurutmak çok zor. Burada çoğu insan hâlâ Ulbricht-Honecker yıllarının özlemini çekiyor. Kısa süre önce açıklanan bir araştırmayla bir kamuoyu yoklaması ilginç ve de şaşırtıcı oldu. Avrupa Komisyonu’nun 27 ülkede yaptığı araştırmaya göre Avrupa’da geleceğe kötümser bakan toplumların başını yüzde altmış sekiz ile Almanlar çekiyor! Sosyal Demokratlar’ın (SPD) politik vakfı Friedrich Ebert’in kamuoyu yoklaması daha da şaşırtıcı. Tüm Almanların yüzde 30’u demokrasinin sorunları çözeceğine artık inanmıyor. Doğu Almanya’da bu oran daha da yüksek. Orada insanların yüzde 50’si şu sıra demokrasinin toplum sorunlarını çözmeye yeterli olmadığı inancında. Belki de bu nedenle “eski toplar” yine çok önemli görevlere getiriliyor! Özellikle batı partileri Hıristiyan Demokratlar (CDU) ile Hür Demokratlar (FDP) kadrolarını bu “eski” rejim yandaşları ile doldurmuş. Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni yönetenlerin partisi Sosyalist Birlik Partisi’nin (SED) 1990’a kadar uzaktan kumanda ettiği ve çoğunlukla bilim adamlarının, ğretmenlerin, akademisyenlerin üye olduğu küçük partilerde görev yapmışlar, şimdi tüm Doğu Almanya’da yine önemli görevlerde. Politikayı onlar etkiliyor, toplum yaşamını dolayısıyla da olsa onlar yönlendiriyor. Bir zamanların inançlı genç komünisti, Doğu Almanya eğitimli papaz kızı Merkel bugün kapitalist Almanya’nın başbakanı olursa, yandaşları ülkenin doğusunda niçin doruğa oturmasın!
 
Bütün bu konuları, bundan 15 yıl önce Stuttgart’tan Dresden’e “göç etmiş” ve Eyalet İçişleri Bakanlığı’nda görevli bir Alman dostun eski çiftlik evinden villaya dönüştürmüş olduğu, kocaman bahçesinden dere geçen “malikânesi”nin geniş terasında tartışıyoruz. O, batıdan gelen bana pek hak vermiyor. Masada rakı, tarama, kavun, beyaz peynir... Evin kedisi yavrularıyla ayaklarımızın dibinde oynaşıyor.

6 Temmuz 2008

AB bulunmaz Hint kumaşı mı?

Cumhuriyet 06.07.2008
AHMET ARPAD
STUTTGART

Avrupa Birliği’nin (AB) sadece Ankara için değil, Brüksel için de bir serüven olduğu 2005’te Fransa ile Hollanda halklarının Avrupa Anayasası’na karşı çıkmasının ardından şimdi de İrlanda halkının Lizbon Anlaşması’nı reddetmesi ile bir kez daha gözler önüne serildi. “Yeşil adalılar”ın sadece yüzde 45’inin sandığa gitmesi de AB’ye olan ilgisizliğin başka bir kanıtı. Bu sonuç başta Almanya ve Fransa olmak üzere kimi “eski” üyeyi tabii ki öfkelendirdi. Kuruluşun tepeden inme aldığı kararlarla birlik olmaktan ve halklarından giderek uzaklaştığını nedense görmezden geliyorlar. AB’nin son 30-40 yılda halklarının birliğine yönelik hiçbir şey yapmamış olduğunu görmemek için üst düzey politikacı ya da yazar-çizer olmaya gerek yok. Bu dev organizasyon kurulduğundan bu yana bir arpa boyu yol alamadığı gibi, 2000’li yıllara girildiğinde de çok gerekli olan reformları bir türlü gerçekleştiremedi. Bunun baş nedenlerinden biri, AB’nin uzun yıllar lokomotifliğini yapmış Almanya’nın, özellikle iç sorunları nedeniyle güç yitirmiş olması. Batısının doğusu ile birleşmesi ülkeye hiç yaramadı. Rusya ile Amerika’nın aralarında anlaşarak “onay verdikleri” bu birleşme Almanya’nın yanı sıra AB’nin de zayıflamasına neden oldu.
 
Avrupalı politikacılar bundan yarım yüzyıl önce yola çıktıklarında önce Amerika ve Rusya’ya, sonraki yıllarda da Çin ve Japonya’ya karşı ekonomik ve askeri bir güç oluşturmak, barış içinde yaşamak istiyorlardı. Şimdi ise Amerika kimseyi dinlemeden yoluna devam ediyor. Önce Doğu Almanya’yı Batı Almanya’ya geri veren, ardından da diğer Demirperde ülkelerini AB’ye “kakalayan” Rusya da kendi bildiğini okuyor. 2.4 milyarlık Hindistan’la Çin’in attığı adımlar giderek büyüyor, hızlanıyor. Dünya sahnesine yeni yeni küresel oyuncular çıkıyor. Uluslararası sorunların çözülmesinde Avrupalılar sus pus. Amerikan emperyalizmi Irak’ta “at koştururken” kimi Avrupa ülkesinin komşumuzda kan akmasına destek vermesi de AB’nin ne kadar zayıf olduğunun en büyük kanıtı.
 
Bir türlü halklarının yararına bir birlik olamayan Avrupa bu gidişle büyük ekonomik ve sosyal dönüşümleri başaramayacak gibi. “Küresel güç” düşünden de yavaş yavaş vazgeçmek zorunda kalacak. Birlik üyeleri 21. yüzyıl dünya gerçeklerine karşın birbirleriyle anlaşmaktan hâlâ çok uzaklar. AB ülkelerinde birçok karar halka sorulmadan alınıyor. Üyeler arasındaki kültürel farklılıklar da, hiçbir zaman çözümlenmeyecek, sürekli zorluklar yaratacak kalıcı bir sorun. Unutmayalım, kültür birliği olmayan ülkelerin uzun süre yaşamadığı, dağıldığı bilinen bir gerçek. Şu günlerde AB çok önemli ve de tehlikeli bir gelişimin eşiğinde. Almanya ile Fransa arasında kimi sorunlar yaşanıyor. “Sevgili Nicolas” ile “Chère Angela”nın arasına kara kedi girmiş gibi. Sarkozy kendi başına bir şeyler yapmaya başladı. Kafasından bir “Akdeniz Birliği” geçiriyor. Bu da tabii Berlin’in hiç hoşuna gitmiyor. Almanya, AB aracılığı ile Doğu Avrupa’ya açılırken Fransa da Akdeniz ülkeleri ile ortak bir girişime imza atıp Avrupa’nın güneyine ağırlığını koymayı düşlüyor. Korkusu, Almanya’nın birliğe üye olmalarına büyük destek verdiği eski Demirperde ülkelerinde söz sahibi olup güçlenmesi. AB içinde bir karşı denge oluşturmak isteyen Fransa, Avrupa Merkez Bankası’nın denetlenmesini de üstlenmek istiyor. Paris’e sert çıkış yapan Angela Merkel, AB’nin bölünebileceğine dikkati çekti. Sarkozy’nin “Güney Avrupa” düşü gerçekleştiğinde Almanya’nın da bir “Doğu Avrupa Birliği” kurabileceğini açıkladı. Şu sıralar anlaşmışlar gibi bir hava esiyor. Bakalım gelişmeler neler gösterecek? Almanya Fransa’nın “Akdeniz projesi”ne göz yumabilir, Fransa da Almanya’nın Doğu Avrupa’da etkili olmasına. Bakarsınız AB’yi çıkarları doğrultusunda bölüşürler!
 
1973’ten bu yana AB’den tam 41 milyar Avro destek alan İrlanda’dan onay gelmemesi üzerine, “Çekirdek Avrupa’ya dönelim” diyenlerin sesi yine yükselmeye başladı. Görüldüğü gibi AB, temeli atılmış, duvarları çıkılmış, fakat bir türlü bitirilmemiş çok katlı bir yapı. İnsana İstanbul’un varoşlarındaki yarım kalmış, yıllardır içi boş bırakılmış binaları anımsatıyor. Böyle yapılarda oturulmaz!
 
Bizim AB hayranları ise birilerine sürekli yaranarak kişisel, politik, dinsel ve ideolojik çıkarları uğruna dört takla atmaya devam ediyor. Ne de olsa şu sıralar laikleri ve Türk yargısını hiç çekinmeden eleştiren AB, onlar için son şans. Denize düşmüşler, yılana sarılıyorlar. Kendilerine destek veren AB’yi öve öve bitiremiyorlar. Sanki AB bulunmaz Hint kumaşı!
 
www.ahmet-arpad.de

5 Temmuz 2008

Naziler hâlâ orduyla içli dışlı

Cumhuriyet 05.07.2008

Alman medya haberlerine göre aşırı sağcılar askeri derneklerde aktif olarak çalışıyor
Aralarında 31 general ile 100 albayın da olduğu bu subaylar, şimdiki Alman ordusunun temelini oluşturmuştu. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Batılı müttefikleri ve dönemin Başbakanı Konrad Adenauer ise Alman ordusunun kısa sürede 500 bin askere başka türlü ulaşamayacağını düşünerek bazı Nazi subaylarını aklama yoluna gitmişlerdi.
 
AHMET ARPAD
 
1950’li yıllarda Almanya’nın eski faşist lideri Adolf Hitler’in generallerine kurdurulan Federal Almanya Cumhuriyeti ordusunda Yahudi karşıtı, yabancı düşmanı, Neo-nazi eğilimli askerlerin olduğu bilinirken, şimdi de aşırı sağcıların ordu mensuplarına yıllardır seminerler vermekte olduğu ortaya çıktı.
 
Alman Silahlı Kuvvetler Mensupları Birliği bu ülkede askerliği kendine meslek seçenlerin üye olduğu bir kurum. Gerek ordu içinde, gerekse politik partiler arasında çok önemli bir konumu olan bu muvazzaf subaylar kuruluşu sadece Alman askerlerinin çıkarlarını kollamıyor, AB ordularındaki askerlerin üst kuruluşu Euromil kapsamında 24 ülkedeki benzeri kurumlarla da kapsamlı bir ortak çalışma içinde.
 
Başka önemli bir kurum da Almanya İhtiyat Birlikleri üst kuruluşu. Tam 130 bin üyesi var; geliri, aidat dışında hükümetin her yıl verdiği 14 milyon Avro’dan oluşuyor. O da yurt dışındaki benzeri kuruluşlarla ortak çalışmalara önem veriyor.
 
HANNES KNOCH’UN MARİFETLERİ
 
Kısa süre önce Alman televizyonu ikinci kanalı ZDF’nin Frontal 21 adlı programı çok çarpıcı bir gerçeği ortaya çıkardı. Sözü geçen askeri kuruluşlara Neo-nazilerin sızmış olduğunu ve yıllardır önemli çalışmalarda bulunduklarını kanıtlayan bu yayının ardından muhalefet, hükümeti topa tuttu. Frontal 21’in ortaya serdiği gerçekler çok düşündürücü.
 
Hannes Knoch, 2000 yılında yasaklanan bir Neo-nazi kuruluşu olan, Avrupa’dan başka Amerika ve İngiltere’de de çok etkin olduğu bilinen, Almanya’da şu sıralar “Division 28” adı altında yeniden yaşama geçirilen “Blood & Honour”ın (Kan ve Namus) önemli bir üyesi.
 
Knoch aynı zamanda Münster kentinde, ceketten çizmeye kadar askeri giyim eşyası satan bir dükkânın da sahibi. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, aşırı sağcıların katıldığı askeri talimler de düzenliyor. On parmağında on marifet (!) Hannes Knoch yıllardır Alman İhtiyat Birlikleri üst kuruluşunun da üyesi. Çeşitli uğraşılarından zaman bulduğunda bu kuruluşun üyelerine uygulamalı kurs ve seminerler veriyor. Knoch’un repertuvarında ateşli silahlarla keskin nişan, komando eğitiminin incelikleri, bıçakla teke tek savaş, binalara ve hareket halindeki araçlara saldırı var.
Frontal 21 programında bu gerçeklerin ortaya çıkması üzerine üst kuruluşun başkanı Ernst Beck hemen bir açıklama yaptı: “Bütün bunları daha yeni öğreniyoruz, gereken yapılacaktır.” Askeri uzmanlara göre böylesine “becerikli” bir aşırı sağcının dernek üyelerini “eğitmesi” çok tehlikeli bir girişim. Bu seminer ve kurslarda Hannes Knoch’un ihtiyat birlikleri üyelerine neler anlattığı, radikal sağın propagandasını yapıp yapmadığı bilinmiyor
 
NPD LİDERİ DE ASKERİ DERNEKTE
 
Aynı televizyon programında Alman Silahlı Kuvvetler Mensupları Birliği’ne de aşırı sağcıların sızmış olduğu kanıtlarıyla yayınlandı.
 
Örneğin yıllardır bir türlü yasaklanamayan aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti’nin (NPD) Yahudi ve yabancılar karşıtı sözleriyle “ünlenmiş” Başkanı Udo Voigt’un uzun yıllardır bu birliğe üye olduğu ve bunun hiç kimseyi rahatsız etmediği de ortaya çıktı.
 
Muhalefetteki Yeşiller Partisi’nin, “Bu bir skandal! Anayasayı Koruma Teşkilatı uyuyor mu?” tepkisi pek bir işe yarayacağa benzemiyor. Çünkü bu iki derneğin aşırı sağcı üyelerini kapının önüne koymasının büyük tepki alabileceğinden korkuluyor. Böylece Neo-naziler, karşı çıktıkları hukuk devletinin koruyucu kanatları altında savaşımlarına devam edecekler gibi...
 
Alman ordusuna aşırı sağcıların sızdığı, Nasyonalizm ve yabancı düşmanlığı tohumlarının çoktan yeşermiş olduğu daha 2004 yılında yayınlanan kapsamlı bir raporla kanıtlanmıştı. Alman ordusu mensuplarının her yıl 200 kadar “aşırı sağcı ve yabancı düşmanı” olaya neden olduğunu açıklayan rapora göre, kışla duvarlarına kışkırtıcı parolalar yazmaktan Hitler’i öven sözlere kadar çok çeşitli suç, Neo-nazi kafa yapılı askerlerin başının altından çıkıyor.
 
1950’LERDEN BERİ
 
Ancak günümüzde Alman ordusunda olup biten bu tür “tuhaflıkların” nedenini 1950’li yıllarda aramak doğru olur. 2. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nde 1951 yılında oluşturulan “sınır koruma birliklerine”, Batılı müttefiklerin de onayı ve göz yummasıyla Hitler ordusunda görev yapmış subaylar alınmıştı. Üst düzey görevlere getirilen bu Nazi subaylar tüm birliklerin yüzde 62’sini oluşturmuştu. 1956 yılında yeni ordu kurulurken Hitler’in emrinde çarpışmış 600 kadar üst rütbeli subay da devralınmıştı.
 
Aralarında 31 general ile 100 albayın da olduğu bu subaylar, şimdiki Alman ordusunun temelini oluşturmuştu. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Batılı müttefikleri ve dönemin Başbakanı Konrad Adenauer ise Alman ordusunun kısa sürede 500 bin askere başka türlü ulaşamayacağını düşünerek bazı Nazi subaylarını aklama yoluna gitmişlerdi.