30 Eylül 2016

Bireysel özgürleşmenin ve aydınlanmanın romanı

Roman Kahramanları Dergisi 28. Sayı, Eylül 2016
AHMET ARPAD

"Goethe 'Genç Werther'in Acıları'nda olağanüstü bir işgüdüsüyle duygusallığı en ön plana çıkarmasını başarmış. Coşkulu, fakat tek taraflı bir aşk, doğaya olan sonsuz duygular, din üzerine görüşler, felsefi düşünceler..."
Friedrich Schiller


Johann Wolfgang von Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" adlı romanı genç bir hukuk stajyerinin nişanlı Lotte'ye olan aşkını konu alır. Roman kahramanı Werther duygularının karşılıksız kalması üzerine yaşamına kendi eliyle son vermekten başka bir çıkaryol bulamaz. "Götz von Berlichingen" (1773) adlı yapıtından sonra Goethe'nin ikinci başarısı olan "Genç Werther'in Acıları" onu Avrupa çapında üne kavuşturur. Yazar bu eserinde, 1772 yılında Wetzlar Yüksek Mahkemesi'nde asistan olarak görev yaptığı dönemde aşık olduğu Charlotte Buff adındaki nişanlı bir genç kadına duyduğu karşılıksız ilgiyi anlatır. Romandaki Werther genç Goethe ile özleştirilir. Goethe, "Sturm und Drang" (Fırtına ve Coşku) akımının en önemli yapıtlarından biri olan "Genç Werther'in Acıları"nı yazarken mektup - roman tekniğini uygulamıştır. Şiirsel ve akıcı bir dille genç bir insanın aşk acısının ve yaşadığı bunalımın anlatıldığı "Werther"i çok başarılı, kusursuz bir yapıt olarak kabul etmek gerekir. Aşık olduğu insana kavuşamamanın yarattığı ruhsal sarsıntıları işleyen eser, duyarlı bir genç olan Werther'in düşsel dostu Wilhelm'e yazdığı mektupları içerir ve aradan yaklaşık 250 yıl geçmesine karşın günümüzde de Alman edebiyatında duygusallığın bir başyapıtı olarak kabul edilir. Werther ile Lotte arasındaki bağlantı aşkla dostluk arasında bir ilişkiden öteye gidemez, hep platonik bir aşk olarak kalır. O güne kadar yaşadığı büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçan Werther, aşkının karşılıksız kalması sonucu yaşamına kendi eliyle son vermekten başka bir çıkaryol göremez.

Dünya edebiyatının en büyük aşk romanlarından biri olarak kabul edilen "Genç Werther'in Acıları"nı yazarken Goethe'nin J. J. Rousseau'nun "Julie" adlı yapıtından esinlendiği söylenir. O günlerde romantizmin etkisi altında kalmış olduğu bilinen Goethe'nin gençlik yıllarının ürünü olan "Werther" psikolojik bir roman olup edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır. 1774 yılında yayımlanmasının hemen ardından Alman toplumunu, özellikle gençleri çok etkilemişti. Nişanlı bir genç kadına olan aşkının karşılıksız kalması üzerine intihar eden çok duygusal Werther'in görüşlerini büyüleyici ve şiirsel bir anlatımla okura sunan bu mektup - roman genç okuyucuları mıknatıs gibi kendine çekmişti. "Werther"den etkilenen birçok genç intihar etmiş ya da intihara kalkışmıştı. Almanya kentlerinde roman kahramanına benzemek isteyen duygulu gençler onun gibi düğmeleri pirinç, uzun mavi ceket, sarı pantalon, deri çizmeler, keçe şapka giymeye başlamış, dükkanlarda, üzerinde Werther'in adı yazan çay ve kahve fincanları, şekerlikler, kek ve çay kutuları, kolonyalar, Werther bibloları satılmıştı. Modern Alman romancılığının başlangıcı olarak kabul edilen romanın Alman edebiyatında yeni bir çığır açtığı bilinir. Genç insanları peşinden sürekleyen "Genç Wether'in Acıları"nı, içinde toplumsal eleştiri de taşıyan bir aşk romanı olarak kabul edebiliriz. Dönemin özgür yazarlarından Goethe'nin bu yapıtı kısa sürede Almanya sınırlarının dışına da çıkmış, birçok dile çevrilmiştir.

1770 - 1785 arasında gençleri etkisi altına alan, coşkunluk ve taşkınlık içerikli "Sturm und Drang" akımı süresinde özellikle genç Goethe ve Schiller doğa, duygu ve bireyi yücelterek aydınlanma ussalcılığına karşı olduklarını kanıtlamışlardı. O dönemde aydınlanma akılcılığına, klasik edebiyatın kural ve törelerine karşı çıkan genç yazarlara bu görüşleri aşılayan öncelikle Gottried von Herder olmuştur. Çünkü aydınlanmanın akılcı dünyası günün gençliği için sıkıcı ve derinlikten yoksun bir dünyaydı. İlk modern Alman romanı olarak kabul edilen "Genç Werther'in Acıları"na "Sturm und Drang" akımının gerçekleştiği dönemde gençleri tetikleyen çok önemli bir yapıt gözüyle bakmak gerekir. Bu "aşk trajedisi" daha sonraki yıllarda birçok edebiyatçı tarafından dünya edebiyatının en büyük aşk romanlarından biri olarak kabul edilmiştir. "Genç Werther'in Acıları"nda yaşanan halkçı - hümanist başkaldırı Fransız Devrimi'nin hazırlık sürecine rastladığı için roman devrimci yanı olan bir yapıt olarak da kabul edilir. "Werther" hayranı Napolyon 1808 yılında Erfurt'ta düzenlenen "Prensler Kongresi" sırasında Goethe'yle yaptığı bir görüşmede kendisine, "Genç Werther'in Acıları"nı tam yedi kez okuduğunu ve eserini hep yanında taşıdığını itiraf etmiştir.

"Fırtına ve Coşku" akımı kısa sürede sönse, Goethe ve Schiller bağımsız çalışmalarına geri dönseler de, bireysel özgürleşmenin romanı olan "Genç Werther'n Acıları" bugüne kadar etkisinden hiçbir şey yitirmemiştir. Günümüzde yazılmış gibi okuyanı duygulandırmaya devam ediyor. Çağımızda bir Lotte, bir Werther olmamasına karşın okura anlatımıyla romandaki aynı duyguları yaşatması eserin gizemidir. Doğanın karşı konulmaz gücü insan sevgisini derin uykusundan uyandırıp yine yaşama geçiriyor, yaşananların doruğu aşk oluyor. İnsan ruhunun aynası diyebileceğimiz, döneminin bir belgesi olarak kabul edilen ve yazıldığı yıllarda satış rekorları kıran "Werther" üzerine yaşlılığında Goethe'nin şu söyledikleri önemlidir: "Konu çok yakıcıydı! Toplum üzerinde inanılmaz bir etki yapması tam zamanında yazılmış olduğunun kanıtır." Bu romanda kendini bulan günün gençliği Goethe'nin onların sıkıntılarını ve ruhal sorunlarını anladığına inanmış, "Werther"de teselli aramıştı.

1 Eylül 2016

Çocukların ne günahı var!?

TOPLUM Gazetesi, Eylül 2016
AHMET ARPAD

Toplumsal sorunları büyük bir hızla artan Almanya'da milli gelirin yüzde ellisine nüfusun yüzde onu sahip! Endüstri ülkeleri arasında Almanya "aile ve eğitim fakiri" listesinde birinci sırada. Yoksul aile çocuğu sorunlu yetişiyor, sağlıksız büyüyor, okulda başarılı olamıyor, sorun dolu kötü bir gelecek onu bekliyor. Sabahları kahvaltı etmeden evinden çıkıyor, annesi yanına bir dilim ekmek bile veremiyor. Bundan bir süre önce Stuttgart'ta okul müdürleri eyalet eğitim bakanlığına ve kent belediyesine karşı 'ayaklandılar'. Fakir çocukların çoğunlukta olduğu okullarda öğle yemeği verilmesini talep ettiler. "Gittikçe daha çok karnı aç öğrenci derslere giriyor" diyen müdürlerin tepkisi başarıya ulaştı, yeni ders yılının başlamasıyla 80 okulda dar gelirli ve fakir aile çocukları sadece bir Avro karşılığında öğle yemeği yiyebilecekler.

Mercedes'in, Porsche'nin, Bosch'un 'doğum yeri' Stuttgart, Almanya'nın "yaşanmaya değer varlıklı kentleri" listesinde birinci sırada. Giderek daha çok modern bina yapılırken, dev bir fuar alanı kurulurken, yeni yeni yollar, tüneller açılırken, kent istasyonunun yeraltına indirilmesine, demiryolu güzergâhının toptan değiştirilmesine, tepeleri delerek kent havaalanına daha hızlı bir trenle bağlanmasına 10 milyar Avro'dan fazla harcanırken Stuttgart'ın okullarında çocuklar karnı aç derslere giriyor.

Sorunun üzerine giden eğitimciler başarılı oldu. Ancak onlar da biliyor ki, bu girişimleri fakirliğin çözümü değil. Ve bu fakirlik tüm Almanya için geçerli. Gittikçe artıyor, hem de çok hızlı bir şekilde. Zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe derinleşiyor, ülkede resmi verilere göre 6 milyon çocuk fakir ailelerde yaşıyor. Toplumdaki zengin-fakir ayrımı eğitimde de kendini gösteriyor. Her çocuk istediği okula gidemiyor, zengin öğrenci fakir öğrenciden uzak duruyor. Fakir insan yalnız bırakılıyor, toplumdan koparılıyor. Almanya'da açlık sınırında yaşayan anneler çocuklarını öldürüyor. Bu cinayetleri, çoğu kez tek başına kalmış, çalışmayan, doğumdan sonra hızla artan sorunların altından kalkamayan, çevresinin ilgilenmediği genç anneler işliyor. Akrabalar, komşular, okul, gençlik daireleri yavaş yavaş gelen bu faciaları nedense fark edemiyor. Çocukları koruyan yasalar yetersiz, reformlar gerekli. Ancak çoğu kez fakirlikten kaynaklanan bu gibi trajedileri, çıkarılacak yeni yasalar da pek önleyemez. Nedenler daha derinlerde yatıyor. Ve olan çocuklara oluyor!

www.ahmet-arpad.de