Cumhuriyet 22.05.2005
AHMET ARPAD
STUTTGART
STUTTGART
Yaşlı kadın tarihi mezarlığın kapısından
içeri giriyor. Küçük adımlarla yürüyor, upuzun duvardaki bronz tabelalara
baka baka ilerliyor. Bir süre sonra duruyor, eğilip elindeki, villasının
bahçesinden topladığı çiçekleri ıslak toprağa bırakıy or. Karşısındaki
yüksek duvarı kaplayan tabelalarda akrabalarının adları yazıyor. Friedrich
ve Emma Gundert , annesinin babasıyla eşi. Yaşlı kadının dedesi. Hermann
ve Julie Gundert , annesinin büyükbabasıyla eşi. Marie Hesse, yaşlı kadının
dedesinin kız kardeşi ve Hermann Hesse'nin annesi... Gözlerini kapatıp
bir şeyler mırıldanıyor. Dua mı ediyor, burada yatan aile fertleri ile
mi konuşuyor? Yaşlandıkça daha sık geçmişe dönüyor anılarında. Birkaç yıl
sonra 90 yaşında olacak. Sonra ağır ağır mezarlık çıkışına doğru yürüyor.
Karşı kaldırıma geçip ırmak kıyısından küçük kente dönüyor. Son günlerin
yağmurlarının ardından Nagold'un suları hızlı hızlı, köpük köpük akıyor.
Az ötede, Güney Tirol evlerini andıran kocaman taş yapıyı 1694'te tüccar
Johann Schill yaptırmıştı. Onun ailesinden gelen Emma, yaşlı kadının dedesi
Friedrich'in eşiydi. Üç katlı bu koca yapıda ne güzel günler geçirmişti.
Bach hayranı dedenin evde verdiği konserleri çok iyi anımsıyordu. Müziğe
olan ilgisi belki de o yıllardan kalmaydı. Genç kızlığında konservatuvarda
piyano öğrenmiş, konserlere katılmış, sayısız öğrenciye ders vermişti.
Annesinin halası Marie de severdi müziği. Sık sık anlatırdı annesi, çok
yanlı, hareketli ve üstün yetenekli bir kadın olduğunu. Ebeveynlerinin
misyonerlik yaptığı Güney Hindistan'da 1842'de doğmuştu. 1874'te evlendiği
Johannes Hesse, ikinci kocasıydı. Ona iki kız, bir de erkek çocuk doğurmuştu.
1877'de dünyaya gelen oğulları Hermann çok sorunlu çıkmıştı. İlkokuldan
sonra Latince öğrenen Hermann 15 yaşında Maulbronn manastırına yollanır.
Birkaç ay aradan geçmeden kaçar, Stetten sinir kliniğinde üç ay yatar,
Stuttgart'ta liseye kaydı yaptırılır, krizler yeniden başlar, okul yerine
şaraphaneleri yeğler, ne olduğu bilinmeyen insanlarla dostluklar kurar,
sağa sola borç takar, okuldan kaydı silinir... 1906'da yazdığı ''Unterm
Rad'' adlı romanın konusu o yılların gençlik bunalımlarıdır. Yaşlı kadın
aniden Hermann Hesse'yi görüyor. Nagold ırmağının üzerindeki köprüdeler.
Bronzdan Hesse, ondan uzun boylu, elinde şapkası, gelip geçeni pek umursamıyor,
gözlerini ötelere dikmiş, yeşil yamaçlara, ırmağın sularına... Haylazlık,
avare gençlik yıllarında burada saatlerce durur, suların akışını seyrederdi.
Ördeklerin yüzüşünü, balık tutanları... Kimi zaman o da atardı oltasını
sulara. O burada zaman öldürürken yaşıtları ya okula gider ya da çıraklık
yapıp bir meslek öğrenirlerdi. Kent insanlarının gözünde Johannes ile Marie
Hesse'nin oğulları Hermann tembelin tekiydi, bir şey olacağı yoktu. Çok
sonraları o günlerden söz açıldığında, çocukluğumda pek sevilmezdim, diye
konuşurdu. O yılların deneyimlerini hiç unutmamıştı. Yaşlı kadın Hermann
Hesse'yi, Güney İsviçre'nin Tessin yöresindeki villasında tanımıştı. 1930'lu
yıllardan başlayarak Montagnola'nın bir yamacındaki o eve sık sık gitmişti
annesiyle. Aşağı bahçe kapısında yazardı, ziyaretçi kabul edilmez diye.
Villanın yukarı kapısında da aynı şeyler okunurdu. Annem çalışma odasının
kapısını açtığında ''Hermann Amca'' ayakta karşılardı bizi, kolları iki
yana açık. Ben deneyimsiz bir genç kız, o ise dünyaca ünlü bir yazar. Yıllar
öncesinin haylaz ve tembel delikanlısını artık milyonlar okuyordu. Kimi
zaman, annemim hediyesi olan bir Bach plağını pikaba koyar, bakışlarını
karşı yamaçlara dikerdi. O yıllarda resme de başlamıştı. Her ziyaretimizde
evinin duvarlarını daha çok tablonun süslediğini fark ederdim. Hepsi de
ekspresyonist, rengârenk ve özgürlük dolu tablolar. 1933'ten başlayarak
Almanya'dan kaçan birçok dostuna yardımı esirgememişti. Çoğu kez elinde
ne varsa onlara harcamış, başka ülkelere sığınmalarına destek olmuştu.
Savaş yıllarında Almanya'da eserleri yasaklanıp, paralar suyunu çekmeye
başlayınca kendini iyice tabloya vermiş, kazandıklarını da dostlarına harcamıştı.
Bizlere yolladığı, Nazi sansüründen geçmiş mektupların ardı arkası hiç
kesilmemişti. En çok da ablası Adele ile mektuplaşır, onunla sık sık dertleşirdi.
Annemizin sonsuz beğenisi ve çocuklarına olan sevgisiyle babamızın duygusal
ahlak değerleridir bizleri bugünlere taşıyan, diye yazdığı bir mektubu
Adele ''teyze'' ölümünden az önceki bir ziyaretimizde anneme okumuştu.
Annemle babamın evinde birçok dünyanın ışığı bir araya gelmişti... Yaşlı
kadın, villasına doğru yükselen yokuşu ağır ağır çıkıyor. Tek başına oturduğu
iki katlı, sekiz odalı binanın kapısını açıp içeri giriyor. Duvarları Hermann
Hesse tabloları ile süslü salonda bir köşede duran eski piyanonun başına
geçiyor, parmaklarını tuşlara dokunduruyor. Bach'dan bir sonat odayı kaplıyor.
Kocaman pencerelerden Karaormanlar kenti Calw'ın yemyeşil yamaçları görünüyor...
www.ahmet-arpad.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder