Toplum Gazetesi, 18 Haziran 2023
Ahmet ARPAD
Eski tanış geçenlerde 97 yaşına bastı. Dinç. Güney Almanya'da, İsviçre sınırdaki Grenzach-Whylen'de yaşıyor.
'Versay Antlaşması ülkemiz için yüz karası! Seksen milyon insana dar geliyor ülke, doğuda yeterince toprak var, gidelim, alalım o toprakları! Yerleşsin genç çiftçiler oralara... Gözün alabildiğine verimli topraklar. Ay çiçeği tarlaları dolu Ukrayna!' Bu gibi sözlerle kandırmışlardı bizleri. Yitirilen Birinci Dünya Savaşı, Fransa'nın Ruhr havzasını işgali, Versay Antlaşması, işsizlik, değer yitiren para, fakirleşen toplum... Hepsinin de suçlusu komünistler, sosyal demokratlar, Yahudiler, yabancıların Alman kültürüne zararlı etkileri, antifaşist yazarlar...
Tümünün altında ezilen Germen insanı ve onun değerleri. Ülkenin tüm sorunlarına, akıllı bir iç ve dış politika, zeki yöneticiler, ileriyi gören politikacılarla çıkar yol bulunabilirdi. Fakat hiçbir zaman savaşla... 1943 Mart'ında doğu cephesine sevk emrim çıktığında 18 yaşındaydım. Bir tank birliğine yazıcı er olarak yolladılar beni. Savaşta ilk aylarımı güney Çekoslovakya'da geçirdim. 1945'te Hitler orduları teslim bayrağını çekene dek bir oraya, bir buraya yollandım durdum. Tüm Doğu Avrupa toprakları, Rusya cepheleri, Volga kıyıları. Ve 1945'te peşimizde bizi kovalayan Ruslar, yine döndüm Almanya'ya…
...1933'ten öncesini yaşamamışlar Almanya'nın başına bir Hitler'in niçin geçmiş olduğunu, bu adamın niçin başka ülkelere saldırdığını öyle kolay anlayamaz. Bunun nedenleri sadece yitirilmiş bir dünya savaşı, Versay Antlaşması'nın getirdikleri, ya da toplumun büyük kesimlerinin çökmüş bir imparatorluğa duyduğu özlem değildi. Büyük ekonomik kriz, milyonlarca işsiz, paranın değer yitirmesi, insanların hızla fakirleşmesi toplumda radikal görüşlerin önünü açmıştı. Çoğu insan ülkeye komünizmin gelmesinden korkmaya başlamıştı. Böyle bir ortamda ülkeye artık huzur getirecek, insanları komünizm tehlikesinden koruyacak "güçlü bir yönetici" özlemi de giderek daha çok artıyordu…
Özlenen "Kurtarıcı"
Şimdi, 97 yaşıma bastığım bugün, villamın terasında oturmuş ilk yaz güneşinde ışıldayan Ren nehrini seyrediyor, anılarımda onlarca yıl öncesine dönüyorum. Cepheden sağ döndüğüm ve bu yaşıma ulaştığım için dua ediyorum. Özlenen "kurtarıcı" 1933'ün Ocak ayında Almanya'nın başına geçmişti. İlerde çoğu yaşıtım, kimi zorla, kimi isteyerek Nazi hücum kıtası SA'ya alınırken ben onlardan uzak durmuştum. Bir süre direnmiştim.
Şimdi o günleri anımsadığımda savaş başlangıcıyla Hitler'e olan coşkumun nedenlerini daha iyi kavrıyorum. Çünkü 'Führer' bizler için yüzyılın dâhisi; batağa saplanmış, son günlerini yaşayan Almanya için büyük "kurtarıcı"ydı! Savaşta yaşananların ardından onun için, "İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en müthiş katiliydi!" demek çok kolay. İlk yıllarında ondan "harikalar" beklemiş biz genç insanları bugün suçlamak bence çok yanlış…
...1943'de Doğu Avrupa topraklarında ilerliyoruz. Görev yaptığım tank birliği Doğu Prusya'yı ele geçiren ilk kuvvetlerden biri. Komutanlarımız sürekli, 'Biz bu savaşı Rus insanına karşı yapmıyoruz', diyor. Bolşeviklere karşı savaşıyor Alman orduları! Biz saldırmasaydık, sınırda bekleyen Kızıl Ordu önce Almanya'yı, ardından da tüm Avrupa'yı ele geçirecekti! Ne derece doğru bilemiyorum anlattıkları. Fakat çoğumuz inanıyoruz komutanlarımıza. Geçtiğimiz her yerde yakılıp yıkılmış köyler, kasabalar, kentler...
...Verenov'da beklemedeyiz. Radyoda Hitler: "Rus cephesinde zor günler geride kaldı" diye bağırıyor. Geçtiğimiz köy ve kasabalarda insanlar askerlerimizi sevinçle karşılıyor. Çoğunun gözünde biz Almanlar kurtarıcıyız! Sonra Rus kışını yaşıyoruz. Metrelerce karın altında yollar, tarlalar, evler, ırmaklar buz tutmuş. Smolensk yönünde ilerliyor birlikler. Düşman ağır silahlar ve paraşütlerle Yarzeva-Smolensk yolunu kontrol ediyor. Dört yandan sarıyorlar bizi. Kayıplar büyük. Ben, yazıcı er Erwin, bir oraya, bir buraya yollanıyorum. Sonra Hitler orduları çekilmeye başlıyor. Dönüş yolundasın, diyorum kendi kendime. Ruslar hep peşimizde. Bir gün, 'savaş bitti', diyorlar. Ruslardan kurtulup Amerikalılara esir düşüyorum. Ve 3 ay sonra da özgürlüğüme kavuşuyorum, 31 Temmuz 1945 akşamı Ren Nehri'nin yamacındaki evimin kapısından içeri giriyorum…"
Şimdi aynı evin büyük terasında oturuyoruz. Bize uzun sohbetimizde anlattıklarını geçenlerde onu Lörrach'tan ziyaretine gelmiş lise öğrencilerine de anlatmış!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder