1 Ocak 2023

Kıraathanelerin Düşünceye Katkısı...

Toplum Gazetesi/Almanya, 1 Ocak 2023

AHMET ARPAD

Kıraathaneler yüzyıla yakın bir süre İstanbul aydınları için kaçınılmaz buluşma yeriydi. Edebiyatçılar, düşünürler, gazeteciler, yayıncılar ve onlara yakın olmak isteyen gençler, günün belli saatlerini Beyoğlu'nun, Tepebaşı'nın, Babıâli'nin ve Divanyolu'nun kıraathanelerinde geçirirlerdi.  Tepebaşı'na damgasını vuran Kanuniesasi Kıraathanesi ile özellikle 1930'lu, 1940'lı yıllarda İstanbul'un tüm yazar ve kitapçılarının her gün bir araya geldiği, Ankara Caddesi'ndeki Meserret Kıraathanesi 1970'lere kadar ayakta kalmayı başarmışlardı. Buralarda buluşan aydın kişiler, gazeteciler, yayıncılar, gazeteleri ve edebiyat dergilerini okur, birbirleriyle sohbet eder, tartışır, düşünce değiş tokuşu yaparlardı. Peyami Safa, Reşat Nuri, Salâh Birsel, Sait Faik, Orhan Kemal, Fikret Otyam, Yaşar Kemal, Meserret'in sürekli müşterilerindendi. Çağdaş bilginin üretildiği, düşüncenin geliştiği, düşünürün yetiştiği kıraathanelerin sosyokültürel işlevi kaçınılmazdı. Şimdi hiçbiri kalmadı. Ellili yıllardan başlayarak, insanların iskambil oynayıp dedikodu yaptığı, vakit öldürdüğü, bağıra çağıra futbol maçı seyrettiği mahalle kahvelerinin sayısı artarken kıraathane kültürü giderek yok edildi!

En son da 29 Ekim 2022 günü Beyoğlu'nu Beyoğlu kılan değerlerden biri olan Lebon Pastanesi sevenlerini son kez ağırladı. İstiklal Caddesi'nde bir hüzün rüzgârı esti. 1810 yılında Edouard Lebon tarafından kurulan tarihi pastane de kentin yiten değerleri arasında yerini aldı. Yaklaşık iki yüz yıl boyunca kent düşünürlerinin buluşma yeri olmuştu!

Viyana bir kültür kentidir

Kahvenin ne olduğunu bizden öğrenen Avrupa'da ise kıraathaneler giderek geliştirildi, korundu, acı dolu savaş yıllarından sonra tekrar canlandırıldı. Üç Orta Avrupa kenti Budapeşte, Viyana ve Prag'a uğrayanlar, eski monarşinin bu merkezlerinde kıraathanelerin eskisi gibi hâlâ yaşadığını görecektir. Keyfine düşkün insanlar, yazarlar, sanatçılar, işadamları yine sabah kahvaltılarını, öğle yemeklerini, piyano müziği eşliğinde akşamüstü çaylarını burada alıyor. Yüksek tavanlı geniş salonların rahat koltuklarına kurulup, iş görüşmeleri yapıyorlar, kitap okuyorlar, mektup yazıyorlar. Viyana kahvelerinin çoğu Avusturyalı yazarın romanlarına konu olmuştur. Arthur Schnitzler, Franz Werfel, Peter Altenberg günlerinin önemli bölümünü kahvelerde geçirmişlerdir. Orta Avrupa kültürünün yetiştirdiği edebiyatçıların en ünlülerinden Viyanalı Stefan Zweig için de, gençliğinde her gün uzun saatler geçirdiği, dostları ile söyleştiği kent kahvehaneleri bir okul olmuştur. Zweig adını ölümsüzleştirdiği en başarılı eseri "Dünün Dünyası"nda (Türkçesi: Burhan Arpad), garsonu Fritz'den sözetmeyi unutmamıştır. Viyana bir kültür kentidir. İnsanları operası, tiyatrosu, operetleri, şaraphaneleri ve kıraathaneleriyle günbegün kültürle içiçe yaşar. Budapeşte'de Gerbaud, Centrál Kávéház, Viyana'da Café Mozart, Dehmel, Schwarzenberg, Central ne ise, Prag'da da Arco, Louvre, Slavia odur. Komünizmden kurtulduktan sonra yeniden açılan Prag kahvehanelerinde yaptığınız bir gezintide bu Moldau kentinde de bir Café Arco'nun, bir Café Louvre'un düşünce ve edebiyat dünyasını ne kadar etkilemiş olduğunu hissediyorsunuz. Hele Arco'nun melankolik loşluğunda hâlâ 1910'lu, 1920'li yılları yaşıyorsunuz. Gözleriniz Franz Kafka'yı, Max Brod'u, Egon Kisch'i, Franz Werfel'i arıyor. Orta Avrupa'nın iki savaş arasındaki bu ünlü edebiyatçıları, sanki o anda kapıdan içeri girecekler... Her şey eskisi gibi. 1902'de kapılarını açan, özellikle iki savaş arasında üst sınıf Praglıların, filozofların, akademisyenlerin, ünlü sanatçıların ve hali-vakti yerinde hanımların da uğradığı Cafe Louvre, günümüzde geçmişi anımsatıyor. Brod-Kafka ikilisinin de sık sık düzenlenen edebiyat toplantılarına katıldığı kahve, 1992'den bu yana yine eski şıklığına dönmüş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder