25 Ekim 2015

"Yaşamak için hep nefes alacaksın!"

Cumhuriyet, 25.10.2015
STUTTGART
AHMET ARPAD

Kulesi dünyanın en yükseği. Tam 162 metre. Tepesine ulaşmak için 768 basamağı çıkmak zorundasınız. Gücünüz varsa. Fakat çıktığınıza değiyor, hava açık ve berrak oldu mu tâ Alplere kadar uzanan bir panorama yorgunluğunuzu gideriyor. Temeli 1377'de atılmış Ulm katedralinin. Devasa kapısından içeri girip de, başınızı kaldırdığınızda kubbeleri süsleyen motifleri zor seçiyorsunuz.

Katedralin çevresi eskiliğini korumuş. Dar sokaklar, ikişer üçer katlı tarihi evler, loş geçitler, küçük lokantalar ve şaraphaneler, butikler ve galeriler... Tuna'ya inen yollar kentin en şirin mahallelerinden geçiyor. Bir çok tarihi Alman kentinde olduğu gibi Ulm'da da çoğu sokak araç trafiğine kapatılmış, yayalar rahatça dolaşsın diye. Cafè'ler, lokantalar masaları çıkarmış dışarı. İnsanlar güzün ılık havasında mutlu mutlu oturuyor, yorgunluk çıkarıyor, gülümsüyor... Balıkçılar mahallesi kentin en eski yerleşimi. Buradaki yapıların çoğu, nehir kıyısındaki kent duvarları 16. ve 17. yüzyıldan kalma. Günümüzde otel ve lokanta olarak kullanılan Eğik Ev yedi yüz yıldır hâlâ sapasağlam ayakta, hafif yan yatmış olmasına karşın.

Gizem dolu yaratıklar
Ulm'a her gelişiminde dev katedralin kapısından içeri girmeden edemiyorum. Kuppelerinin yüksekliği, yüzlerce irili ufaklı rengarenk pencereden içeri giren altın sarısı güneş ışınlarının aydınlattığı sonsuz mekan insanı büyüleyen. Katedralin bir köşesindeki Besserer şapeli ise sanki bir resimli kitap! Çoğu 1390'dan kalma tarihi pencerelerde rengin her çeşidi var. Dünyanın yaratılışından mahşer gününe kadar insanoğlu camlarda. Büyüleyici bir film karşınızda. Gezinirken insan nereye bakacağını şaşırıyor. Duvarlar, sütunlar ve sayısız kubbe irili ufaklı motiflerle, karmarışık fresklerle bezenmiş. Mihrabın az ötesindeki koro yerinin duvarlarını meşeden oyulmuş figürler kaplıyor. Gizem dolu, ne olduğu bilinmeyen yaratıklar, cinler, ortaçağ düşlemlerini yansıtan tuhaflıklarla dolu motifler, borazanlar çalan melekler, Sen Piyer, mahşer günü, ölüler, günahkarları cehenneme süren şeytanlar ve zavallı insanların ruhlarına dualar eden Meryem Ana...

Günaha girmekten kurtuluyorum
Biraz ötede, yüksek duvarın dibinde, büyükçe bir masada yüzlerce mum yanıyor. Yanlarında duran kısa boylu, daha doğrusu küçüğün küçüğü yaşlı bir kadın mumlara oynar gibi dokunuyor, sönmüşlerini eline alıp, sepetine atıyor, mumların üzerinde durduğu kumları küçük parmaklarıyla şöyle bir karıştırıyor, düzeltiyor, masanın bir kenarına yeni mumlar bırakıyor. Yanına sokuluyorum. Amacım, fark ettirmeden çok yaşlı olduğu belli olan kadının, yüzlerce mumun aleviyle aydınlanmış yüzünü fotoğraflamak. Kadın, geldiğimi sezmiş olacak birden başını çevirip bana bakıyor. "Mum yakmak ister miydiniz?" diye soruyor. Bir an duruyorum, sonra İslam Hukuku profesörlerimizin kilisede mum yakmanın bizlere yasak olduğunu açıkladığı bereket versin aklıma geliyor da son anda günaha girmekten kurtuluyorum!

Yaşlı kadın önce nereden geldiğimi soruyor, sonra da nereli olduğumu bilmek istiyor. Sohbete başlıyoruz. Adı Ruth, 78 yaşında. Dul. katedralde görevli, sağın solunu tozunu alıyor, mumları yeniliyor, her gün 5-6 saatini burada geçiriyor. İşi bittikten sonra evine gitmiyor, yakındaki yaşlılar yurduna uğruyor, mutfakta yardımcı oluyor, engelli yaşlıların sökük, yırtık giysilerini tamir ediyor. Eve akşama doğru dönüyor. "Nasıl olsa bekleyen yok" diyor gülümsemeye çalışarak. "Kış geldi. Soğuk aylarda Paulus Kilisesi'nde fakirlere yemek çıkar." Orada mutfakta yemek yapıyor, bulaşık yıkıyor. "Benim yaşamım hep buralarda geçti. Eşim 22 yıl önce öldü. Kiliseler benim yaşam amacım. Onlar nefes aldığım yerler. Yaşamak için hep nefes alacaksın!"

www.ahmet-arpad.de

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder