Toplum Gazetesi, Almanya, 10 Temmuz 2022
Bizans, Konstantinopolis, İstanbul... İmparatorluklar başkenti, kültürler mozaiği. Dünyada eşi olmayan bir metropol. Ne kaldı o günlerden geriye? Ne bırakacağız torunlarımıza? İstanbul son yetmiş yılda peş peşe yediği darbelerin altında ezildi, fakat yine de hep direndi. İşin acısı bu darbeler dışardan, düşmanlardan değil, bu kentte yaşayanlardan, onu yönetenlerden geldi! Demokrat başbakanlardan, sağcı ya da dini bütün belediye başkanlarından! Değişik çıkarlar uğruna yapılan yağmaya en çok onlar katıldı. Peki karşı çıkan olmadı mı? Oldu. Bir avuç aydın, gerçek İstanbullu bir azınlık.
Çelik Gülersoy da onlardan biriydi. Bundan 19 yıl önce, 2003 yılının 6 Temmuz günü yitirmiştik onu. Büyük bir 'İstanbul aşığı' daha kayıp gitmişti. Çoğu İstanbullunun umudu o insan artık aramızda yoktu.Onun gibiler hızla azalırken, engellenirken, yağmacılar beslenmiş, yeni yeni yasalarla desteklenmiş, çıkarlar uğruna güçlendirilmişti. Çelik Gülersoy kırk yıla yakın genel müdür olarak yönettiği Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun (TTOK) hemen hemen tüm gelirini İstanbul'un kültür ve tarihini koruma uğruna harcamıştı. Belediyenin, devletin topluma yapması gerekenleri o yapmıştı. Ona çelme atanlar, önüne sayısız engel çıkaranlar ise hep bizi yönetenler (!) olmuştu.
1980'li yıllardan başlayarak Gülersoy'un İstanbul'a kazandırmış olduğu 'Bir kolyenin incileri' Boğaziçi köşkleri, Çamlıca tepesi elinden alınıvermişti. Tarihi mekanlar tepeden tırnağa değiştirilmiş, içki yasağı getirilmiş, güzelim eşyalar depolara kaldırılmış, klasik batı müziği konserlerine son verilmişti. İstanbullu da artık türbanlarının akın ettiği köşklerden uzaklaşmış, daha doğrusu uzaklaştırılmıştı. Evet, 1990'lu yılların ortasında Gülersoy'un benzersiz projelerinin engellenmesi süreci başlatılmıştı. Bu süreçte bazı "siyasi güçler"in yönlendirmesiyle kurumun ana gelirleri de kesilmişti. O yıllarda Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ülkeye kazandırmış olduğu değerleri birbiri ardına elden çıkarmak zorunda bırakılmıştı. Bu inanılmaz gelişmeler Çelik Gülersoy'un yüreğinde onulmaz yaralar açmıştı. 1999'da Danıştay'da üç kez kazanılmasına karşın tahakkuk ettirilen "gecikme" cezalı ağır vergi en verimli çağında elini kolunu bağlamış, onu kahretmişti.
ÇIKAR ÇEVRELERİNİN YAĞMASI
Ailece yakından tanıdığımız, onlarca yıl komşumuz olmuş olan Çelik Gülersoy artık mutlu değildi. Çünkü çıkar çevrelerinin İstanbul yağması, ülkeyi kim yönetirse yönetsin hiç aralıksız devam ediyordu. Duyarlı bir aydın, gerçek bir Atatürkçü olarak Gülersoy'un yüreği son gelişmelere kan ağlıyordu. 6 Kasım 1923'te "Türk Seyyahin Cemiyeti" adıyla Atatürk'ün himayelerinde kurulmuş olan Kurum'a 1947 yılında giren ve 1965'ten 2003'e dek Genel Müdür görevinde bulunmuş olan hukukçu Gülersoy'un umudu son yıllarda giderek azalmaya başlamıştı. İstanbul'a bir ömür vermiş olan insan yalnızlaşmıştı. Ölümünden birkaç hafta önce Bebek İskelesi'nde kahvelerimizi içerken: "Bilsen babanı ne kadar arıyorum!" demesini unutamayacağım. "O, arsa spekülatörleri-politikacılar-lumpen proletarya üçlüsünün İstanbul'a verdiği onulmaz zararı çok iyi gördü ve hiç çekinmeden açıkça yazdı."
KUTSAL GÖREVE İNEN DARBE
Çelik Gülersoy'un restorasyonundan sorumlu olduğu Soğukçeşme Sokağı'nda yer alan dizi dizi konaklardan birinde Ocak 1990'da açmış olduğu İstanbul Kitaplığı günümüzde hâlâ ayakta! Onun ömrü boyunca topladığı İstanbul'la ilgili yapıtlar benzeri olmayan bu kitaplıkta yer alıyor. Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet devrinden İstanbul'la ilgili 14 binden fazla tarihi belge ve yapıttan yararlanmak mümkün. Kitaplıktaki en eski eser 1541 yılı tarihli! Araştırmacılar burada çalışıyor, binlerce kitap arasında aradığını buluyor. İstanbul'un tarihini bu kitaplıkta öğreniyor. Karşısında Ayasofya, arkasında Topkapı Sarayı'nın surları ve bahçesi. İstanbul Kitaplığı'nın sahibi Çelik Gülersoy Vakfı. Çok şükür!
Son yıllarında birileri (!) Gülersoy'un başlatmış ve onlarca yıl inatla, sabırla, dirençle sürdürmüş olduğu 'kutsal' görevine darbe indirmişti! Başımızdan hiç eksik olmayan çıkarcıların darbeleri öncelikle ona değil İstanbul'umuza olmuştu. Bu değerli insanın ölümünün ardından kendi kendime sormuştum: "Bakalım şimdi 'dünya kenti' İstanbul'u tüm Türkiye'nin doğa ve kültür varlığı olarak benimseyecek genç insanlar çıkacak mı?" Çıktı. Onları Gezi'de yaşadık...
https://arsiv.adalidergisi.com/cms/2010-2019/2019/sayi-169-temmuz-2019/makale/2692/olumunun-16-yılında-celik-gulersoy-a-saygıyla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder